Nimeti Allah için sevmenin ölçüsü: Helal olanı yemektir
Mümin bir insan Allah’a diğer iman esaslarına kesin olarak inanan ve Allah’ı her şeyden ve herkesten çok seven bir kimsedir. İnsan istifade ettiği nimetleri de sever. Nimetleri Allah için sevmenin bir alameti de helal kazanmak ve helal olanları yemektir.
Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“Ey iman edenler. Size verdiğimiz rızıkların helallerinden yiyin ve eğer siz gerçekten yalnızca Allah’a ibadet ediyorsanız, ona şükredin.”
(Bakara:2/172)
Mümin bir insan Allah’a diğer iman esaslarına kesin olarak inanan ve Allah’ı her şeyden ve herkesten çok seven bir kimsedir. İnsan istifade ettiği nimetleri de sever. Ama bu nimetleri Allah’ın ihsanı olarak düşünüp öyle sever. Bu yüzden nimetleri Allah için sevmenin bir alameti de helal yoldan kazanmak ve helal olanları yemektir. Bu sebeple bu ayette birinci olarak Cenab-ı Hak helal olan rızıklardan yememizi emrediyor.
Bir sonraki ayette ise haram olan yiyeceklerin, leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etleri olduğu beyan ediliyor. Ayete göre ancak mecbur durumda kalanlar bu haram olan yiyeceklerden sadece ölmeyecek miktarda yiyebilirler. Mecburiyetin ölçüsü de insanın açlıktan ölecek duruma gelmesidir. Bunun için bu ayete dayanarak, “zaruretler haramı helal kılar” denmiştir. Burada zaruret, insanın ölecek derecede aç kalmış olmasını ifade ediyor.
Elbette ki Allah’ın helal kıldığı bu yiyecekleri de helal yoldan kazanarak yemek gerekir. Bazı alimler demişlerdir ki, haram yemek insanı isyana sürükler. Hadislerde de haram yemenin duaların kırk gün kabulüne mani olduğu bildirilir. Bu ayetlerdeki hükümlere uyarak bizim yediklerimize, içtiklerimize dikkat etmemiz gerekir. Parayı nasıl kazandığımıza, haramla mı, helalle mi beslendiğimize itina göstermeliyiz. Bu hassasiyet nimetleri nefsimiz için değil Allah için sevdiğimizi gösterir.
Yüce Allah’ın bizler için ihsan ettiği helal yiyecekler, şükrü gerektiriyor. Ayetin ikinci kısmı yalnızca O’na ibadet etmemizi ve O’na şükretmemizi emrediyor. Bir kudsî hadiste şöyle buyruluyor. “Ben insanları ve cinleri yaratıyorum, onlar başka şeylere tapıyor, ben onlara rızk veriyorum, onlar başka varlıklara şükrediyor.”
Allah bu kainatı iç içe girmiş daireler şeklinde yaratmıştır. Bütün cansız varlıklar hayata hizmet ediyor, onun ihtiyaçlarını karşılamak için seferber edilmiş. Canlı varlıklar da rızka hizmet ediyor. Rızıklardan en fazla istifa edenler de insanlar. Yani bizleriz. İnsanların rızka aşk derecesinde bir bağlılıkları var. Bu kadar rızıklar ise şükür için verilmiş. Allah bu nimetlere karşı şükretmemizi istiyor.
Şükrün ölçüsü ise kanaat, iktisat, israf etmemek, helal yoldan kazanmaktır. Dil ile şükredip, kazancına kanaat etmeyen, iktisat etmeyip israf eden, üstelik haram yollardan kazanan insanlar gerçekte şükürsüz insanlardır, nimetlere karşı küfran-ı nimet içinde olan yani, nimetlere nankörlük eden kimselerdir. Yüce Allah “lev şekertüm le ezidenneküm” diyerek şükreden insanlara nimetlerini artıracağını vadediyor.
Allah’ım! Sen bizleri nimetleri kendimiz için değil, Senin için sevmeyi ve istemeyi, yediğimiz, içtiğimiz, istifade ettiğimiz nimetlere hakkıyla şükretmeyi, şükürde daim olmayı nasip eyle. Nankör insanlardan eyleme. Amin.
www.muhabbetmedya.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.