Abdulvahap Yiğit

Abdulvahap Yiğit

Güzel Düşünmek ve Görmek

Görmek şuursuz bir hal ya da harekettir. Göz açık bulunduğu zaman dıştaki nesneler, ister istemez, ona çarpar. Ancak, bakmak ve görmek aynı şey değildir. Bu nedenle, “göz bakar ama beyin görür” diye bilim insanlarının sık kullandığı bir tabir vardır. Bakmak şahitliği, görmek ise derinliği ifade eder. Bakmak bir göz hareketi, görmek ise bir şuur faaliyetidir.

Aynı bir nesneye bakan farklı şahısların gördüğü de birbirinden farklı olmaktadır. Bu konuya açıklık getiren “yarısı dolu bir bardak” örneğini ele alalım. Böyle bir bardağa bakan insanların bir kısmı yarısı boş bir bardak gördüğünü ifade ederken, diğer bir kısmı ise yarısı dolu bir bardak gördüğünü ifade etmektedir. Buna da bakış açısı adı verilmektedir. Bu bakış açısı ise kişinin karakterinin, iç güzelliğinin, ahlakının ve inancının bir göstergesi olabilmektedir. Bu konu ile ilgili, Risale-i Nur Külliyatında, şu veciz ifade yer almaktadır:

Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır

Mektubat, Hakikat Çekirdekleri.

Olaylara ve nesnelere bakışımızda bazen dış görünüşe bakıp yanlış değerlendirmeler yapabilmekteyiz. İnsan “zahirperest” olduğundan olayın kendine bakan yönüne veya dış görünüşüne bakarak karar vermektedir. Yaratılmış veya yaratılan bazı şeyleri çirkin olarak tanımlayabilmektedir. Şu ayet-i kerime ise Yüce Yaratıcının her şeyi güzel yarattığını ifade etmektedir:

O Allah ki, yarattığı her şeyi en güzel bir şekilde yarattı; insanı yaratmaya da çamurdan başladı
Secde Suresi,7.

Bu ayet-i kerimenin tefsirini yapan Bediüzzaman Hazretleri, yaratılış ile ilgili, çok farklı bir bakış açısı ortaya koymaktadır.

Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki herşey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir; veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri (görünüşte) çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var

Sözler, 18. Söz.

Bu ifadeler kâinatta her şeyin ya bizzat veya neticeleri itibari olarak güzel olduğunu ifade etmektedir. Bu hükmü destekleyen çok sayıda örnekler verilmektedir.

Bahardaki yağış, çamur ve fırtınaların altında yatan çok tatlı güzellikler bulunmaktadır. Bize zahiren çirkin gelen bu yağmur çamur ve fırtınaların arkasında birçok meyve, sebze ve tahılların olduğu ifade edilmektedir. Kar yağışının hayatı olumsuz etkilemesinden çok şikâyetler edilmektedir (Beyaz kâbus gibi). Ancak bu soğuk kar yağışının ne kadar büyük rahmet ve güzellik olduğunu şu anda çok daha iyi anlıyoruz. Barajların dibinin göründüğü bu aylarda, çok şikâyetçi olduğumuz, karın yağması için dua ediyoruz. Gül ve böğürtlen gibi bazı bitkilerin dikenleri görünüşte bize çirkin gibi gelir. Adeta mızrak görevi yapan bu dikenler olmasaydı bazı hayvanlar bu bitkileri tüketirdi ve biz de güzelliklerinden ve meyvelerinden faydalanamazdık.

Ayetin tefsirinin devamında; deprem, fırtına sel gibi afetlerin de neticeleri itibariyle güzel olduğu şu şekilde ifade edilmektedir:

Fırtına, zelzele, veba gibi hadiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşvünemasız kalan birçok istidat çekirdekleri, zahiri çirkin görünen hadiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılâplar ve küllî tahavvüller birer mânevî yağmurdur.”

Sözler, 18. Söz.

Asrın felaketi olarak adlandırılan bu deprem de, inşallah, çok manevi değişim ve dönüşümlere sebep olacaktır. Mevla’mızın rahmet hazineleri çok geniştir. Bu hazinelerinin kapılarını açacağına bütün kalbimizle inanıp ona yalvarmaya ve dua etmeğe devam etmeliyiz. Büyük musibetlerin; büyük hata ve günahların sonucu olduğunu ifade eden Bediüzzaman, bu afetlerin aynı zamanda, bir mükâfatın da başlangıcı olacağını ifade etmektedir. Bu deprem musibetinin; umumi olan hatalarımızın günahlarını silmesini, ülkemiz ve milletimiz için, büyük bir mükâfatın da başlangıcı olmasını Yüce Mevla’mızdan bekliyoruz ve ümit ediyoruz…

Bu tür büyük felaketlerin en yıkıcı sonucu ise; insanları, toplumları ve devletleri ümitsizliğe düşürmesidir. Böylesine büyük afetler dolayısıyla ümitsizliğe (yeis) de düşmememiz gerekir. Çünkü bir ayet-i kerimede Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

De ki: Ey günah işleyerek kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”

Zümer, 53.

Ümidini kaybeden her şeyini kaybeder. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri 1900’lü yılların başında, Osmanlı Devletinin yıkılmaya başladığı ve diğer tüm İslam devletlerinin sömürge olduğu bu yıllarda Şam’da Emevi Camiinde bir hutbe vermiştir. Bu hutbede islam aleminin geri kalmasının altı sebebinden bir sebebinin de yeis olduğunu ifade etmiş ve bu hastalığı şu şekilde tanımlamıştır:

“Yeis, ümmetlerin, milletlerin "seretan" denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemâlâta mâni ve “Kulum Beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim” (Buharî, Tevhid: 15) hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe'nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin şe'ni değildir.”

Eski Dönem Eserleri, Hutbe-yi Şamiye.

“İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir.”

Mektubat, Hakikat Çekirdekleri.

Bu ifadelerde yeis, insan, ümmet ve milletler için kanser olarak tanımlanmaktadır. Bu yıllarda büyük bir yeis içinde bulunan ümmetin ümitsizliğini kırmak için, Bediüzzaman Hazretlerinin, bu konu üzerinde çok durduğunu görmekteyiz. Aynı yıllarda yaşayan ve Bediüzzaman’ın arkadaşı olan Mehmet Akif Ersoy da şiirlerinde bu konuyu çok işlemiştir. Bir şiirinden alınan birkaç beyit şu şekildedir:

“Ye’s öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş…
Sesler de: ‘Vatan tehlikedeymiş… Batıyormuş!’
‘İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!’ deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.”

Bediüzzaman'ın şu ifadesi ile yazımızı tamamlamış olalım:

"Evet, ümitvar olunuz. Şu istikbal inkılâbı içinde, en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.