Dünden Bugüne Suriye (4)

Abdulkadir Menek

önceki yazı:

Fransızların ülkeyi terk etmesi ile birlikte Suriye’de yeni bir dönem başladı. Ancak istikrar bir türlü sağlanamadı. Ülkede henüz iç huzur ve devletleşme sağlanamadan, İngilizlerin desteği ve büyük askeri yardımları sonucu bağımsızlığını ilan eden İsrail ile 1948 yılında yapılan savaş hezimetle sonuçlandı. Bu savaşta mağlubiyetin sorumlusu olarak görülen hükümet, 1949 yılında yapılan bir askeri darbe ile görevden uzaklaştırıldı. Fransızlar döneminde ve onların organizasyonu ile kurulan Suriye Askeri Akademisi mezunlarının ön plana geçtiği yeni bir dönem başladı. Böylece başlayan askeri darbeler birbirini takip etti. 1949 yılında iki askeri darbe daha gerçekleştirildi. 1954 yılında yapılan askeri darbe ile yönetim bir kez daha el değiştirdi.

Mısır’da sosyalist eğilimli Cemal Abdunnasır’ın iktidara gelmesi ve Suriye’de de panarabist eğilimli sosyalist zihniyetin iktidarı ele geçirmesi sonucu bu iki ülke arasında yakınlaşma ve birleşme çalışmaları başladı. Her iki ülkenin de Sovyetler Birliği ile sıkı ve yakın ilişkileri söz konusuydu. Bu çalışmaların sonucunda Mısır ve Suriye 1958 yılında birleşerek ‘’Birleşik Arap Cumhuriyetini’’ kurdular ve devlet başkanlığına Cemal Abdunnasır getirildi. Suriyeli politikacılar, bu birleşmede ülkelerinin geri planda kaldığını ve inisiyatifin bütünüyle Mısır’ın eline geçtiğini dillendirmeye ve harekete geçmeye başladılar. 1961 yılında yapılan askeri darbenin sonucunda Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyetinden ayrıldı.

1961 yılında yapılan seçimin ardından bağımsızların iktidara gelmesi, etkili konumlarda bulunan Baas’çıları adeta çileden çıkardı. Başarısız birkaç darbe teşebbüsünden sonra Baas zihniyeti 1963 yılında gerçekleştirdiği darbeyle iktidarı ele geçirdi. Darbeyi düzenleyen Baasçı gizli askeri cunta; Muhammed Ümran, Salah Cedid, Hafız Esed, Ahmed el-Mir ve Abdul Kerim el-Cundi isimli beş kişiden oluşuyordu. Darbenin ardından kendilerine muhalif konumda olan ve toplumda etkili olan yüzlerce kişi öldürüldü. Bu darbe ile Baas zihniyetinin ülkedeki altmış bir yıl sürecek istibdat ve zulüm yönetimleri de başlamış oldu. Baas içinde gerçekleştirilen bir başka darbe sonucu 1966 yılında Hafız Esed ve Salah Cedid parti içinde daha etkin bir konuma geçmeyi başardılar.

Suriye’de 1963 yılında yaptığı bir askeri darbe sonucu yönetimi ele geçiren Baas (Diriliş) Partisi, 7 Nisan 1947’de Mişel Eflak, Selahaddin el-Bitar ve Zeki el-Arsuzi’nin öncülüğünde Şam’da kuruldu. Parti 1952 yılında Ekrem Havrani’nin Arap Sosyalist Partisi ile birleşerek Arap Sosyalist Baas Partisi adını aldı. Parti yol haritasını kuruluş döneminde Arap milliyetçiliği, sosyalizm ve sekülerizm diye ifade ettiği üç temel üzerine konumlandırdığını ilan etti. 1954 yılında Suriye’de yapılan ilk demokratik seçimde 144 sandalyenin 22’sini kazanarak ikinci parti oldu.

Baasçılar, 1963 yılında darbe ile yönetime tamamen hâkim olduktan sonra, 1966 yılından itibaren partide Marksist ve din karşıtı bir söylemi öne çıkarmaya başladılar. Bu dönemde Sovyetler Birliği ile çok yakın ilişkiler kuruldu.

Baas’ın ideologlarından biri olarak bilinen İbrahim Halas 1967 yılında yazdığı bir makalede, partinin dine bakışını şu şekilde özetliyordu: “Yeni İnsan; Tanrı’nın, dinlerin, feodalizmin, kapitalizmin, emperyalizmin ve kadim toplumu yöneten tüm değerlerin sadece Tarih müzesine konmaya değer mumyalar olduğuna inanır… Bize dua eden, diz çöken, başını alçakgönüllülükle eğen ve Tanrı’dan merhamet dileyen bir insana ihtiyacımız yok. Yeni insan bir sosyalist, bir devrimcidir.”

1967 yılında meydana gelen Arap-İsrail savaşının ardından bölgede yeni bir durum ortaya çıktı. İsrail, aralarında Suriye’nin kontrolünde olan ve önemli su kaynaklarının da bulunduğu Golan Tepeleri başta olmak üzere, bazı Arap bölgelerini işgal etti. Bu durum Suriye’deki iç huzursuzluğu daha da arttırdı.

**********

Lazkiye’nin Kardaha köyünde, Nusayri-Alevi bir ailenin çocuğu olarak 1930 yılında dünyaya gelen, Suriye Askeri Akademisi Mezunu, 1966 yılından itibaren Milli Savunma Bakanlığı görevini yürüten, Baas’ın önde gelen liderlerinden General Hâfız Esed, 1970 yılının Kasım ayında bir askeri darbe gerçekleştirerek yönetimi bütünüyle ele geçirdi. 1971 yılının Mart ayında yapılan göstermelik seçimle kendini Cumhurbaşkanı seçtiren Hafız Esed ile birlikte Suriye’de elli üç yıldan fazla sürecek karanlık bir diktatörlük ve zulüm dönemi başlamış oldu.

Hafız Esed’in darbe ile yönetimi bütünüyle ele geçirmesinden sonra, Nusayri-Alevilerin yönetimdeki etkileri gün geçtikçe artmaya başladı. Yönetim anlayışı tamamen Hafız Esed ve ailesi etrafında şekillenmeye başlayan bir anlayışa dönüştü. Hafız Esed etrafında bir ideolojiye büründürülmeye çalışılan bu yapılanma bazı çevreler tarafından ‘’Esedizm’’ olarak isimlendirildi. Aynı şekilde ülkede yaşayan çok büyük Sünni çoğunluğun yönetimdeki etkisi, her geçen gün azaltıldı. Bu anlayışın zaman zaman bazı bölgelerde şiddet ve kıyıma dönüşmesi sonucu ülkede huzursuzluk ve kıpırdanmalar baş gösterdi. Bu duruma tepki olarak halk, 1928 yılında Mısır’da kurulan ve Suriye’de de önemli oranda taraftar bulan Müslüman Kardeşler Teşkilatı etrafında bir araya gelmeye başladı. Şam, Hama, Humus ve Halep kentlerinde zaman zaman ayaklanmaya dönüşen hareketlenmeler ortaya çıktı.

Hafız Esed, Sovyetler Birliğinin Afganistan işgalini ve buradaki politikasını açıkça destekleyen çok az liderden birisi olarak ortaya çıktı. Baas rejiminin baskı politikaları, bu dönemde kuzey ve doğu Suriye’de yaşayan Kürtler üzerinde de giderek artan bir şiddetle uygulanmaya başladı. Kürtler bu dönemde mümkün olduğu kadar eğitimden mahrum bırakılarak baskı ve zulümlere maruz kalacak bir şekilde yaşamaya mecbur edildi. Bu insanlara vatandaşlık hakları ile birlikte kimlik dahi verilmedi.

Hafız Esed yönetimi, zulüm, baskı, korku ve katliam üzerine bina ettiği bir yönetim tarzı ile etrafa korku ve dehşet saçtı. Hapishane, işkence ve zulüm üzerine kurulu otuz yıl süren tam bir istibdat rejimi ülkenin her tarafını kasıp kavurdu. Mezhep taassubu, Nusayri hegemonyası ve Sünnilere dönük bir sindirme politikası şeklinde geçen bu süre zarfında on binlerce insan haksız ve hukuksuz bir şekilde öldürüldü. Bu dönem boyunca hukuksuz baskı ve zulme karşı ülkenin birçok bölgesinde kıpırdanmalar ve direnişlerle tepki gösterildi. Bu hareketlerin hepsi çok büyük baskı ve bazen katliam boyutuna ulaşan zulümler ile susturuldu.

**********

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.