Nerede Bir Can Ölse Oralı Olur Yüreğim

6 Şubat 2023, Dünya tarihine geçecek bir afet ile uyandık.. Yüzyılın felaketi denilen bir afette 50 bine yakın canı kaybına ekranlardan, tüm Türkiye belki de Dünya olarak şahit olduk.. Üzerinden 3 ayı aşkın bir süre geçti.. O topraklarda hala yaralar sarılmaya devam ediyor, daha uzun bir süre de devam edecek.. Yaraların sarılması için unutmamalıyız, kendimize hatırlatmalı ve elimizden geldiğince düzenli yardımların devam etmesinde irili ufaklı roller üstlenmeliyiz..

“Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim” der Ahmet Arif, bu sözü ne zaman bir afet olsa hatırlarım. Önce bir travma terapisti sonra da bir afet terapisti olarak ne zaman bir afet olsa orada bu rolleri ne zaman ve nasıl gerçekleştirebilirim diye sorarım kendime. Son 5 yıldır afetlerde sahaya giderek çalışan bir terapist olarak deprem, yangın, sel, salgın hastalık ve çeşitli kazalar olmak üzere pek çok afette yer aldım. Afet terapisti olarak çalışmak için gittiğinizde de, sahada yaşananları öğrenen dışarıdan bir gözsünüzdür. İlk defa pandemi salgınında travma terapistleri travmaya hem maruz kalan hem de yardım eden terapistlerdi. Bu kez toplumsal bir travma ile çalışırken dışarıdan bir göz yerine içeriden gören ve yaşayan olduk. Pandemi salgınında çalışan terapistler de kendilerine de destek alarak yardım gruplarında çalıştı. Benzer durum afet bölgelerinde memleketleri ile birlikte o toplumsal travmayı yaşayan, o bölgede psikososyal destek ekiplerinde çalışanlar içinde geçerlidir. Onlar da o travmayı yaşarlar ve pek çoğu yarasını mesleki rolleri icra ederek sararlar. Ama çoğu zaman dışardan yardıma ihtiyaç vardır. Pandemi salgınında ilk defa olduğunu söylememin sebebi; pandemi sürecinin tüm dünya olarak yaşanan bir afet olması ve psikososyal destek verecek travma terapistlerinin pek çoğunun salgını yaşarken etkilenen grup içinde olmasında ötürüdür. Velhasıl demek istediğim şudur ki; afetlerde psikososyal destek veren profesyoneller Ahmet Arif’in de dediği gibi bazen dışarıdan bir göz bazen de içerden bir göz olarak aslında canları yandığı için oradadırlar. Etkilenmemek söz konusu değil ancak profesyonel yardımı da verebilecek güçte hissettiklerinde psikososyal desteği vermeleri saha sağlıklı olur. O yüzden herkes travma terapisti olabilir ama herkes afet terapisti olamaz. Çünkü afetlerdeki yaşananlara eşlik ederek iyileştirmek o kadar da güçlü hissedebilmek kolay değildir. Travma terapisti bile olmak zor iken karşınıza gelen kişilerle kendi konfor alanınızda destek vermek ile konfor alanından çıkıp zor şartlarda destek vermek travma terapisti ile afet terapisti olmayı birbirinden ayırır. O yüzden afet terapisti olacakların bu gücü kendinden görebilenler kişiler tarafından üstlenilmesi önemlidir. Aksine hem kendilerini hem de yardım edeceklere grubu yıpratabilirler. Gelelim zorunlu görevle orada yer alan psikososyal destek ekiplerine.. Bu ekiplerin işleri zor evet, ancak mecburi hizmetleri de kendilerini kollayarak yaptıklarında daha kolaylaşabilir. Zorunlu görevde olanlar ‘devlet memurları’na devleti için çalışan insanlarda diyebiliriz. Kendilerini böyle konumlandırarak, görev bilinci ve sorumluluğunu hissederek görevi kabulleri çalışma süreçlerini kolaylaştırabilir. Tıpkı askerler ve polisler gibi; onlar da ülkedeki olağanüstü durumlarda görevlendirilen ve bu görevlendirmeyi hiç sorgulamadan işlerin bir parçası olarak görenlerdendir. Mesleklerine yüklenen ulvi anlam, yaptıkları zorlu görevleri kolaylaştırır. Zorunlu görevleri kolaylaştıran en önemli faktörlerden biri; o göreve yüklediğimiz anlamlardır. İşte afet bölgesinde zorunlu görevde olmayı kolaylaştıran en önemli unsur da, afetzedelere yardım etmenin sorumluluğunu hissederek, devlet adına kendi milletinden insanlara yardım edebilmenin verdiği manevi güçtür. Ve bazen yaraları sarmak, yaraları saranı da iyileştirir. Afetlerle ilgili araştırmalara bakıldığında; 2018’de yapılan bir araştırmaya göre toplumsal travma yaşayan bir toplumun %12 gibi bir kesimi Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) geçiriyor. Bu demek oluyor ki afet yaşayan bir toplumdaki herkeste sonrasında travmanın kalıcı etkileri görülmüyor. Bunun en önemli iyileştirici faktörlerinden biri de; toplumsal dayanışmadır. Birlik, beraberlik, zor süreçlerde destek almak, sesinizin duyulması güçlü bir iyileştirici faktördür. Bölgeye yardım için giden insanlar da hiç tanımadıkları insanlara yardım ederken aslında çok büyük bir iyileştirici rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra arama kurtarma çalışmalarında yer alan, bölgeye küçük büyük ihtiyaçları götüren, onların sesini duyan herkes aslında iyileşme sürecinde fark etmedikleri kadar iyi gelebilirler. Öte yandan afetlerde gönüllü profesyonel olarak ya da sadece kendi çapında yardım için giden insanlara baktığımızda çoğunlukla şu özellikleri taşıdıklarını görürüz: Soğukkanlılığı olan, empati duygusu yüksek olan, vicdani hassasiyeti yüksek kişiler. “Nerede bir can olsa oralı olur yüreğim” sözü ile kendileri de oldukça etkilendiğinden ötürü aslında yardım ederken kendilerini de iyileştirmiş olurlar. Bu nedenle toplumsal travmaların panzehiri toplumsal dayanışmadır.

Gelgelelim 6 Şubat depremin ardından kalanlara.. Bir afet terapisti olarak sahadaki ilk gönüllük çalışmama Adıyaman ile başladım. Büyük depremden etkilenen 12 şehrin içinde en fazla etkilenenlerden biri Adıyaman.. Bölgeye gittiğinizde şehrin içinden geçerken ne kadar etkilendiğini anlayabiliyorsunuz. Çoğu bina boş, ayakta kalanlar ise tabiri caizse; ısırılmış, taramalı tüfekle taranmış gibi.. Bazı alanlarda halen enkazlar var, şehre girdiğinizde bu görüntüler ilk olarak dikkatimi çekti. Sonra şehrin içinde dolaşırken bazı binalarda yaşam devam ederken hemen yanındaki hasarlı binaların yıkıldığını görüyorsunuz. Bu görüntülerle beraber şehrin hüznü çöküyor içinize, sağlam kalan yerlerde var elbette ancak gördükleriniz ve aslında görmediklerinizle o acı en derine sirayet ediyor.. Şehirde evlerin yanında bazı çadırlar görebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra pek çok çadır kent vardı. Çadır kentlerin adı çoğunlukla o çadır kenti kuran kuruluş ya da sponsor olmuş kurumlara ait. Düzeni de kendi içinde değişiyor. Mesela askeriye tarafından kurulan çadır kentlerin düzenini askeriye sağlıyor. Özel bir kuruluş olan bir çadır kentte İçişleri Bakanlığı sorumlu atarken, gönüllü bazı hemşeriler de düzende görev alıyor. Her çadır kentin, her bir çadırın apayrı hikayesi var. Acı hikâyelerin çoğunda dinlerken en çok da ne kadar dirayetli olduklarını görmek etkiliyor. Dinlerken insan ben bunları kaldırabilir miyim diye düşünürken karşısındakinin kaldırma gücü ve acısını yasını yaşama şekline eşlik ediyorsunuz. Sadece “nasılsın” , “sizin için ne yapabilirim” diye sorulması ya da sizin yaşadıkları zorlukları dinlemeye hazır olduğunuzu bilmeleri bile tebessümle, şükranla size yaklaşmalarına neden oluyor. Sahada afet terapisti olduğumda ülkemde en çok hayran kaldığım nokta o afeti yaşayanların onu kaldırma güçleri olmuştur hep.. Bazı araştırmalara göre; bir coğrafyada doğup büyüyen kişilerin o coğrafyanın iklimi gibi kişilik özellikleri taşırlarmış. Her bölge ve coğrafyadan pek çok grupla çalışan bir terapist olarak ben de bunu gözlemlerim. Adıyaman gibi doğu bölgelerinin kışları sert, yazları ise kavurucu bir sıcaktır. Sert iklimlerde yaşayan insanların işbirlikçi ve yardımsever olduğu görülürken, sıcak iklimlerdekilerin ise daha sosyal, cana yakın olduğu görülür. Güneydoğu’da kışları sert yazları ise sıcak iklimi ile o bölgelerdeki insanların özelliklerine baktığımızda; çok cana yakın, yardımsever, misafirperver ve bir o kadar da dayanıklı olduğunu görebiliriz. Çetin sert geçen kışlar insanlara dayanıklılığı, işbirliğini öğretmişken, kavurucu şekilde yakan sıcaklar karşı daha dirayetli olmalarını sağladığını görebiliriz. İşte Adıyaman’da da o kadar zorlu deneyimlerden sonra dirayetli ve güçlü olarak ayakta kalan insanları görebilirsiniz. Acılarını anlatırken, yaşarken bile o dayanıklılık var. Pek tabii bu iklim ve kişilik özellikleri bir bağlamda da kültürel özellikleri oluşturuyor. Bununla birlikte aslında yaşadığı acıyı kaldırmakta zorlanan insanlara çevresinden “ağlama”, “tamam geçti, artık bu kadar kendini üzme” şeklinde duygularını bastıran ve görmeyen söylemlere de neden olabiliyor. İşte biz de tam orada acısını kaldırmakta zorlanan, o acıyı çevresi dışında birine anlatarak, duygularını ifade edip açığa çıkarmaya ihtiyacı olanlara psikolojik destek vermek, acı ve yaslarını yaşamalarına eşlik etmek adına gitmiştik. Afetlerde psikososyal müdahalelerde yaşanan travmatik olay sonrasında ruhsal, zihinsel ve bedensel olarak bazı problemlerin görüldüğü kişilere afetin ilk dönemlerinde yapılan psikososyal müdahaleler akut müdahalelerdir. Bu müdahaleler yaşanan afetin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ve zorlu yaşam sürecinde hayatlarının akışında kolaylaştırıcı bir faktör olmak içindir. Nasıl ki deprem sonrasında fiziksel ve barınma ihtiyaçları için depremzedelere yeme-içme, giyim ve barınma ihtiyaçlarına yönelik yardım yapılması o süreçleri aşmalarını kolaylaştırıyorsa, onları dinlemek, acılarına eşlik etmek, kaldırmakta zorlandıkları duygularını paylaşmalarına aracılık etmek de psikolojik bağlamda süreçlerini kolaylaştırmak içindir.

Hayat akıp gidiyor, bazı acılar yaşanıyor, bazı sevinçler yaşanıyor, bir yerlerde birileri hayata veda ederken ardında kalanlar üzülürken, bir yerlerde birileri de bir yeni doğumla seviniyor.. Hayat tam da böyle bir yer. Bize düşen ise hayatın içinde hepsini yaşarken insani bir varlık olarak çevremizde olup bitenlere duyarlılık göstermek. Afetlerde de o afetin büyüklüğüne göre çevreden yardım gelir. 6 Şubat Depremi öyle dehşetli ve büyük bir afetti ki Dünya üzerinden pek çok ülkeden yardım geldi. Ve etkilenmeyen şehirlerde yaşayanlar bile o dehşetten manen etkilendi. Ve kayıplar sonrası yas, bir evin yası değil Türkiye’nin yası olmuştur. Oradaki yaraların sarılmasında hepimize düşen görevler ve sorumluluklar var. Büyük küçük, uzak yakın demeden bir şekilde hepimiz bir şeyler yapabiliriz. Ve en önemlisi bu yardımların, sorumlulukların acının dehşeti geçtikten sonra bile halen devam ediyor olmasını sağlamalıyız.

Son olarak kendi vatanımızda o acıyı yaşayan toprakları bir vatansever olarak muhakkak ziyaret edin, bir iki depremzede ile hasbihal edin, sonrasındaki süreci gözlemleyin. İnsanı bir varlık olarak toplumsal olaylarda duyarlılık göstermenin oradaki insanların ihtiyaçlarından daha çok sizin içinizdeki ihtiyaçlara hizmet edecek bir yaşantı olacağını göreceksiniz. Kendi adıma bu deprem ve sonrasındaki bölge ziyareti kendimi bir nebze daha yakından tanımama, kendimle ilgili bazı şeyleri keşfetmeme ve neden bu işi yapmamı bir kez daha başka açıdan anlamama vesile oldu. Ve bu farkındalıklarla beraber yeni amaçlar ve hedefler kazandım. Önümde halen 6 Şubat Depremi için yapılacak şeyler var, daha neler öğreteceğimi yaşayarak görmeye devam edeceğim.

Yaşarken kendinize temas ettiğiniz, tüm duygularınızı kapsayarak büyüyebildiğiniz kendinizi keşifle dolu yaşam öğretileri dileğiyle..

Sevgiler...

Gaye Kağan
Uzman Klinik Psikolog

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.