Peygamberlerin aralarındaki derece farkı ne anlama geliyor?
Bakara Suresi 253. ayetinden almamız gereken ilk mesaj, peygamberler arasında bir derece farkı olduğudur.
Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“O peygamberler ki, biz onlardan bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah’ın kendisiyle konuştuğu onlardandır. Bazısının derecelerini yükselttik. Meryemoğlu İsa’ya açık mucizeler verdik, kendisini ruhu’l-kudüs ile teyid ettik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler. Onlardan bir kısmı iman etti, bir kısmı da inkar etti. Allah dileseydi onlar elbette savaşmazlardı. Lakin Allah murad ettiğini yapar.”
(Bakara,2/253)
Bu ayetten almamız gereken ilk mesaj, peygamberler arasında bir derece farkı olduğudur. Ama bu, Allah katındadır. Allah bütün peygamberlere kendi elçiliklerini tasdik etmek için farklı mucizeler ihsan etmiştir. Hz. Musa’ya asa mucizesi, Hz. İsa’ya hastaları iyileştirme ve ölüleri diriltme mucizesi, Hz. Süleyman’a bütün hayvanlarla konuşma ve onları istihdam etme mucizesi, peygamberimize (s.a.v) ise başta Kur’an mucizesi olmak üzere binlerce mucize vermiştir. Kur’an mucizesi diğer peygamberlere gönderilen kutsal kitapların bazı ahkamını da nesh etmiştir. Bu yüzden peygamberimiz (s.a.v) diğer peygamberlerden daha üstün bir dereceye sahiptir. Peygamberimizin (s.a.v) “rahmeten lilalemin” olarak nitelendirilmesi de onun en üstün dereceye sahip olduğunu göstermektedir. Zaten peygamberimiz (s.a.v) “yüce Allah’ın Habibi”dir. Habibullahtır. Yani Allah’ın en sevdiği kuldur. Bu yüzden biz müminlere düşen Allah’ın habibine uymaktır, onun yolundan gitmektir. Onu kendimize örnek almaktır.
Peygamberler Allah’ın elçileridir. İnsanları Allah’ın varlığına, birliğine ahiret gününe iman etmeye ve diğer iman esaslarına ve yalnızca Allah’a kulluk yapmaya, şirkten uzaklaşmaya çağırırlar. Fakat ayetten öğrendiğimize göre insanlar bu mesajları aldıktan sonra tekrar ayrılığa düşmüşlerdir. Hala da düşüyorlar. Kimileri iman ediyor, kimileri de iman etmiyor, inkar ediyor. Bu görüş ayrılıklarından da savaş çıkıyor. Allah dileseydi Elbette savaş olmazdı. Ama Allah insanların davranışlarında peygamberler hariç kendi külli iradesini insanların iradesine göre kullanıyor. İnsanlar neye inanmak isterse ona inanıyor, neyi yapmak isterlerse onu yapıyorlar. Ve elbette herkes yaptığının da sorumluluğunu taşıyor. Yani Allah irade ediyor da, biz inanıyor, ya da inanmıyor değiliz. Biz cüzi irademizi iman etme yolunda sarf ettikten sonra Allah kalbimize o iman nurunu atıyor ve biz mümin oluyoruz. İman etmeyi istemeyen bir insan iman etmiyor. Etmediği için de sorumluluğunu kendisi taşıyor.
O halde iman edip etmemekten, salih amel işleyip işlememekten bizler sorumluyuz. Allah bize hür, özgür irade vermiş. Davranışlarımızı, inançlarımızı bizim irademiz belirliyor. Aksini düşünmek, insanlarda isyan duygusunun ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Çünkü iman cennete gitmeye, Allah’ın lütuflarına mazhar olmaya sebeptir. Ama küfür ise cehenneme gitmeye ve orada ebedi kalmaya sebeptir. Adaletin tahakkuk etmesi, insanların iradeleriyle bu iman ve küfür yolunu seçmelerine bağlıdır. Bu yüzden ayet. İnsanlardan bazısı iman eder, bazısı inkar eder” diyor. Evet iman ve inkar bizim irademize bağlıdır. Bu imanı muhafaza etmek, ölene kadar aynı sağlam iman üzerinde kalabilmek de, ki en zor mesele de budur, yine irademizi bu yönde kullanmaya bağlıdır.
Allah bizleri iradesini iyiye yönlendiren ve imanını ölene kadar kuvvetli bir şekilde tutan, imanla kabre giren kullarından eylesin. Amin.
www.muhabbetmedya.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.