Raşit Duran
Mevsim Denilen Sanat Galerisi
Eğitim emekçisi kızımı ziyaret maksadıyla beş gündür Kandıra’dayım. Dün Aladağ ormanlarının, her iki yanını çevreleyip ihtişamlı ağaçlarla sanat galerisi haline getirdiği yoldan Ağva’ya giderken gördüğüm muhteşem manzara ve harika renklerle tersim edilen tabiat tablosunu gözümüze ve gönlümüze sunan, Sanatkârlar Sanatkârının Sani-i Hakîm Allah (cc) olduğunu bir kez daha aynel yakin gördük. İhtişamlı giysi ve renkli libaslarıyla ağaçlar, rengin her tonunu teşhir eden, seyircisine farklı çağrışımlar yaptıran, tefekküre sevk eden yeşil, sarı ve kırmızıya dönüşmüş yapraklar…
Sanat galerileri; sanatkârların, eserlerini müştak seyircisine göstermek için teşhir ettikleri mekanlardır. Her sanatkâr eserini önce kendi görmek ve temaşa etmek, ardından başkalarına göstermek ister. Allah (cc) Sâni-i Hakîm’dir. Bir yaratılış harikası ve antika bir sanat eseri olan insan, kendisine verilen istidat ve kabiliyetle yaptığı eserini görmek ve göstermek ister de Sâni-i Hakîm istemez mi? O da eserlerini akıl, irade ve şuur sahiplerine göstermek ister. Bu da insandır.
Kâinat içinde dünya, dünya içinde devir daim halindeki mevsimler Sâni-i Hakîm’in sanat galerilerinden birisidir. Biz de müştak seyircileriz. Bediüzzaman; insanı meyve, ağaç, tohum metaforu; ömür vakitlerini de mevsim metaforu üzerinden zihinlerimize yaklaştırmaktadır. Evet; tohum, ağaç, meyve ve mevsimler de birbiriyle ilişkili şeylerdir.
Mevsimler; biz müştak seyircisine tefekkür pencerelerinin kanatlarını ve sayfalarını sonuna kadar açan, “Bize de bak! Bizi de gör! Bizi de oku!” diyen bir sanat galerisi ve bir kitaptır. Hoş, okumasını bilene her varlık her oluşum birer kitaptır. Her geçen mevsim, ömürden bir sayfanın kapanıp yeni bir başka sayfanın açıldığı tefekkür ve tezekkür vakitleridir.
Biten her mevsim, bir sonrakine zemin hazırlar, vazifeden terhis olurken diğeri, âdeta, “Vazife başına marş!” emrini almış gibi hemencecik işbaşı yapar. Zira “zaman hatt-ı müstakim üzerine hareket etmiyor. Küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor.” Mevlevi misali. Fakat bu dönüş, boşuna değildir.
Yeşilin, sarının, kırmızının her tonuyla bir renk cümbüşü olan sonbahar; yani güz mevsimi, hüzün, hazan, veda vaktidir ki, nebatat ve şecere, libasını çıkarır, üzerindeki ağırlıkları silkeler, yeryüzüne son kez bir selam çakıp nöbetini, kışa devrederek, beyaz yorganı üstüne çeker uykuya dalar. Kış uyku, bahar uyanıştır. Biri mevt diğeri hayattır. Öncesi bitiş sonrası başlangıçtır. Biri gebelik vakti diğeri ise doğum. Kış elveda demeye hazırlanırken bahar bahçesinde sema ile arz el ele verip, Kudret ve İrade Sahibi Zât’ın (cc) selamını ve muştusunu sunar.
Kışlar; zahiren mihnet ve meşakkattir. Bunu ifade sadedinde “karakış” demişler. Fakat o “karakış” denen zahmet içinde bir rahmet cilvesinin olduğu da bir başka gerçekliktir. Öyle de insanın aczinde ve fakrında -gizlenmiş- bir kuvvet ve vardır. Kuvvet ve Kudret sahibi bir Zât’ı gayrete getirir, imdadına yetiştirir. Her insan ömür sürecinde bahar, yaz, sonbahar, kış mevsimine benzer zamanlar yaşar. Bir vakit biberonla beslenirken, bir zaman gelir ki biberonla beslendiği zamanı ya da gözle görünmeyen bir mikroba yenildiği vakti unutup kendini, Zaloğlu Rüstem sanıp âleme, Deli Dumrul olup ölüm meleğine meydan okur.
İlkbahar; gülün ve bülbülün mevsimidir, mehdi uhuvvettir, insanat ve nebatat ve hayvanatın muavenet, sohbet ve muhabbet vaktidir. Kuzuların meleşmesi, elvan elvan çiçeklerin açması, tomurcukların uyanması, yaprakların yeşermesi, kokuların uçuşması, hissiyatın depreşmesidir. Baharlar; dirilişin, İlim, İrade ve Kudret fırçası ve boyalarıyla, gökyüzü ve yeryüzü tuvalinde tersim edilen, gözlerimizi ve gönüllerimizi kendi cazibedar güzelliklerine davet eden tablo ve manzaralarıdır.
Ve yaz mevsimi. Olgunlaşma ve pişme vaktidir. Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım.” dediği zaman dilimi.
Evet, her bir mevsim, insan denen müştak seyircisine muhteşem tablolar, müzeyyen manzaralar, münakkaş resimler, çiçek, yaprak ve meyvelerle murassa giysiler sunan bir sanat galerisi; dünya da bakıp görebilene, duyup işitebilene, okuyup ders alabilene bir teşhir salonudur.
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.