Atilla Yargıcı

Atilla Yargıcı

Niçin Risale-i Nur okumalıyız? Said Nursî bize hangi anahtarları veriyor?

Boş bir mezar var Şanlıurfa Dergah’ta. Her geçen dikkatle bakar o mezara , Fatiha okur, dua eder, sonra geçer. Geçer ama zihnindeki şu soru her zaman aklını kurcalar: Neden herkesin mezarı belli de bu büyük İslam aliminin mezarı belli değil. Zaten kendisi de mezarının gizli kalmasını vasiyet etmişti.

Herkesin nazarları kendi zatlarına çevirdiği bir dönemde, onun mezarının yerinin belli olmaması, nazarları şahsa değil, onun bıraktığı Risale-i Nur eserlerine çevirmiştir. Risale-i Nur hizmetinin tarikat hizmetlerinden ayrıldığı en önemli nokta, şahıs odaklı değil, eser odaklı olmasıdır. Şahıslar fanidir, kusurludur, zaafları vardır. Ama Kur’an ve sünnet ölçüleriyle telif edilmiş eserlerde bu tür şahıslarda bulunan kusurlar yoktur. Bu yüzden Risale-i Nur hizmetinde şeyh-mürid ilişkisi görülmez, eser-talebe ilişkisi görülür. Talebe, talip kelimesinin çoğuludur ve öğrenciler demektir.

Bu yüzden Risale-i Nur eser olarak muallim, müderris, mürebbi; okuyanlar, dinleyenler, hizmetle ilgilenenler ise öğrencidir. Cehalet insanları yanlış yollara sürükler. Özellikle de Kur’an bakış açısıyla iman esaslarında, ibadet ve ahlaktaki cehalet insanların bireysel, ailevi ve toplumsal hayatlarını cehenneme çevirir.

Bu yüzden Risale-i Nur eserleri ibadetin ve ahlakın temeli olan iman esaslarını tefekküre dayalı bir içselleştirme ile akıllara, kalplere, duygulara, hatta insanın hücrelerine, kanına yerleştirir. Talebe okur, dinler; okudukça, dinledikçe ibadet aşkı, artar, güzel ahlaklı bir insan olmak için çabalar.

Risale-i Nur’un talebelerine sağladığı en önemli Kur’anî bakış, tevhid bakış açısıdır. Said Nursi buna “mana-i harfî” ismini verir. Kainattaki her şeye, atomlara, atom altı parçacıklara, kuantuma, hücrelere, moleküllere, bitkilere, hayvanlara, gökteki yıldızlara hep bu bakışla bakmayı öğretir. Aslında bu “tevhidî farkındalık oluşturmadır.” Bu farkındaki sayesinde her şeyde, ama her şeyde O’nun damga ve mühürlerini, izlerini görmemek mümkün değildir. Karacaoğlan, “ben güzele demem, güzel benim olmayınca” diyerek, güzel olmayı kendinin sahipliği ile özdeşleştirirken, Said Nursî eserlerinde güzellerin ayna olduğunu öğretir.

Bu yüzden, güzele “ne kadar güzel” demek, güzeli çirkinleştirir. “ne güzel yaratılmış” demek ise, aynadaki yansıyan güzelin güzelliğinin sonsuz güzel olan Allah’tan geldiğinin bilincinde olmak, farkında olmak demektir. Tevhid konusunda tefekkürle derinleştikçe, yağmurun yağmadığını, ama Allah tarafından yağdırıldığını anlar insan. Güneş doğmaz, doğdurulur.

Böylece sebeplerin birer perde olduğunu anlar. Perdenin arkasında Allah’ın sonsuz ilmini, rahmetini, kudretini, güzelliğini idrak eder. İşte bu farkındalık, kişiyi Rabbinin huzurunda kılar daima. Hep O’nun gözetimi altında olduğunu hiç unutmaz artık. Hataları ve kusurları olmuşsa da, Allah’a döner, battı balık yan gider diyerek hata ve kusurlarına devam etmez.

Risale-i Nur, gençlerimizin zihinlerinde meydana gelen, inançla, ibadetle ilgili soruların cevaplarını mükemmel bir şekilde verir. Talebe okudukça, anladıkça kafasındaki düğümlerin çözüldüğünü görür. Risale-i Nur mantık mizanlarıyla yazıldığından okuyan ve dinleyenlerin muhakeme güçlerini artırır ve sorun çözme kabiliyetlerini geliştirir. Yine bu eserlerle meşgul olan kimseler, istikametli bir akla, istikametli duygulara nasıl sahip olunacağını çok iyi öğrenir.

Risale-i Nur’un okuyucu ve dinleyicilerine verdiği Kur’an ve sünnet şuuru ise cümlelerle ifade edilemez. O zamanımızdaki oryantalist zihniyetli, tarihselci görüşlere sahip olanlar gibi Kur’an’ı değiştirmek için, ahkamı devre dışı bırakmak için yöntemler geliştirmez. Tam aksine, onun bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımız için bir “şifa kaynağı” olduğunu haykırır, mükemmel bir Kur’an müdafaası yapar.

Risale-i Nur muhteşem bir Kur’an müdafaası olduğu gibi, çok güçlü bir sünnet müdafaasıdır aynı zamanda. Hadislere dil uzatanların çoğaldığı bir zamanda bu sünnet müdafaası çok kıymetlidir.

Risale-i Nur 6 bin sayfadan müteşekkil bir bir anahtardır aslında. Kur’an hazinesinin ve eczanesinin anahtarı. Bu anahtarı elde etmek için, çaba göstermek gerekir, okumak, dinlemek gerekir. Anahtarı elde eden, Kur’an hazinesinde ne gibi cevherler olduğunu, Kur’an eczanesinde ne gibi ilaçlar olduğunu görür, o ilaçları kullanır.

Hayatı bir sahabi hayatı gibi olan, bütün maddî teklifleri hizmete zarar verir, ihlasa aykırıdır endişeleriyle elinin tersiyle iten, bize şahıs merkezli değil, eser merkezli bir hizmet anlayışı armağan eden Said Nursi hazretlerini bu vefat yıldönümünde şükran ve minnet duygularıyla anıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum