Abdulvahap Yiğit
Tenkit ve Şevk
Tenkit kelimesi gündelik yaşamda yaygın kullanılan sözcüklerden biridir. Kelime anlamı, eleştiri ya da eleştirme olarak geçmektedir. Herhangi bir durum ya da olgu ve olay üzerinden eleştiri yapmak şeklinde tanımlamak da mümkündür. Bir sanat ya da düşünce eserini tanıtırken, zayıf ve güçlü yönlerini belirtme, bir yazarın gerçek değerini yansıtma amacıyla yazılan yazılara da eleştiri (tenkit) denir. Edebiyat da bir yazı türü olarak “Tenkit” kullanılırken, insanları eleştirmek için “tenkit etme” fiili yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bilimsel gelişmelerde tenkidin önemli bir rolü olduğu bilinmektedir. Klasik görüşe göre, bilimin dört temel niteliğinden birisi; bilimin eleştirici olmasıdır. Bilimin bu temel niteliğinin bilimsel gelişmelerde önemli bir rol oynadığı bir gerçektir. Newton’un fiziksel kanunları eleştirilmeseydi, Einstein’in izafiyet teorisi ortaya konulamazdı. Dolayısıyla, bugün sahip olduğumuz çok önemli teknolojik gelişmeler de olamazdı. Bilimdeki bu eleştirici yaklaşımın, bilim dallarının önemli bir kısmının ilerlemesinde önemli bir faktör olduğu aşikârdır. Fikir, düşünce veya bilimsel teorilerin tenkit edilmesi faydalıdır ve bilim ve teknolojinin gelişimine önemli katkıları olmuştur.
Dünya işlerinde, aile içinde veya dini hizmetlerde yapılacak tenkitlerin ayrı olarak ele alınması doğru olacaktır. Bu eleştirilerin muhatabı kişi, kişiler veya gruplar olabilmektedir. Bu tür tenkitler olumlu (haklı, yapıcı) veya olumsuz (haksız, yıkıcı) olarak tanımlanabilmektedir.
Bediüzzaman hazretlerinin tenkit ile ilgili değerlendirmelerinin iki farklı dönemde ele alınması doğru olacaktır. Bu dönemler; “Eski Said ” dönemi (1925 yılına kadar olan) ve “Yeni Said” dönemi (1925 yılından sonraki)olarak bilinmektedir. “Eski Said” dönemi eserleri arasında yer alan, “İlk Dönem Eserleri” kitabında tenkit konusunda şu ifadeler yer almaktadır:
“En müthiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkittir. Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler. Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar.”, Hutbe-i Şâmiye.
“ S - Tenkidi nasıl görüyorsun? Hususan umur-u diniyede...
C - Tenkidin sâiki, ya nefretin teşeffisidir, veya şefkatin tatminidir. (Dostun veya düşmanın ayıbını görmek gibi.) Sıhhat ve fesada muhtemel bir şeyde kabule temayül ve tercih şefkatten; redde temayül ve tercih—vesvese olmazsa—nefretten geldiğine ayardır. Sâik-i tenkit, aşk-ı hak ve arzu-yu tenzih-i hakikat olmalı. Selef-i Salihînin tenkitleri gibi...”, Tuluât.
Bu ifadelerde; insafla yapılan tenkitin hakikati doğrultacağı ancak gururla yapılan tenkitin ise hakikati tahrip edip parçalayacağı anlatılmıştır. Diğer taraftan ise, tenkitin faydalı olabilmesi için, nefretten değil hakkı bulmak arzusundan gelmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Yukarıda verilen ifadelere bakıldığında; Bediüzzaman hazretlerinin “Eski Said” döneminde tenkit etme ile ilgili ölçüleri verdiği görülür. Bu ifadeler incelendiğinde yapıcı veya olumlu tenkitin yapılmasını uygun bulduğu söylenebilir.
“Yeni Said” döneminde ise, Bediüzzaman’ın her ne olursa olsun tenkit etmenin doğru olmadığını ifade ettiği görülmektedir. Bediüzzaman Hazretlerinin Burdur’a ve ardından Barla’ya sürgün olarak gönderilmesinden sonra, Risale-i Nur Külliyatının önemli kitapları telif edilmeye başlanmış ve “Nur hizmeti” adı verilen iman hizmeti yayılmaya başlamıştır. Bediüzzaman etrafında oluşan Risale-i Nur hizmeti bu yıldan itibaren genişlemeye ve büyümeye başlamıştır. Bu aşamadan sonra yazılan eserlerde özellikle iman Kur’an hizmeti içinde yer alanların biri birini tenkit etmemeleri gerektiği ifade edilmektedir. Risale-i Nur Külliyatı ile Kuran hizmetinin temel prensiplerinin yer aldığı İhlas Risalesi’nde bu konuda şu ifadeler yer almaktadır:
“İhlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri def etmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.”
İfadesiyle bu prensiplerden ikincisi için şu ifade yer almaktadır:
“Bu hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev'inden gıpta damarını tahrik etmemektir.
Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.
Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârâne uğraşmaz, birbirinin önüne tekaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa'ye şevkini kırıp atâlete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine yürürler. Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akîm bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.” Lemalar, 21. Lema.
Bu ifadelerde Risale-i Nur hizmeti içinde yer alanlar adeta vücudun organlarına veya fabrikanın çarklarına benzetilmiştir. İman ve Kur’an hizmetini bir vücuda benzeterek, vücudun fonksiyonlarının ve dolayısıyla hayatının devamı için veya fabrikaya benzetilen hizmetin ürün verebilmesi için gerekli olan temel şartlar arasında “tenkit etmeme” yer almaktadır. İman Kur’an hizmetinin tesirli olması ve devam edebilmesi için tenkit etmemenin önemli bir şart olduğu ifade edilmiştir. Çünkü tenkit ile olması muhtemel küçük bir faydaya karşılık önemli zararları olacağı açıktır. İnsanların nefsini karıştırmadan tenkit etmesi çoğu zaman pek mümkün değildir
Bu ifadelerin dışında Risale-i Nur hizmeti ile ilgili prensiplerin yer aldığı Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lahikaları ve Şualar isimli eserlerde de çok sayıda benzer ifadelerin yer aldığı görülmektedir. Risale-i Nur Hizmeti içinde yer alanların birbirini tenkit etmemeleri konusunda, bu kitaplarda, ısrarlı bir şekilde uyarılar bulunduğu görülmektedir.
“Yeni Said” dönemi eserlerinde yer alan bu ifadeler ve “Eski Said” döneminde yer alan bahisler dikkate alındığında; “Eski Said” döneminde “tenkit etme” ile ilgili temel ölçüler verildiği ve bu ölçülerle tenkit yapılabileceği (olumlu veya haklı tenkit) sonucu çıkarılabilmektedir. Ancak, “Yeni Said” döneminde ise “birbirinizi tenkit etmeyiniz” şeklinde bir prensip konulduğu ve dolayısıyla ilk hükmün bu hükümle nesih edildiği anlaşılmaktadır. . İşârâtü'l-İ'câz adlı eserde geçen şu ifade tenkit etmenin nesih edilmesinin gerekçesini ortaya koymaktadır:
“Maahaza, bir şeyin zararı menfaatine galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terk etmekte olur.” İşârâtü'l-İ'câz.
Bu ifade; herhangi bir şeyin zararının faydasından çok olması durumunda, o şeyi terk etmenin daha faydalı olacağını anlatmaktadır.
Bu dönem de haklı tenkitin bile, Bediüzzaman tarafından, uygun bulunmadığı görülmektedir. Bunun en önemli delili ise, Kastamonu Lahikasında yer alan şu ifadelerdir:
“Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: "Biz, değil böyle cüz'î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur'un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir" deyip nefsinizi susturunuz. Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz. Müsamahayla birbirine bakmak şimdi elzemdir.”
Tenkit etme kapısını kapatan Bediüzzaman’ın ikaz etme kapısını aralık tuttuğunu da hatırlatmakta fayda olacaktır. Tenkit etme ile ikaz etme arasındaki fark ise şu şekilde kısaca açıklanabilir. Tenkit etme; bir olay üzerine yapılan yazılı veya sözlü ifadelerdir. İkaz ise; yanlış bir şeyin yapılmaması veya tekrarlanmaması için önceden yapılan yazılı veya sözlü ifadelerdir.
“Birbirinizi tenkit etmeyiniz” prensibinin küçük bir hizmet alanı olan aile hayatına da uygulanması, aile hayatının devamı açısından, oldukça faydalı sonuçlar doğuracaktır. Küçük bir fabrikaya benzetilebilecek olan ailenin fertleri fabrikanın çarkları gibidir. Fabrikanın çalışması ve dağılmaması için bu prensibin rehber edilmesinin çok önemli olduğu, dağılan ailelere bakıldığında, açık olarak görülmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.