Serinin önceki yazıları:
İbrahimi Çağrıya İcabet Edecek Olanlar!
İbrahimi Çağrıya İcabet Edenler -1 Hac Notları
İbrahimi Çağrıya İcabet Edenler -2 Hac Notları
İbrahimi Çağrıya İcabet Edenler -3 Hac Notları
İbrahimi Çağrıya İcabet Edenler -4 Hac Notları
15) MÜZDELİFE VAKFESİ, MİNA, CEMARAT VE ZİYARET TAVAFI
Müzdelife: Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içerisinde, Arafat Vakfe’sinden sonra ikinci vakfenin yapıldığı mukaddes yer. Toplam alanı 963 hektar olan ve günümüzde sınırları işaret levhalarıyla belirlenen Müzdelife, Mekke-i Mükerreme’ye 13 km. mesafede.
Peygamber Efendimiz, Veda haccında Arafat Vakfe’sinin ardından Müzdelife’ye gelip Kuzah tepesine yakın bir yere inerek yatsı vaktinde akşamla yatsı namazını birleştirerek kıldırmış.
Müzdelife: İzdilaftan, yakınlık ve toplanmak manasına gelir. Bu adın verilmesi Hac mevsiminde Arafat’tan inen insanların toplanarak zikir, dua ve vakfe ile Allah’a yaklaşmaları sebebiyle, Bu yerin Allah’a yaklaştırmasından dolayı verildiğini öğreniyoruz.
Yine Müzdelife: Hz. Âdem ile Hz. Havva Validemizin Arafat’tan sonra zifaf oldukları (buluştukları) yerdir. İnsanların toplanıp bir araya geldikleri, Akşam ve yatsı namazları yatsı vakti girdikten sonra birlikte kılındığı için “toplanma, bir araya gelme” anlamında Cem’ diye de adlandırılmıştır.
Müzdelife vakfesi için hazırlık yapmaya başladık. Cemarat’ta; şeytan taşlamak için gerekli 49 taş toplamıştık. İlk gün büyük şeytana 7 taş, ikinci ve üçüncü gün küçük orta ve büyük cemarat’ta 7 şer taş atılması gerekiyordu.
Güneş battığı andan itibaren bütün hacılar Müzdelife vakfesi için otobüslerle Mina’ya kadar geldik. Orada bize ayrılan çadırlara yerleşmiştik.
Mina’da yatsı namazı vakti girdiğinden, Müzdelife vakfesini yaparak dualarımızı yaptık. Yatsı namazı vaktinde, önce akşam namazını, sonra yatsı namazını birleştirerek kılmıştık. Buna “cem-i tehir” deniliyor. Böylelikle bir sünneti daha yerine getirmiş olduk.
Mina’dan cemerat dediğimiz şeytan taşlama yerlerine yürüyerek hareket ettik. Her bir adımda teşrik tekbirleri, telbiye, tesbihat, zikrullahı dilimizden düşürmüyorduk.
Foto : 18 – Mina’dan cemerat’a tünelden giden kafiledeki hacılarımızla.
Tünellerden geçerek Cemerat’a geldiğimizde gece 01.45 gibi idi. Topladığımız taşların 7 tanesini büyük şeytana attık.
Cemerat’ta tek yönlü ve çok katlı köprüler üzerinden, şeytan taşlama planlamasının yapılması takdiri şayandı. Çünkü bir zamanlar bu şeytan taşlama da yüzlerce kişi izdiham nedeniyle vefat ettiğini biliyoruz.
Foto : 19 – Cemerat’ta Büyük Şeytan taşlama yeri.
Gece saat 02.15 gibi, kafile başkanı “bu gün için vazifenin tamamlandığını, bundan sonra yürüyerek otele istirahat etmeye gidilmesi gerektiğini” söyledi. Biz de 5 arkadaş kafile başkanından otele dönmek yerine, Kabe’ye kendi imkanlarımızla gitmek istediğimizi ifade ettik.
Bize “kendisinin kafilede ki hacıları otele sağ salim ulaştırma sorumluluğunun olduğunu” söyleyerek “elbette sizler ayrılıp Kabe’ye gidebilirsiniz” ifadesi bizleri sevindirmişti. Bunun üzerine, 5 arkadaşımızla Kabe’ye gitmek için yola revan olduk.
Zira; ziyaret tavafı ve say-i kendi imkanımız ile yapacak, sabah ve kurban bayram namazını Kabe’de kılmak istiyorduk. Bu, her hac vazifesini yapan kişiye nasip olmazdı.
5 arkadaş Cemerat çıkışında ilk bekleyen taksilerden fiyat alarak ilerledik. Kâbe’ye doğru yürüyerek, 150 metre gittiğimizde kişi başı 100-120 riyalden, 30 riyale kadar fiyatı indirmiştik.
Taksi şoförüne, “Kabe’ye yetişip yetişmeyeceğimizi” sorduğumuzda, “hiç tünelden geçmeden, Mekke’nin dar yollarından, tepeden geçerek ulaşımı sağlayacağını” söyleyince heyecanlanmıştık. Ve aynen öyle de yaptı.
Bizleri daha önce hiç görmediğimiz, engebeli ve dik arazilerden giderek, tepelerden ilerleyerek kısa zamanda saat; 03.00 gibi Kabe’ye/Mescid-i Harama ulaştırmıştı.
Mescid-i Haramda, Peygamber Efendimizin evinin tam karşısında Ebu Cehil’in evinin olduğu yere, tuvalet yapmışlardı.
Burada abdestlerimizi tazelemek istedik.
Foto : 20 – Peygamberimizin doğduğu ev.
Lakin; tazeleme anında sıvı sabun kullanmamak gerektiğini unutmuşuz. Bizleri hemen uyardılar. Ancak, cezadan kurtulamamıştık. Kabe’nin temizliğini yapan görevlilere 20 riyal ceza bedelini verdik. Kabe’de, ziyaret tavafımızı ve ziyaret sayımızı yaparak akabinde, teheccüd namazlarımızı kıldık.
Kabe’de gece 03.00 den itibaren, hiç ara vermeden yapılan teşrik tekbirleri yeri göğü inletiyordu. Teşrik tekbirlerini, müezzin söylüyor, sonra susuyor, bu kez cemaat yüksek sesle başlıyor ve hep birlikte söylüyorduk. Aynen bu şekilde sırayla, güneş doğuncaya bayram namazına kadar devam etti.
Foto : 21 – Kabe’de Ziyaret Tavafı ve Say’ı
Kabe’ de sabah namazı ve kurban bayram namazını, huşu içinde kıldık. Çok şükür bizlere nasip etti. Tüm isteyen hacılarımız da nasip etsin inşallah.
Cemerat’ dan, otele dönen kafile de ki hacılarımız dinlendikten sonra Kabe’ye giderek ziyaret tavafını yaptıklarını öğrendik. Öğle ’den sonra saat:15.00 gibi kurbanlar kesildiğinin haberi gelmesi üzerine traş olarak ihramdan çıktık.
Otelde kafile başkanı ile karşılaşıp hasbihal ettiğimizde kendisi de kurban bayram namazını Kabe’de kıldığını söyleyince çok şaşırmıştık. Zira; kafileyi Cemerat’dan yürüyerek otele ulaşımını sağlamış, akabinde yine otelden yürüyerek Kabe’ye gelmiş. Ziyaret tavafı ve ziyaret sayinı yaparak, sabah ve bayram namazını kıldığını bizlere ifade etmişti.
Biz; Kabe’ye taksi ile gitmemize rağmen, kafile başkanı cemarat’dan otele, otelden Kabe’ye yürüyerek, uzun bir mesafe gidebilmişti. Kendisine “vücudunuz buna bünyeniz nasıl dayandı ?” diye sorduğumuz da kendisinin “on yıldan beri, düzenli spor yaptığını” söylemesi ile şaşkınlığımızı gidermiş olduk.
Foto : 22– Kabe’de ziyaret tavafı sonrası bayram namazı.
16- KENDİ VATANDAŞINA ARAFAT VİZE VE DİĞER ÜLKELERE HAC BEDELİ
Kurban bayramı sonrası Kabe karşısında Zem Zem Tower AVM’ de; Ülkemizin Aksaray ili nüfusuna kayıtlı genç bir bilgisayar mühendisi ile tanıştık. Bir Avusturya firmasında, yazılımcı olarak çalışıyormuş.
Kendisinin Müslüman olması nedeniyle, şirketi tarafından Suudi Arabistan Cidde şubesine bu arkadaşı görevlendirmişler. 9 aydır Cidde’de imiş. Ortak tanıdıklar çıkınca, hasbihalimiz artarak dostluğumuz ilerledi. Bir ara ona; “sen hac görevini yerine getirmişsindir” dedim.
Öyle ya bizim durumumuzda olanlar 14 yıl beklemişti. Tanıştığım arkadaş da cevaben “yok abi, hac vazifesini yapmak istediğim halde, maalesef yapamadım” cevabını alınca çok şaşırmıştım.
Kendisi “hac vazifesini yapamayınca, umre yapmak için Kâbe’ye geldiğini ve vazifesini yaptığını” ifade etti. Bunun üzerine şaşkınlığımı anlayınca “şirkette çalışan 50 civarı personelin izinsiz Arafat’a gittiklerini, orada çadırlara giremedikleri için, görevliler tarafından yakalandıklarını, bir çoğunun yurt dışı edildiği” haberini öğrenmiş. Bunun üzerine, “şirket çalışanı olarak kendisine sıkıntı olabileceği endişesi ile vazgeçtiğini” söyledi.
Bana çok şaşırtıcı gelmişti. Öğle ya Cidde Mekke arası 70 km idi. Hac yapmak için güzel bir fırsattı. Zira; Arafat vakfesi hacı olmak için en önemli bir vazife idi. Suudi Hac Bakanlığı, Arafat vakfe vizesi için kota sınırını getirmiş. Bütün Müslümanlarının orada hakkı olduğundan, işi ciddi tuttuklarını öğrenmiş olduk.
Bu durumu resmi yetkililer de belirtiyorlardı. Hac vizesi ile gelen bütün herkese otelde, Diyanetin Hac Kimlik Kartı dışında ayrıca “Arafat Vize Kimlik Kartı” dağıtmışlardı. Bu kartın diğer kimlik kartından daha önemli olduğu üzerinde önemle duruyorlardı.
Daha sonra Medine’ye geldiğimizde Hasan ağabeyle tanışmıştık. Kendisi İlahiyatçı. Türkiye, Adıyaman ilinden, Medine’ye gelip, 30 yıl kadar önce yerleşmiş. Hac-Umre ve Rehberlik hizmetlerini eşi ile birlikte yapıyorlarmış. Sohbet, hasbihal ilerleyince, bu durumu sorduk.
Konu ile ilgili bize ifadesi, “Suudi Hac Bakanlığı’nın kendi vatandaşlarına, Arafat vizesi için kişi başı 12.000 bin riyal aldıklarını ve sadece 5 yılda bir hac için Arafat vizesini verdiklerini” ifade etti. Böylelikle bütün Müslümanların Arafat vakfesi nedeniyle kul hakkına girmemek için, kota limitini sıkı tedbir ve müeyyidelerle uygulandığını gördük. Bu da bizleri memnun etmişti.
Mekke’de; Mescid-i Haramda, 4 hafta kaldığımız süre içerisinde tanıştığımız Pakistan, Afganistan, Endonezya, Malezya gibi İslam ülkelerinden gelenlerin ödedikleri hac bedelleri, bizim ödediğimiz bedel ile aynı seviyede olduğunu öğrendik.
Foto : 23 – Mekke’de bir grup hacılarımızla
17) DİĞER İSLAM COĞRAFYASINDAN GELEN MÜMİN KARDEŞLERLE TANIŞMA VE İNGİLİZCE RİSALE-İ NUR HEDİYELERİ
Hac kaydını yaptırdıktan sonra, sevdiğimiz büyüklerimiz bizlere tavsiyelerde bulunuyordu. Yüce Rabbimizin “Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık” (Hucurat Süresi 13. Ayet) ayeti kerimesini hac da daha iyi anlayıp ve uygulama fırsatı bulabilecektik.
Zira; dünyanın her tarafından hac vazifesini yerine getirmek için gelen müminlerin dilleri, renkleri, ırkları ayrı ayrı idi. Farklı kavim ve ümmetlerle, farklı fikir coğrafyalarından gelen mümin kardeşlerimizle hac da tanışma, kaynaşma, fikir alışverişin de bulunma bizleri çok heyecanlandırıyor, tebliğ vazifesinin icra edileceği en güzel bir mekanlar olduğunu görüyorduk.
Hacca gelmeden önce bu sebeple hazırlık yaparak gelmiştik. Ankara Altındağ’da bir sürücü kursu işletmecisi olan İsmail Ünlü abimiz tarafıma merhum Said Özdemir ağabeyimizin katkılarıyla farklı dillere tercüme edilmiş 60-70 kadar İngilizce Risale-i Nurları mukaddes beldelerde hediye olarak dağıtmak üzere emanetleri bize vermişti. Zira, bana sen ancak valizine bu kadar miktarı koyup taşıyabilirsin diyerek de güzel bir latife de bulunmuştu.
Kabe’ye, her namaz kılmaya gittiğimde 3-4 tane İngilizce olan bu eserleri çantama alıyordum. Zira Kabe de mataf alanında yada Kabe’yi görecek şekilde vakit namazını kılabilmek için erkenden otelden çıkmanız gerekiyordu. Çünkü bu fırsatlar her zaman olmazdı. Ne kadar çok Kabe’de namaz kılarsak o kadar hazzını lezzetini alıyorduk. Biz de bunun için çoğu vakit namazlarını Kabe’de yani Mescidi Haramda kılıyorduk.
Kabe’ye vakit namazları için erken gittiğimizden, hiç tanımadığım farklı coğrafyalardan gelen genç mü’min kardeşlerin yanında özellikle safa duruyordum. Mümin kardeşlerimizle İngilizce yada Arapça konuşarak anlaşmaya çalışıyordum.
Peygamberimizin müminlerin tanışmasın da dört esası tavsiye ettiği; adı, familyası (şimdi soyadı diyebiliriz), nereli olduğu ve ne iş yaptığı hususlarını uygulamaya çalışıyorduk.
Biz Resulullah’ın tavsiyesi doğrultusunda isminin ne olduğu, nereli olduklarını, ne iş yaptıklarını, ilk defa mı geldiğini, daha önce gelmişse kaç umre yada hac yaptıklarını, umre yada hac maliyetinin döviz bazında ne kadar olduğu gibi soru cevaplarla sohbeti başlatıyorduk.
Sonra tanışma sohbetimize, Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerimde Hucurat süresi 13. Ayetini Arapça lafzı ile okuyor, tanıştığımız mümin kardeşimizin kendi dili ile ona tercümesini yapıyorduk. Bu arada cep telefonumuza aldığımız internet paketi ve indirdiğimiz Google Çeviri uygulamasının da yararını çok gördük. Öyle ki Cuma ve Bayram namazı hutbelerinde okunan Arapça metinleri anında simultane çeviri yaparak, okunan hutbeleri kendi dilimizde anlayabiliyorduk.
Tanışmamızın akabinde, 1876 da Türkiye coğrafyasında doğmuş, yine Türkiye’de 1960 yılında hayatını hitama erdirmiş Bediüzzaman’dan bahsediyoruz. Hayatını kısaca anlattıktan sonra, hediye olarak getirdiğimiz İngilizce eserlerden veriyor, hatıra olarak da fotoğraf çekimi yaparak arşivimize eklemiş oluyorduk.
İslam ülkelerinde gelenler ile tanıştıklarımız genellikle öğretmen, mühendis, iş adamı oluyordu. Bir keresinde de tanıştığımız Pakistanlı bir Profesör çıktı. Tam dokuz defa hacca geldiğini söylediğinde çok şaşırmıştık. Maşallah diyerek nasıl ne şekilde olduğunu sormuştuk.
Çünkü bütün İslam ülkelerine kota sınırı konulduğunu, hacca her isteyenin gelemediğini, sıra yada kuraya girdiğini biliyorduk. İlk hakkını kullandıktan sonra, babasının yerine ve sonra ki yıllar görevli olarak en son 3 haccını da sınıra kendi imkanları ile gelerek Arapça’yı da çok iyi bildiği için gümrükten rahatça geçip geldiğini ifade etti. Bu Profosöre’de İngilizce eserlerden hediye ederek haberleşmek üzere iletişim bilgilerini aldık. Daha sonra Türkiye’ye dönünce, hal hatır sormak için e posta da göndermiş olduk.
Elhamdülillah, netice de dağıtmak üzere hediye olarak getirdiğimiz İngilizce Risale i Nurların hepsini dağıtarak emanetleri yerlerine ulaştırmıştık. Rabbimize şükürler olsun diyerek hamd-ü senalar ettik.
Yüce Rabbimiz Kur’anı Kerim de Hucurat süresi 13. Ayette “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır” diyerek bizleri diğer kavimlerle, diğer milletlerle tanışmaya davet ediyordu.
Ayetin bahsettiği "tanışma" alelade bir tanışma olmayıp, insanın her toplumda kendi şartları içinde ortaya koyduğu kültür, medeniyet ve bilim açısından tanışma olarak değerlendirilmektedir.
Fertler, gruplar, kavimler, ümmetler, milletler; siyasî, kültürel, biyolojik, coğrafi, meslekî gibi farklarla birbirinden ayrılır; bu farklara bağlı olarak farklı kimlik sahibi olur, bu kimlikle tanınır ve tanışır.
İlgili ayete "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir.” manasını veren Bediüzzaman, konuyu şu örnekle açıklar:
“Nasıl ki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir. Tâ ki, her neferin muhtelif ve müteaddid münasebâtı ve o münasebâta göre vazifeleri tanınsın, bilinsin... tâ, o ordunun efradları, düstur-u teâvün altında, hakikî bir vazife-i umumiye görsün ve hayat-ı içtimâiyeleri, âdânın hücumundan masun kalsın. Yoksa tefrik ve inkisam; bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasemet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir."
"Aynen öyle de: Hey’et-i içtimâiye-i îslamiye, büyük bir ordudur, kabâil ve tavâife inkisam edilmiş. Fakat binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Halikları bir, Rezzâkları bir, Peygamberleri bir, Kıbleleri bir, Kitapları bir, vatanları bir, bir bir, bir... binler kadar bir, bir... İşte bu kadar bir, birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktizâ ediyorlar. Demek kabâil ve tavâife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, teârüf içindir, teâvün içindir... tenâkür için değil,tehâsum için değildir!..” (Mektubat 24.Mektup 2.Mebhas)
Foto : 24 – Hac’da İngilizce Kur’an Tefsiri Hediyeleri.
devam edecek…