Risale-i Nur Tarihinde Bir ilk: Amerika, Avrupa ve Türkiye’den 13 yazar Risale-i Nur’da Şer/Kötülük meselesini çalıştılar

Risale-i Nur Tarihinde Bir ilk: Amerika, Avrupa ve Türkiye’den 13 yazar Risale-i Nur’da Şer/Kötülük meselesini çalıştılar

Emine Kırmızı, Kevser Catar, Ayşe Zahter, Kevser Çiftçi; Doç. Dr. Levent Bilgi’nin editörlüğünde Hiçbişey yayınlarından 14 Mayıs 2024 tarihinde çıkan “Şer ve Kötülük Problemine Tevhid Merkezli Yaklaşımlar” kitabı ile ilgili bir röportaj yaptılar.

Muhabbet Medya - ÖZEL

Risale-i Nur Tarihinde Bir İlk: Amerika, Avrupa ve Türkiye’den 13 yazar 20 makale ile Risale-i Nur’da Şer/Kötülük meselesini çalıştılar

Şer ve Kötülük Problemine Tevhid Merkezli Yaklaşımlar

Doçent Doktor Levent Bilgi’nin iki yıldır organizasyonunu ve editörlüğünü yaptığı “Şer ve Kötülük Problemine Tevhid Merkezli Yaklaşımlar” adlı eser bugünlerde Hiçbişey Yayınları’ndan çıktı. Kitap bağlamında hocamızla bir röportaj yaptık.

levent-bilgi-roportaj-kotuluk-problemi-uzerine-roportaj.jpg

Emine: Öncelikle şunu soralım, neden şer ve kötülük meselesi?

Levent: Hayat böyle yaratılmış. Sevdiğimiz, hoşlandığımız, bize iyi gelen şeyler olduğu gibi sevmediğimiz, canımızı sıkan, rutinimizi bozan, kötü, şer olarak algıladığımız olaylar da yaratılmış. Sevdiklerimizle, bize iyi gelenlerle sevmediklerimiz, bize kötü gelenler her daim iç içe. Bu bizim yaratılış gerçeğimiz. Her ne kadar istemesek ve kaçınsak da hayatımızın çeşitli dönemlerinde farklı yoğunlukta musibetler bize gönderiliyor. Veya biz onları kendimize çekiyoruz. Musibeti istememek ve ondan kaçınmak da bize öğretilmiştir ve haktır. Ama kaçınmakla her zaman musibetten kurtulamıyoruz. Başımıza öyle veya böyle, ağır veya hafif pek çok musibet gelip bizi buluyor, daha doğrusu gönderiliyor. Şer ve kötülükten kaçamadığımıza göre onu anlamalı, varlığının sırlarını çözme çalışması yapmalıyız.

Kevser: Hiç şer, kötülük, musibet ölüm olmasaydı olmaz mıydı?

Levent: Evet kesin söylüyorum musibetlerin ve ölümün olmadığı bir hayat olmazdı. O zaman insan hiçbir şey yapmaz, cırcır böceği gibi bir yere tüner öylece dururdu. Hayatı hayat yapan acılarımızdır, musibetlerdir. Biz en çok, hatta sadece acılarımızdan öğreniriz. Karanlık olmasaydı ışığı da bilemezdik. Hiçbir kavram durup dururken gelmez. Ancak zıddıyla bilinir ve tanınır. Musibet ve ölüm olmasaydı Şafi olanı da aramazdık.

Ayşe: Kitabı sanırım bir grup yazarla beraber kaleme aldınız, bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Levent: Evet. Bu çalışma Risale-i Nur tarihinde bir ilk oldu. 13 yazar 20 makale ile Risale-i Nur’da Şer/Kötülük problemini çalıştılar. Arkadaşlarımız; Amerika, Avrupa ve Türkiye’den “Yamina Bouguenaya, Ali Mermer, Mehmet A. Akgün, Zafer D. Özdemir, Faraz Sheikh, Osman Demir, (Amerika), Tubanur Yeşilhark Özkan (İngiltere), Fatmanur Köksal (Polonya), Senai Demirci Ahmet Yıldız, Levent Bilgi, İdris Üzüm, Mehmet S. Aydın (Türkiye)” 13 yazar, Türkiye’de ilk defa Şer/Kötülük problemine 20 makale ile cevap aradılar. Yaklaşık iki yıllık istişarelerin, düşüncelerin, alışverişlerin vesilesiyle ortaya çıktı kitap. Bazı makaleler İngilizceydi, Elif Nur Targan tarafından titiz bir emekle Türkçe’ye çevrildiler. Yazılar defalarca gitti, geldi, yazarlar tarafından tekrar tekrar gözden geçirildi. Bu titiz emekleri için bütün yazarlarımıza, Elif Nur Targan’a, yazıların edite edilmesinde yardımcı olan Seval Altın’a, kapağı yapan Said Duran’a teşekkür ediyoruz. Bu kitap bu kadar geniş bir coğrafyadan Risale-i Nur’un bir konusu ile ilgili yapılan tek çalışmadır. Kitabımızın bundan sonraki Kur’an, hadis ve Risale-i Nur ile ilgili çalışmalar için örnek olmasını diliyoruz.

ser-ve-kotuluk-kitap-kapak-levent-bilgi-k.jpg

Kevser: Şer ve kötülük meselesiyle ilgili sanırım pek çok soru ve sorun da var.

Levent: Evet kitabın yayınlanma sürecinde pek çok soru ile karşılaştık. Şer/Kötülük nedir? Şer var mıdır, varsa neden vardır? Kötülük bizden ne ister, bize ne anlatır? Şer/Kötülük’ün hayatımıza kattıkları, aldıkları nelerdir? Allah şerleri neden yaratıyor, neden izin veriyor? Nerede Allah’ın rahmeti, merhameti? İnsanın insana, insanın kâinata zulmetmesine neden izin veriliyor? Başımıza gelen musibetlerin anlamı nedir, olmasa olmaz mıydı? Dünyada her istediğimiz olsaydı, hiç hastalanmasaydık, felaketler olmasaydı daha iyi olmaz mı? Depremler, savaşlar neden var ve neden saniyeler içinde on binlerce insan ölüyor, şehirler, eşyalar yerle bir oluyor?

Hele şu ölüm acısı nedir, düşüncesi bile ürpertiyor insanı. Hem ölmek istemiyoruz, hem de dostlarımız, sevdiklerimiz ölüyor. Ve sıranın bize de geleceğini biliyoruz. Ölüm neden var, hiç ölmeseydik. Bizi ölümlü yaratan Yaratıcı zalim değil mi? Biz varlığımızla bu dünyada neye şahit oluyoruz?

Bu süreçte bu ve benzeri onlarca soru soruldu bize. Ve arkadaşlarımız bu sorulara cevap aradılar.

Ayşe: Peki buldunuz mu?

Levent: Bu kitap öyle hazır cevapların, formüllerin olduğu bir çalışma değil. Böyle bir amacı ve iddiası yok. Aslında sorular cevaplardan daha önemlidir. Cevaba geçmenin olmazsa olmaz adımıdır. Biz kelimelerin şifasına merakla, sorularımızla geçeriz. Sormak, sorduğunu düşünmek, sorularımızın peşinde koşmak kelimeler üzerinden şifa arayışıdır.

Kevser: Bu anlamda “Şer ve Kötülük Problemine Tevhid Merkezli Yaklaşımlar” çalışmasının bir şifa arayışı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Levent: Evet. Önce hastalıklarımızı keşfetmemiz gerekiyor. Gerçek hastalıklarımızın farkına varmadan gerçek bir iyileşme olmaz. Bu kadar uyuşturucunun olduğu, putların eskisinden çok daha fazla gerçekmiş gibi göründükleri, sürekli ilizyonlar içinde yaşadığımız bu çağda gerçeğin peşinde koşmak cesaret gerektiriyor.

Emine: Putlar derken neyi kastediyorsunuz?

Levent: Bizi gerçek arayışından uzaklaştıran her şey. Bugün televizyonun, sosyal medyanın uyuşturuculuğuna, aptallaştırıcılığına kapılan, bunların söylediği her şeye inanan insan cahiliye devrinden çok daha cahildir ve çok daha fazla put sahibidir. Kurduğumuz bu yalan/modern dünya, içinde yaşadığımız toplum bizi aptallıkta bir araya getirmeye çalışıyor.

Ayşe: “Şer ve Kötülük Problemine Tevhid Merkezli Yaklaşımlar” çalışmanız bu aptallaştırma çabasına karşı çözümler üretiyor mu?

Levent: Bir defa kendimizin farkına varmaya çalışıyoruz. Toplumsal, siyasal, tarihten, gelenekten getirdiğimiz musibet, kötü, şer anlayışını masaya yatırıyor arkadaşlarımız. Düşünme olgunlaştığında şikayet etmeyi bırakır. Biz başımıza gelenler üzerinden düşünmeyi olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Hayatın, eşyanın, olayların hakikatını araştırıyoruz. Kendimizi hakikatın incitmeyeceği bir tarzda terbiye etmeliyiz. Hakikatle, musibet dediklerimizle karşılaşırsak (ki bunlardan kaçmak mümkün değil) onu olgunlukla kavrayabilecek, ona ters düşmeyecek şekilde hazırlık yapmalıyız.

Emine: Bu mümkün mü?

Levent: Evet. Bugün başımıza gelenler karşısında genellikle ağlıyor, sızlıyor, şikayet ediyor, mağduru oynuyoruz. Düşünce dediğimiz şeylerin çoğu olan şeylerin sebebini, anlamını, niçin olup bittiğini açıklamıyor. Sadece şikayet ediyor. Genellikle olaylara duygularımız, alışkanlıklarımız, toplumun bize empozeleri ile yaklaşır, onları çözümleyemez, neden böyle oluyor diyerek onlara kızarız. Şer çalışmamız öncelikle başımıza gelenlerin, bize gönderilen musibetlerin anlamını kavramaya çalışıyor. Bu nedir, nedendir, benden ne istiyor, bana ne anlatıyor. Bir şeyin şer veya hayır olduğuna karar vermeden önce oturup onu sorgulamalıyız.

Kevser: Başımıza gelen musibetler karşısında nasıl bir tavır almalıyız?

Levent: Bunun cevabını kitaba bırakalım. Arkadaşlarımız özellikle Kur’an, hadis ve Risale-i Nur kaynaklı şer konusu etrafında çok detaylı çalışmalar yaptılar. Ben sadece şunu söyleyeyim. Şer/kötülük/musibet karşısında iki tarzda tavrımız oluyor. Biri: Şer var olan düzenimizin, yaşamımızın önünde engeldir ve onunla savaşarak ortadan kaldırılması gerekir. Yoksa o şer hayatımızı yok edebilir. Bizi üzüntülere, acılara gark edebilir. Hatta kişiyi intihara kadar götürür.

İkinci tavır: Musibet bize var olan düzenin aksadığını, problem olduğunu gösterir. Rutinimizdeki, konfor alanımızdaki yanlışlığa işaret eder. Şer bize öylesine geliveren değil, gönderilen bir mesajdır. Eğitim tarzıdır. Yaratıcının seni nasıl eğiteceğine sen karar veremezsin. Bu mesajı anlama çalışması yaparsak her musibet bizi büyüten bir anlam yoğunluğuna dönüşebilir. Gözlerimizi kapamaz, musibeti sorgular, anlamaya çalışırsak yeni bir hayatın, yeni bir doğumun, yeni bir düzenin yaratılmasına giden yolun başlangıcı olabilir. Musibetlerle yeni eylem arayışlarına gireriz. Onun içindir ki musibetlerle yüzleşmek, onları bir eğitim vesilesi olarak görmek heyecan vericidir. Hayata merak, sorgulama, bilinç, değişim, terakki ve hız katar. İki doğumumuz vardır: Biri annemizden doğduğumuz an. Diğeri neden var olduğumuzu, varlığımızın neye tekabül ettiğini anladığımız an.

Kevser, Ayşe, Emine: Kevser: Teşekkür ederiz. Son bir sözünüz olur mu?

Levent: Ben teşekkür ederim. Üzerine gidilen her musibet ontolojik bir açlık ve sorgulama doğurur. Musibetlerimizden istifade etmeyi bilelim. Asıl nimet onlardır. Okuyucularımız “Şer ve Kötülük Problemine Tevhid Merkezli Yaklaşımlar” kitabımızda çok daha fazlasını bulacaklardır. Bu eser bilgi toplamak, söylenmişleri tekrarlamak için değil, ezber bozmak, mucizeleri aramak için yazıldı. Bu kitabı detaylı, düşünerek, hakkını vererek, kendi hayatımıza uygulayarak okursak hayatımızı, kendimize, varlığa bakışımızı değiştirecek. Ve tekrar tekrar, döne döne müracaat edeceğiniz başucu kitabımız olacak.

muhabbetmedya.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum