Hastalıkların Dili

Bundan 2500 yıl önce Sokrates “Zihni bedenden ayıramazsınız” demiş. Ruh, beden ve zihin birbirinden ayrılamaz, birbiriyle senkronize olarak çalışan bir bütündür. O halde insanı anlamaya yönelik çalışan bilim dalları da insana sadece zihin ya da sadece beden olarak baktığında eksik kalacaktır. Bütüncül yaklaşımlar ise her disiplin alanını güçlendirerek anlamayı kolaylaştıracaktır. İnsanın zihinsel, bedensel ve ruhsal işlevleri birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Sokrates, bu bütünün ayrı değerlendirilemeyeceğini yüzyıllar öncesinde öngörmüş bir dâhidir.

Modern tıp anlayışı hastalıkları beden üzerinden anlamaya çalışırken insanın ruhsal işleyişi ve zihinsel süreçlerinin hastalıklara olan etkisini göz ardı etmektedir. Sadece fiziki semptomları tedavi etmeye odaklanmaktadır. Hastalığın nedenlerini ise sadece genetik faktörlerle açıklarken diğer unsurları göz önüne bile almamaktadır. Bu durum ise insanı madde olarak görmeye sevk etmektedir.

İnsan sağlığından söz ederken insanın yaşamsal sürecini bakmamak onu canlılar arasındaki biricik özelliğini görmezden gelmektir. İnsanı ve hastalıklarını anlamaya çalışırken; hangi topraklarda doğduğu, nasıl bir aileyle büyüdüğü, hangi kültürle yetiştiği, öğrenim hayatının nerede geçtiği gibi önemli yaşam olayları sağlığındaki etken rol oynayan önemli faktörlerdir.

Ruh-beden ve zihin bir bütün olarak yaşamın içerisinde, her şeyi onlarla yaşarız. İnsanoğlu olarak ne kadar aynı mekanizmada yaratılmış olsak da her bedenin, her ruhun, her zihnin kendi içinde bütünsel işleyişi kendine has ve biriciktir. Hastalıklar; tanımlanmış semptomlar (bulguların) toplamıdır. Hasta ise o semptomların bazılarını kendi bedeninle belirli sıklıkta ve şiddette yaşayan bireydir. Hastalık tanımı bir olsa bile her bireyin yaşama şekli, o hastalığın onda açığa çıkması da farklılık gösterir. Aynılıkları gösterdiği nokta hastalığın tanımının oluşması ve seyrinde öngörülebilirliği ve tedavisindeki çözümleri arttırırken, farklılıklarında da bireyi anlayarak bireysel tedavi sürecindeki etkililiği arttırmaktadır.

İşte bu doğrultuda her sağlıkçının bilmesi gereken temel unsur: “Hastalık değil hasta vardır”. Modern tıp hastalıkları tanımlarken hastayı bazen kaçırıyor olsa bile insan içgüdüsel olarak beden ve zihni ayrılmaz bir bütün olduğunu fark eder. İnsanın; yaşadığı hastalıklarının neden kaynaklandığını, kendi yaşamı üzerindeki diğer unsurların neler olduğunu anlamaya çalışma çabası da bundadır.

Peki vücudumuzdaki hastalıkların psikolojik boyutu var mıdır? Evet, aslında organik bir hastalık olsun ya da olmasın her hastalık vücudumuzun bizimle konuşma şeklidir. Aslında bedenimiz bize duymadıklarımızı, kendimizi kollamadığımız durumlara dair “beni duy” diye hastalıklarla seslenir. Bir hekim olan Gabor Mate’nin “Vücudunuz Hayır Diyorsa” kitabında organik bir hastalık gibi görünen Alzheimer, MS (multiple skleroz), kanser gibi hastalıkların aslında fizyolojik sebeplerinin yanı sıra zihinsel ve psikolojik faktörlerin ne denli öneme sahip olduğuna dikkat çekmeye çalışır.

Zihin ve beden etkileşiminde insanın yaşam yolculuğundaki yaşadıklarının hastalığın başlamasında ve seyrinde etkisini, stresin hayatımız üzerindeki gizli etkisini gözler önüne sermektedir. Dr. Mate kitapta tüm bunları hem araştırmalar hem de o hastalıkları yaşayan bireylerin hikâyeleri üzerinden anlatır. Kitapta anlatmaya çalıştığı şey insanın biricik olduğu ve hastalıkların altındaki kaynaklarda bedenlerin kendi kollama mekanizması olduğudur. Evet, hastalıklarla vücudumuz bize “Dur”, “Yeter” gibi hayır diyebilme sistemini çalıştırmaktadır.

Bir araştırmada kalp hastaları, kanser hastaları ve sağlıklı grup olarak 3 grup üzerinde stres uyaranlarına verdikleri fizyolojik tepkiler incelenmiş. Yanıtlara bakıldığında duygularını bastıran, duyguların aşırı reaksiyon ile açığa çıkaran ve sağlıklı açığa çıkaran olarak 3 farklı kişilik tipine ayrıldığında ise çıkan sonuç hastalıklarla duyguları açığa çıkarmanın ilişkisini gözler önüne sermektedir. Buna göre;

A Tipi bireyler "öfkeli, gergin, tez canlı, agresif, kontrolü elden bırakmayan" insanlar olarak görülmektedir. - ve kalp hastalığına daha meyillidirler.

B Tipi bireyler, duygularını kontrolsüz duygusal patlamalara kapılmadan ve kendisini kaybetmeden yaşayabilen ve ifade edebilen dengeli, ılımlı insanları betimler.

C Tipi kişilikler ise "aşırı yardımsever, sabırlı, pasif, iddiacı olmayan ve kabulcü" olarak tanımlanmaktadır. –kanserli hastalarda görülen kişilik tiplemesi: "öfke veya diğer negatif duyguları inkar ve bastırma unsuru, dışarıdan 'ince' veya 'iyi' insan görüntüsü, başkalarını rahatsız edebilecek tepkileri bastırma ve çatışmadan kaçınan özellikler-

Kanser ile beden aslında “ben de varım”, “beni de düşün” demeye çalışır. Kalp hastalıkların psikolojik alt yapısından da öfkeli, hayal kırıklılarını agresiflikle dışa vuran bu şekilde duygularını bastıran kişilerde daha sık görülür. Kalp hastalarına bedenin söylemeye çalıştığı öfke ile hayal kırıklıklarını içinde biriktirerek hayat ritmimi bozuyorsundur. MS (Multiple Skleroz) hastalığı da bir beyin hastalığıdır.

Beyindeki beyin hücrelerin sertleşmesi ile bazı iletimleri aktaramaması olarak basitçe tanımlayabiliriz. MS hastalığında bir nevi vücut bağışıklık sistemine savaş açar. Aslında burada da sanki beden kendini taşıyana “artık beni gör”, “sen başkalarını görmedikçe ben içerde kendime savaş veriyorum” der gibidir. MS hastalığında da diğerlerine hayır diyemeyen, duygusal bastırma yaşayan kişilerde görüldüğü söylenebilir. Bu gibi bazı organik hastalıklara yönelik kişilik tipleri gibi bazı psikolojik özelliklerin etken faktörü olduğunu araştırmalar da göstermeye başlamıştır. Ancak böyle de olsa bunlardan da “Stres hastalıklara yol açıyor” diye doğrudan bir önerme de yapamayız.

Stresin, yaşam koşulları, zihinsel-ruhsal süreçlerin de genetik gibi hastalıkların oluşumunda faktörü vardır. Sağlıklı olan yaklaşım insanı ve problemlerini anlamaya çalışırken bütüncül olarak bakmaktır. Dolayısıyla hastalıkları da sağlık problemi diyerek ne sadece fiziksel ne de sadece psikolojik açıdan bakılmalıdır. “Hasta vardır, hastalık yoktur.” Prensibiyle hastalıkları hastayı anlamada yol göstermesi açısından değerlendirirken, hastanın hastalıkla olan süreci onun özelinde bütüncül ve ayrı olarak değerlendirilmelidir.

Hastalıklar bedenin bizimle konuşma şeklidir. Peki bedeni ne zaman dinlemeliyiz? Bu sorunun yanıtı da eğer yaşadığımız hastalığın çözümünü bulmakta zorlanıyorsak ya da vücudumuzda aynı sorunları tekrar tekrar yaşıyorsak ya da bedenimiz hastalıkla bizi bazı şeylerden alıkoyuyorsa belki de orada durup şöyle düşünmek gerek: Burada bizi zorlayan bir durum ya da kendimizi bedenimizi ihmal ettiğimiz bir durum söz konusu mudur?

Mesela; grip baktığımızda bulaşıcı bir hastalıktır. Ve bağışıklık sistemimiz zayıf olduğunda daha çabuk yakalanırız. Grip olduğunuzda eğer yeterince takviye almaz ya da bedeninizi dinlendirmezseniz gribin şiddeti artacaktır. Daha da zorlarsanız sizi yataktan kalkamayacağınız noktaya kadar getirebilir. İşte grip en basit süreçle dikkat etmediğinizde beden size “dinlenmeye ihtiyacım” var demeye çalışır. Grip olduğumuzda direkt bedenim yoruldu diyor demek değil, ona bakım vermediğimizde giderek sorun arttığında belki de onu dinlemediğimizi fark etmektir.

Velhasıl insanoğlu komplike karmaşık varlık olarak onu anlamaya çalışmak insanlık ve yaşam devam ettikçe devam edecektir. Bize karmaşık gelen ise özel bir donanım sahip olan bu ruh, beden ve zihinle her gün yeniden farklı şekillerde keşfettiğimiz yaratılışımızdaki donanımlardır. Hayatını anlamlandırma arayışımız hayat boyu devam eden bir keşif yolculuğudur. Hastalıklar da bu keşif yolculuğumuzda varoluş mücadelemiz içindeki karmaşık yardım elleridir. Bu karmaşık sistemin içinde her şeyi anlamaya çalışmak kontrol etmek yerine sadece gelene, şimdiye, bulunduğumuz zamana odaklanıp; “şimdi ne yaşıyorum?” ve “şimdi ne yapabilirim?” e odaklandığımız zaman onu anlamak varoluşsal mücadelemizi kolaylaştırabilir.

Sağlıcakla kalın.

Gaye Kağan
Uzman Klinik Psikolog

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.