“Muhammed ümmeti gibi konuşuyor Musa ümmeti gibi yaşıyoruz”
Siyer Vakfı kurucusu Muhammed Emin Yıldırım, Açık Deniz Dergisi'ne verdiği röportajda “Muhammed ümmeti gibi konuşuyor Musa ümmeti gibi yaşıyoruz”
Açık Deniz Dergisinde konuşan Suffe Vakfı Kurucusu Muhammed Emin Yıldırım “Müslümanlar rahmet, merhamet kavramlarını Kur’an’a, aleyhissalatü vesselam efendimizin nebevi ufkuna inşaa ettirmedikleri için ortadaki halimiz işte bu” dedi.
Aylık yayınlanan Açık Deniz Dergisinin Ağustos sayısındaki röportajında Yıldırım “Cenabı hakkın yüzü aşkın esmayı ilahisi var ama kimlik diyebileceğimiz ser levhaya Rahim ve Rahmanı alıyor ve bunu ısrarla bizim nazarlarımıza veriyor ”şeklinde konuştu.
Suffe Vakfı kurucusu, yaşadıklarımız üzerinden yaptığı tahlilde “Biz ümmet-i Muhammed gibi konuşuyoruz ama ümmet-i Musa gibi yaşıyoruz. İsrailoğullarının karakterlerine dair Kur’an’ın anlattığı özelliklerden çoğu şu anda bize uyuyor” dedi.
Dinin daraltılan yönüne dikkat çeken Yıldırım; “Gençlerin büyük bir kısmının dinle sorunu yok; anlatılan dinle sorunları var. Bunu iyi fark etmemiz lazım. Oturup konuştuğumuzda görüyorsunuz büyük bir kısmı babasına kızmıştır, annesine kızmıştır”
İstiklal marşı şairi Mehmet Akif’in teşhislerin üzerinden belki yaklaşık yüzyıl geçti. O gün Osmanlının son dönemi insanımızın ruh dünyasını anlatan mısralarının üzerinden. Ama bugün geldiğimiz noktada pek bir şeylerin değişmediğini son yaşadığımız olaylarla bir kere daha görüyoruz. Nasıl mı? Açık Deniz Dergisinin Ağustos 2022 sayısında Siyer Vakfı kurucusu Muhammed Emin Yıldırım aslında “Ümmet-i Muhammed Gibi konuşuyor, ümmet-i Musa gibi yaşıyoruz” sözleriyle son yüzyılda millet olarak yaşadığımız zorlu imtihanlarımızla rahmet üslubumuzu kaybetmemiz ve ahlaki yozlaşmayı çok güzel özetlemiş.
Açık Deniz Dergisi’nde yayınlanan röportajda konuşan Yıldırım, rahmet ve merhametin bütün kâinatı kuşatan bir hakikat iken, bugün Müslümanlara ve İslam âlemine baktığımızda tam aksi bir manzara ile karşılaştığımıza dikkat çekerek “Gerçekten en derim acımız. Çünkü rahmet merhamet dediğimiz şey insanlığımızın en önemli göstergesi. İnsan diye bir varlıktan bahsedeceksek rahmet ve merhamet üzerinden bahsedebiliriz. Cenabı hakkın yüzü aşkın esmayı ilahisi var ama kimlik diyebileceğimiz ser levhaya Rahim ve Rahmanı alıyor ve bunu ısrarla bizim nazarlarımıza veriyor.
“Ne oldu bize? Kavramların içi boşaltılmış. Kavram kırılmasına uğramış, anlamlar kaymış yahut kavram farklı bir şekilde genişlemiş, içine başka bir şeyler girmiş, bazı şeyler çıkmış, yani bir şekilde bir anlam kargaşası olmuş. Merhamette, rahmette bu kavramlardan. Merhameti hayatımızdan tam anlamıyla tesis edemezseniz, öfke nefret şiddet onun yerini alıyor. Ve siz farkına varmadan bir şekilde kendinizi haklı gösterecek argümanlar kullanmaya başlıyorsunuz.
“Müslümanlar rahmet, merhamet kavramlarını Kur’an’a, aleyhissalatü vesselam efendimizin nebevi ufkuna inşaa ettirmedikleri için ortadaki halimiz işte bu” dedi.
“Karakter anlatılıyor”
Bütün meselenin dönüp dolaşıp geldiği kavramın adının ahlak olduğuna değinen Yıldırım “Bizim ahlak eğitimimizde bir problem var. Ahlakı, peygamber aleyhisselatü vesselamın öğrettiği şekliyle öğrenmiyoruz. Ahlakı farklı alanlara sıkıştırıp değerlendirdiğimiz için hayatın birçok alanında ahlak din ilişkisini tam anlamıyla kuramıyoruz. Kuramadığımız zaman yaşadığımız gibi inanmaya başlıyoruz.
“Biz ümmet-i Muhammed gibi konuşuyoruz ama ümmet-i Musa gibi yaşıyoruz. İsrailoğullarının karakterlerine dair Kur’an’ın anlattığı özelliklerden çoğu şu anda bize uyuyor. Mesela Allah'a karşı güvensizlikleri, kitaba ve peygambere güvensizlikleri, menfaatlerini öne almaları, en ufak bir imtihanla karşı karşıya geldiklerinde akidelerine ters dönmeleri, vahyi eğip bükmeleri, menfaatleri için Allah’ı gizlemeleri, değiştirmeleri bir sürü şey. Bunları Kur’an onlarca ayetle anlatıyor ve çok ilginçtir bunları Mekke’de anlatmaya başlıyor. Bir tek Yahudi’nin olmadığı yerde. Daha Mekke’de başlıyor bu İsrailoğulları hikâyesi. Niye? Çünkü bir millet anlatılmıyor orada, bir karakter anlatılıyor. Çünkü neticede onların bir karakteri var. Onu sizde kendiniz için karakter olarak belirlediğinizde onlardan hiçbir farkınız kalmıyor”
“Gençlerin dinle sorunu yok!”
İslamiyet’in en güzel tarafının şeffaf olması ve doğal olmasını ifade eden Suffa Vakfı kurucusu Yıldırım dine bir takım kendinde olmayan şeylerin ilave edilmeye çalışıldığına dikkat çekerek “Birisi bu anlatılan dine geldiği zaman hayatı daralacak. Bir sürü şeyden vazgeçecek. Böyle bir şey yok. Böyle olmadığını onlarca örneği asr-ı saadette görüyoruz. Gençlerin büyük bir kısmının dinle sorunu yok; anlatılan dinle sorunları var. Bunu iyi fark etmemiz lazım. Oturup konuştuğumuzda görüyorsunuz büyük bir kısmı babasına kızmıştır, annesine kızmıştır, camideki imama kızmıştır. Cemaatteki birine kızmıştır. Devlete kızmıştır, diyanete kızmıştır. Yani o anlatılan dinle problem yaşıyor aslında”
Tebliğin eşit şartlarda faaliyet olduğunu belirten Yıldırım, “İnsanlara tepeden baktığınız müddetçe asla tebliğ yapamazsınız. Tebliğ eşit şartlarda yapılır. İnsani bağ kuramadığınız hiçbir insanla İslami bağ kuramazsınız. Öncelikli şart insani bağdır. Kendimizi ‘en’ görmekten vazgeçelim. En iyi, en dindar, en vatanperver, en, en, en bunlardan vazgeçelim. İnsani ölçülere riayet ederek, insanlarla insani ilişkilerimizi geliştirecek yollar oluşturalım. O zaman etrafımızda belki bizimle aynı dünya görüşünde olmayan nice insanlardan inanın çok güzel şeyler istifade edeceğiz. Bizde eğer bazı güzelliklerimiz varsa onlara bunları yansıtmış olacağız. İnsani bağ oluşturabileceğim herkesle ortak bir zemin oluşturmamız gerekir” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.