Bir gazetenin (Karar) 05 Temmuz 2024 tarihli nüshasında, “Kripto para sahiplerinin psikolojik profili: Narsist, psikopat ya da sadist” başlıklı haber şöyle: “Amerika'da 2001 yetişkinle yapılan bir araştırma, kripto para sahipliğinin siyasi, psikolojik ve sosyal korelasyonlarını (ilişkilerini) inceleyerek, bu kişilerin psikolojide karanlık üçlü veya karanlık dörtlü olarak bilinen; narsisizm (kendine âşık olma hali), Makyavelizm (amaca ulaşmak için her yol mübahtır), psikopati (suç işleme eğilimli acımasız, manipülatif kişilik) ve sadizm (başkasının eleminden haz duyma) gibi birbiriyle örtüşen -kötü- kişilik özelliklerine daha yatkın olabileceğini ortaya koydu.”
Üç Temmuz tarihli yazımızın başlığı, “Zehirli Bal: Gayrı Meşru Eylemler” idi. Hem bireysel hem toplumsal hayatımızın psikolojik, ekonomik, siyasal ve sosyal yönüyle yakından ilişkili bu gazete haberi; zehirli balı yiyen yahut zehirli bala sahip olan insanları nasıl manen başkalaştırdığına dikkat çekmektedir. Buna; teşbihte hata olmasın, “Zehirli Balın Etkisi” demek zannımca doğru olur.
Bediüzzaman, menfi esaslar üzerine inşa edilen menfi medeniyeti izah ederken, onun, insanın mesh-i manevisine sebep olduğundan / manen başkalaştığından bahseder. A. Maslow, İnsan Olmanın Psikolojisi isimli eserinde aynı noktaya parmak basarak der ki: “Hasta insanlar, hastalıklı bir kültürün ürünüdür. Sağlıklı insanlar da sağlıklı kültürlerde yetişir.” Sözdeki “hastalığı” maddi-manevi, “kültürü” de kültür-medeniyet ikilisi olarak adlandırmak mümkündür. Gazetenin haberi sanki hem Bediüzzaman’ı hem Maslow’u “Evet, aynen öyledir.” dercesine, belki bir asır öncesinden ikaz ettikleri içtimai, iktisadi ve psikolojik gerçekliği teyit etmektedir.
Gazete haberiyle bir asır öncesinden Bediüzzaman’ın zehirli bal metaforuyla izah ve ikaz ettiği durum, günümüzün ahvali ile tam örtüşmektedir. Bugün toplumsal hayatın genel manzarası içinde zehirli bal etkisinde kalan insanların eylem ve söylemlerine baktığımızda aynı tesiri; Nebevî (as) beyanda, “Harama bakmak, şeytanın zehirli oklarından bir oktur.” benzetmesiyle anlatılan haramlar ile “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var.” (Lem’alar) denilen ve insanı, karanlık kişiliğin labirentine çeken günahlar için söylemek pekâlâ mümkündür. Hem Nebevi (as) beyandaki “harama bakmak” fiilini “haram yemek” şeklinde tahayyül ve tasavvur edersek durum daha da vahim hale gelmektedir.
İsimlerin değişmesiyle hakikat değişmiyor. Resul-i Ekrem’in (asm) “Şeytanın zehirli oku” benzetmesi, Bediüzzaman’ın “Zehirli bal” ile ABD Stanford Üniversitesi’nde 1971 yılında, insanların nasıl birer canavara dönüşebileceğini gösteren Stanford Hapishane Deneyi çalışmasını yapan psikolog Philip Zimbardo’nun “Şeytan etkisi” teşbihleri aynı gerçeğe işaret eden olgunun farklı şekillerde ifadesidir. O gerçek de şudur: Gayrı meşru ile hem hal olanların bu yolla elde ettikleri gayrimeşru gücün zehirlemesiyle akıl tutulması yaşanmakta, sonuçta, moral ve etik kaygılardan uzak siyasi, iktisadi ve içtimai alanda eylem ve söylem olarak gayri insani -hatta gayri ahlaki- tavır ve davranış sergilenmektedir.
Zaten, karanlık dörtlü diye isimlendirilen kötü kişilik karakterlerinden birisi olan Makyavelizm, “amaca ulaşmada her yolu mübah” görür. Rahmetli münevverimiz Cemil Meriç, Makyavel için, “Politikacıya yalanı öğretmiş, politikadan ahlakı kovmuştur. Politikanın mutfağı Makyavel’in eseridir.” demiştir. O kadar haklıdır ki, bugün bu sözü, sosyal hayatta tecessüm etmiş/cisimleşmiş haliyle ayan beyan görüyoruz. Dahile ve harice hakikat nokta-i nazarından baktığımızda, başta Nebevî (as) beyanın, sonra Bediüzzaman’ın ve ABD’li psikoloğun benzetmelerinin ne kadar hakikatli ve Cemil Meriç’in ne kadar gerçekçi bir tespitte bulunduğunu görüyoruz.
Şu zehrin panzehri; 23. Sözün iki bahsi ki, birincide “İmanın binler mehasini / güzellikleri” ile ikincide “İnsanın saadet ve şekavetine / sıkıntılarına medar” nükteler gibi Risale-i Nurların her yerine serpiştirilmiş; insanın dünyevi ve uhrevi (maddeten ve manen) huzur ve saadetini temin eden hakikatlerin bilinmesi, özümsenmesi ve hayata hayat kılınmasıdır.
“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”(Mehmet Akif)
**