Aysu Gümüş
Bir Yudum Kendimden
Bu yazıyı yazarken kendimi iki ayrı ben olarak tartarak yazdım. Birisi geçmişin elem dolu anlarını aklından ve kalbinden çıkarmadan bulduğu her boşlukta kendine zindan havası yaşatan ben, diğeri de gelecek endişesi taşısa da yaşamanın bir boş vermişliği içerisinde; batan güneş ve ay gibi monoton bir hayatı sürdüren ben. Geçmişin elem dolu anları mı? Yirmi dört yaşında bir Aysu ne gibi elem dolu anlar yaşamış olabilir? Diyen sevgili yakınlarımı duyar gibiyim. Onlar da bana kalsın. Şahit olduğum her bir acıdan bir daha ayağa kalkamam dediğim zamanların acı dolu hazzı azaldığında dilimin ucuyla; kalbimden uzak olarak etmiş olduğum şükürler geliyor aklıma. Benim yaşayıp geçtiğim ve şimdilerde düşündüğüm, sadece takvim yapraklarıyla beraber tarihe gömülen hatta hatırlamaya çalıştığımda hafızamı zorlamam gereken o dertler gerçekten de dert miydi? Yaşadım ve bitti diyerek günümü geçirmeye devam mı etmeliyim?
Elbette ki hayır bir hocamın bana söylediği ve her zaman etkisinde olup kendimi ikna ettirmeye çalıştığım “hayatına giren her şeyin bir sebebi var, ya sen öğretmensin ya da tanıklık etmiş oldukların sana bir öğretmen mahiyetinde!” zaman ilerledikçe görüyorum ki beni asıl ben yapan özelliklerin şahit olduğum şeyler olduğunu görüyorum. Eskiden beni ağlatan şeylere şimdilerde ne de çocukmuşum deyip gülüyorum.
Geçmiş kalsın geçmişte biz geleceğe bakalım. Ya gelecek endişesi ne olacak! Beni daha neler bekliyor? Hayallerimin gerçekleştiğini görecek miyim ya da zevki safa içerisinde olmasını beklediğim şeylerin esasen şerden ibaret olduğunu görürsem neler hissedeceğim…
Geleceği düşünmek mi? Yorma zihnini Aysu! Hayat zaten seni yoruyor; iş hayatı giderek zorlaşıyor, kariyerine odaklan, daha fazla oku… Bırak geleceği düşünüp dert etmeyi bugüne odaklanıp yoluna devam et, kaderde ne varsa o seninle olacak…
Gerçekten zihnim bunlarla doluydu. Ta ki Şükrün eksikliğini kendimde hissedene kadar! Şükür imanın özüdür diyen İbn Arabi hazretleri ne doğru söylemiş. Şükürsüzlüğü beraberinde getiren yalancı secdeler, zorunlu görevden başka bir şey hissettirmeyen kıyamlar… Hepsinin sonunda manevi çöküş… Sabahları aynı saatte uyanıp aynı saatte uyumak, insani gereklilikleri yerine getirip hayatın hep aynı düzende gitmesini beklemek, insan olarak bizlerin sınırlı akla sahip olduğumuzdan kaynaklanıyordu. Halbuki kötü şeyler olarak baktığımız şeylerin de bizler için nimet olduğunu anladığımızda hayatın bu da geçer ya hû! Nidaları ile beraber devam ettirmekle lezzetleneceğini bilmezdim.
Bazen fark edebilmek ve olayların arkasındaki sebepleri gözden geçirip düşünmek, Allah’ın bizleri her an ve her saniye gördüğünü, düşündüğünü, hatta çoğu zaman da sevdiğini anlamak kadar fevkalade bir his olamazdı. Esas sahibimizin bizi bizden daha çok sevdiğini fark etmek şahane bir şey. Anlık olarak ne kadar sinirlenip ya hû her şeyde beni mi bulur ifadesini çok kullanan ben, vardır bunda da bir hikmet sözüne aşkla bakacağımı bilemezdim.
Yaşadığım ve beni derinlemesine etkileyen ufak bir olayı anlatmak isterim. Lisans öğrencisiyken bir akşam dersten çıkıp eve gitmeye çalışıyordum. Yağmurlu ve soğuk bir gündü. Çok şükür ki şemsiyem vardı. Üniversitenin önünden otobüse koşarak yetiştim. Olacak ya işte şemsiye bir türlü kapanmıyor. Zor güç otobüse bindim, sağ olsun şoför beyde azıcık bekletmemden ötürü müthiş gergin. Ön koltuğa oturdum ve kapanmayan şemsiyemle ilgilenmekte idim. Bir sonraki durağa yaklaştık ve ben hala kapatamamıştım. İnsanların geçişini engellememek adına en arkaya gittim ve oturdum. Gerçekten çok ilginçtir ki şemsiye kapanıverdi. Biz yollara revan oluverirken ve ben az önce yaşamış olduklarımı unutmuşken aniden bir gürültüyle irkildim. Benim az önce şemsiyemin bahanesiyle her daim oturduğum o koltuğun bulunduğu cam bir anda tuzla buz olmuştu. Ve ben o anda anladım ki ufacık şeylerin bahane olmasıyla tüm hayatımızı etkileyecek türden felaketlere karşı korunuyoruz. O koltuktan beni ufacık bir sebeple kaldıran yüce kudretin varlığı, her daim bizimle birlikte. İyilikte de kötülükte de arka planda olan şeyler bizim tahmin edemeyeceğimiz doğrultuda ilerlemekte.
Hz. Mevlana der ki; “Sen aklını başına al da şükür nimeti ile gerçek nimetleri avla!” Biraz gayret, biraz ümit ile yola revan olalım, ama bu yol hakkı bulma, hakla hakikati hissetme ve yine hakka teslim olma yoludur.
Yolumuz açık olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.