Müslüman olan Kolombiyalı: Risale-i Nur’daki Hafız Ali gibi olmak istiyorum
Bir manzara fotoğrafı çektiği sırada ruhunda başlayan değişimi hisseden Hafız Ali arayışlarının sonunda ‘İkra’ ayetinin çekimine girerek İslamı araştırdı. Risale-i Nurlardan istifade eden sanatçı: ‘Hafız Ali gibi olmak istiyorum’ diyor
Muhabbet Medya
Söyleşi: Mehmet Kaplan
Bir Arayışın Hikâyesi: Hafız Ali’nin Kalpten Kalbe Yolculuğu
Bir hikâyesi olmalı insanın… Sadece doğduğu yerde başlayan değil, hakikati bulmak için içinden geçtiği yollarla şekillenen bir hikâye. Hafız Ali’nin serencamı da işte böyle bir yolculuğun adı. Kolombiya’nın bir köyünde başlayan bu ömür, fotoğraf makinelerinin ardındaki sorgulayan gözlerle bakarak “Ben kimim, nereye gidiyorum?” sorularına cevap arayan bir ruhun sessiz feryadına dönüşüyor. Çevre, gelenekler, arkadaş çevrem ne düşünür, “elâlem ne der” kaygısı değil; kalbin içindeki hakikat susuzluğu ve hakikate olan sevgisi yön veriyor bu yolculuğa. Arayışa düşen kalp, sonunda huzur kıyılarına varıyor.
Önyargılardan arınmış bir zihin ve açık bir kalple yola koyulmak gerekiyordu. Ne doğduğu coğrafyanın kalıpları, ne de ait olduğu kültürün sınırları onun düşüncelerini hapsedecek kadar güçlü değildi. Her düşünceye, her hakikate kapısını açık tutarak, korkmadan, çekinmeden sordu sorularını. “İyi bir insan olmak ne demek?”, “Bu kainatın sahibi kim?” gibi soruların cevabı, bir çöl yolcusunun gökyüzüne bakarken duyduğu hayranlık kadar yalın ama bir o kadar derindi.
Hakikatle karşılaştığında, bu buluşma toprağın yağmurla kavuşması gibi oldu. Ne geçmişin gölgesi vardı artık, ne de eski isimler… Yeni bir isimle, yeni bir hayatla doğdu Hafız Ali. Kur’an’ın “İkra” hitabı, Risale-i Nur’un “Birinci Söz”ü, onun iç âleminde öyle derin izler bıraktı ki, bir zamanlar objektifle çerçevelemeye çalıştığı manzaralar artık ayetlerin ışığında anlam kazandı. Artık geçmişi değil, geleceği vardı onun… Ve bu geleceğin merkezinde Allah’a duyulan aşk, imana duyulan sadakat yer alıyordu.
Risale-i Nur, onun kalbine ilmî bir nur gibi doğdu. Sadece aklı değil, duyguları da ikna eden bir davetti bu. Her okuyuşta yeni bir sırra dokunmak, her cümlede ayrı bir nefes almak gibiydi. O artık sadece bir arayan değil, bir bulan ve başkalarına da o yolu göstermek isteyen bir rehberdi. İsmine yaraşır şekilde, hakikati muhafaza etmek ve insanlara ulaştırmak onun yeni hayatının yegâne amacı oldu. Çünkü bazen bir kitap, bir cümle ya da bir kelime insanın bütün ömrünü değiştirebilir… Hafız Ali’nin ömrü de böyle bir kelimeyle değişti: İkra.
Artık geçmiş yoktu, geleceğin inşa edileceği bir istikamet vardı. İsmini sorduğumuzda ise sadece gülümsedi ve dedi ki: “Ben Hafız Ali’yim. Eski ismim yok artık. Yeni bir yolun yolcusuyum. Şimdi biz aradan çekilelim, kendi sesinden dinleyelim Hafız Ali’nin arayışla başlayıp imanla neticelenen bu ilham verici yolculuğunu…
Kaç yılında ve nerede dünyaya geldiniz?
1971 yılında Kolombiya’nın Valle del Cauca bölgesine bağlı Tulua köyünde dünyaya geldim.
Çocukluğunuzdan itibaren nasıl bir eğitim hayatınız oldu?
Farklı eğitim kurumlarında öğrenim gördüm. Üniversitelerde çeşitli bölümlerde dersler aldım. Özellikle sanat alanına yoğunlaştım ve fotoğraf sanatları bölümünden mezun oldum.
Meslek hayatınıza nasıl başladınız?
Fotoğrafçı olarak çalışmaya başladım ve geçimimi bu meslekle sağladım. Uzun yıllar profesyonel olarak fotoğraf sanatçılığı yaptım.
Eğitim hayatınız boyunca dini bir eğitim aldınız mı?
Çocukken anneannem bana sık sık dua ederdi: “Sen büyüyünce dine hizmet edersin,” derdi. Bugün Elhamdülillah Müslüman oldum ve onun duası kabul oldu. Artık dine hizmet ediyorum.
Aileniz dindar bir aile miydi?
Ailem kültürel olarak Katolik-Hristiyandı, ama çok dindar olduklarını söyleyemem. Gerçek anlamda dine göre yaşamanın ne demek olduğunu İslamiyet’te gördüm. Sadece bir teyzem vardı, o gerçekten sağlam bir Katolikti. Diğer aile bireyleri için din daha çok bir gelenekti.
Üniversite eğitimi, sanat ve fotoğrafçılık derken inanç dünyanız nasıldı?
İslam’dan önce inançla pek bağım yoktu. Bizim çevrede insanlar pek derinlemesine düşünmez. Kainat nasıl var oldu, bu hayatın anlamı nedir gibi sorular pek sorulmaz. Hayat herkes için olduğu gibi benim için de akıp gidiyordu.
Peki, sizi bu sıradan akıştan koparıp düşünmeye sevk eden ne oldu?
Bir gün kendime “Ne olmak istiyorum?” sorusunu sordum. Bu, hayatımdaki ilk ciddi sorgulamayı başlattı. Hayatın anlamı, sonu, ölümden sonra ne olacağı gibi sorular zihnimi meşgul etmeye başladı. İyi bir insan olmak ne demekti? Bunun cevabını aramaya başladım. Mesleğim bu sorgulamaya uygun bir zemin sundu. Fotoğrafçılık bana doğayı dikkatle gözlemleme imkânı veriyordu.
Bu sorgulama sürecinde fotoğrafçılığın size nasıl bir katkısı oldu?
Doğada yalnız başıma fotoğraf çektiğim anlarda daha çok içe döndüm. Bir gün Casanare bölgesinde Morichal manzarasını fotoğraflarken birden Yaratıcı’nın varlığını hissettim. O an dizlerimin üstüne çöktüm ve gözyaşlarına boğuldum. Fotoğrafı ben çekmiştim ama manzarayı kim yaratmıştı? O anda “Bu kâinat yaratıcısız olamaz,” diye içimden geçti. Kendimi Allah’ın kudretine ve merhametine bırakmıştım; tıpkı uçağın inişe geçişinde kendini akışa bırakmak gibi…
O tefekkür anından sonra ne oldu?
Daha fazla yalnız kalmak, dünyadan uzaklaşmak istedim. O dönem rüyalarımda üç kez bana “Azizlerle, mübarek insanlarla tanışacaksın” denildi. Her rüyamı olduğu gibi bunu da eşime anlattım. Bir arkadaşıma da anlattım; o beni Hristiyanlığın bir mezhebine davet etti, ancak bu beni etkilemedi.
Peki, Kur’an’la nasıl tanıştınız?
Eskiden tanıdığım Filistinli bir kadın fotoğrafçı arkadaşım vardı. O bana bir Kur’an hediye etti. Görüşemedik ama ben tercümeyi okumaya başladım. İlk ayet olan “İkra” çok etkileyiciydi: “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” Bu sadece bir ayet değil, insanlığı değiştiren bir çağrıydı. Fotoğrafçılık sayesinde zaten bakmayı ve okumayı öğrenmiştim; bu ayetle birlikte Allah’ı tanımaya dair içimde büyük bir susuzluk hissettim. O susamışlık hâlâ devam ediyor.
İslam’a geçmeye nasıl karar verdiniz?
Eşime, İslam’ı tanımak istediğimi söyledim. O bana bir mescidin adresini verdi. Cuma günü oraya gittim. Arapça hutbeyi anlamadığım için içimden bir ses “Çık git, sen hiçbir şey anlamıyorsun” dedi. Ama o sesin beni arayışımdan alıkoymak isteyen bir vesvese olduğunu fark ettim. Sonuna kadar kaldım. Namazdan sonra Hakan Bey ve başka bir kardeşle tanıştım. Bana Risale-i Nur’dan Küçük Sözler kitabını verdiler.
![]() | ![]() |
Risale-i Nur’u okuyunca ne hissettiniz?
Gece eve gidip okumaya başladım. Özellikle “Birinci Söz”deki temsilde çölde bir reisin ismini almak ya da almamak örneği beni çok etkiledi. Dedim ki: “Ben o reisin ismini almalıyım.” O gece Bismillah, Elhamdülillah demeye ve nimetlerin gerçek sahibini düşünmeye başladım.
Sonra neler oldu?
Ertesi gün Hakan Bey’e mesaj attım ve sorularımı sormak istediğimi söyledim. Buluştuk, uzun ve güzel bir sohbet oldu. Sohbetin sonunda Hakan Bey bana “İslam’ı kabul etmek ister misin?” diye sordu. O anda içimden bir huzur geçti ve şehadet getirdim. O an hayatımın en özel anıydı.
Bu süreç toplam ne kadar sürdü?
Sorgulama ve arayışım toplam dört yıl sürdü. 2017 yılında, dördüncü çocuğum Muhammed doğduktan iki ay sonra Müslüman oldum. Şu an Muhammed 8 yaşında.
İslam’ı kabul ettikten sonra okumaya devam ettiniz mi?
Evet, Kur’an’ı baştan sona tekrar okudum. Ayrıca İspanyolcaya çevrilen tüm Risale-i Nur eserlerini de okudum. Her okuyuşumda yeni manalar keşfediyorum. Risale-i Nur, Kur’an’ın hakikatlerini herkesin anlayabileceği şekilde anlatıyor. Bu yüzden her okumada ruhum besleniyor.
Müslümanlarla tanıştığınızda sizi en çok ne etkiledi?
Hayatlarında faydalı ve güzel insanlar olmaya çalışmaları, İslami davaya olan gayretleri, kardeşlik ve dayanışmaları beni derinden etkiledi.
Fotoğrafçılığa devam ettiniz mi?
Hayır, artık sadece İslam’a hizmet ediyorum. Tebliğ ile meşgulüm. Ülkemde İslam’ı anlatmak, insanlara bu hakikati ulaştırmak gibi bir sorumluluk hissediyorum.
![]() | ![]() |
“Hafız Ali” ismini nasıl aldınız?
İlk kez şehadet getirirken bir arkadaş bana “Hafız Ali” dedi. Başta yadırgadım, ama Türkiye’ye gittiğimde bu isimle çok sık karşılaştım. Bir kardeş bana Hafız Ali’nin Risale-i Nur’daki yerini ve manasını anlattı. Ben Türkçe bilmiyordum ama kalbim anladı. Sonra mektuplarını okudum, araştırdım. Hafız: koruyan, muhafaza eden, Ali: yüce demekmiş. Ve dedim ki: “Ben bu hayatta Hafız Ali gibi olmak istiyorum.”
Eski isminizi bizimle paylaşmak ister misiniz?
Hayır, gerek yok. Benim için her şey yeniden başladı. Artık geçmiş değil, geleceğim var. İsmim Hafız Ali ve başka bir isme ihtiyacım yok.
www.muhabbetmedya.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.