serinin ilk yazısı…
Osmanlı Devletinin, Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan ve bütün Suriye’yi kapsayan egemenliği tam dört yüz yıl sürdü. 1516 yılında Mercidabık Zaferinin ardından Suriye, Filistin ve Ürdün fethedilerek Osmanlı Devletinin toprakları arasına katıldı. Bu dönemlerde Bilâdüşşam tabiri daha çok kullanılmaya başlandı. Biladüşşam bölgesi; Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün bölgelerini kapsıyordu ve bu bölgesin en önemli merkezlerinden birisi hiç şüphesiz Dımaşk’tı (Şam). Şam için aynı zamanda Dımaşkuşşam tabiri de kullanılıyordu.
Yavuz Sultan Selim, Suriye’de Memlukler döneminden kalma idari yapıyı değiştirmedi ve Memluk naiplerinden Canbirdi Gazali’yi Şam’a beylerbeyi olarak atadı. Gazali, bu görevi sırasında birçok isyanı bastırdı ve hac yollarının güvenliğini önemli oranda sağladı. Yavuz Sultan Selim, Mısır’ın fethinden sonra yeniden Şam’a gelmiş, 1517 kışını Salihiye Mahallesinde geçirmiş, burada Muhyiddin-i Arabi Camii ve Türbesinin inşaatını tamamlattıktan sonra 1518 yılında İstanbul’a dönmüştür.
Canbirdi Gazali, Yavuz Sultan Selim’in vefatından sonra isyan etti. Şam ve çevresinin önemli bir kısmını ele geçirdi. Şam’da adına hutbe okuttu. Ancak halkın desteğini sağlayamadı. Birkaç aylık isyan döneminin ardından Şam’a gelen Ferhat Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu bu isyanı bastırdı.
Suriye’de tarih boyunca çok büyük karışlıklılar yaşanmakla birlikle, yine de en huzurlu yıllarını Osmanlı hâkimiyeti altında bulunduğu dönemde geçirmiştir. 1520’li yıllarda Şam vilayeti Halep ve Adana’ya kadar uzanan, Gazze’yi de içine alan ve on beş sancaktan oluşan büyük bir vilayet olarak yapılandırıldı. Daha sonraki yıllarda Suriye bölgesi; Şam, Halep ve Trablusşam olmak üzere üç ayrı vilayete bölündü. Lübnan’da bulunan Trablusşam vilayeti, ticari faaliyetlerin çok yoğun bir şekilde yaşandığı bir liman şehri hüviyetine kavuştu.
Osmanlılar Şam ve Halep başta olmak üzere bu bölgede imar ve inşa faaliyetlerine çok büyük önem vermişlerdir. Osmanlılar döneminde Suriye bölgesinde çok sayıda cami, medrese, han ve kervansaray yapıldı. Lala Mustafa Paşa, Murad Paşa ve Koca Sinan Paşa gibi Şam Beylerbeylerinin bölgenin imar ve ihyası için çok önemli çalışmaları ve gayretleri oldu. Osmanlı’nın Orta Doğu, Afrika ve Uzak Doğu’ya açılan ticaret yollarının çok önemli bir kısmı bu bölgeden geçiyordu. Hac ve ticaret yollarının güvenliği için bu bölgenin huzur ve emniyet içinde olması son derece önemliydi. Halep ve Şam, bu anlamda ticaret kervanlarının en büyük uğrak merkezleri konumundaydı. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Şam’da, bütün bölgeye hitap eden Süleymaniye Tekkesi, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.
1800’lü yılların başından itibaren Suriye, Irak, Mısır ve Lübnan bölgelerinde hareketlilik artmaya başladı. Bazı Beylerbeyi ve Sancak Beylerinin yanlış uygulamaları, halkta hoşnutsuzluk ve kıpırdanmalar meydana getirdi. Bölgedeki limanların hareketlenmesi ile Avrupa’dan bölgeye gelen insan trafiğinin artması da bu hareketlenmenin önemli nedenlerinden birisi olarak sayılabilir. Islahat ve Tanzimat Fermanlarının ardından bölgedeki gayr-ı Müslimlerin de bu çevrelerle artan ilişikleri, birçok bölgede Osmanlı yönetimine karşı hoşnutsuzluk olarak tezahür etti.
Şam bölgesinde zaman zaman ortaya çıkan ayaklanma, karışıklık ve fitne hareketlerine karşı burada görev yapan bazı valilerin çok büyük hizmetleri olmuştur. 1800’lü yılların başlarından itibaren bütün bölgede etkili olmaya başlayan Vehhabilik hareketine karşı Şam Valilerinden Cezzar Ahmed Paşa’nın çok büyük hizmetleri oldu. Yine Mısır’ın güçlü valilerinden Mehmet Ali Paşa’nın bu tehlikeye karşı vermiş olduğu mücadele, Mısır ile birlikte, Suriye ve bütün bölgede çok önemli ölçüde etkili oldu. Daha sonraki yıllarda Mısır’da Vali Mehmet Ali Paşa tarafından Osmanlı Devletine karşı başlatılan isyan Suriye’yi de içine aldı. Ancak 1841 yılından itibaren Suriye yeniden Osmanlı egemenliği altına girdi.
Suriye’de, Tanzimat dönemi ile birlikte yeni bir idari yapılanmaya sahne oldu. Osmanlılar, bölgeye zaman zaman takviye kuvvetler göndererek isyanları bastırmış, bu tür isyanların önüne geçmek için bölgenin askeri ve idari yapısında önemli reformlar gerçekleştirmiştir. 1864 yılında Trablusşam, Sayda ve Şam vilâyetleri lağvedilerek Suriye vilâyeti adı altında birleştirildi. Böylece tarihte ilk kez bu şekilde merkezi Şam şehri olan Suriye Vilayeti ismi kullanılmaya başlandı.
Bölgede bu yıllarda özellikle İngiltere ve Fransa’nın faaliyetlerinde çok büyük artışlar gözlenmeye başlandı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devletinin aldığı mağlubiyetler ve bazı cephelerde yaşanan hezimetler, maalesef bu süreci hızlandırdı. Bu dönemde Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in, büyük bir bölgenin yönetiminin kendisine devredilmesi vaadine karşılık olarak İngilizler ile kurduğu yakın ilişki ve işbirliği, bölgedeki bütün dengeleri değiştirdi. İngilizlerin sağladığı büyük para ve silah desteği ile isyan eden Şerif Hüseyin, bölgede önemli bir güç haline gelmeye başladı.
Osmanlı ordusu 1917 yılının sonlarında Kudüs’ten, 1918 yılının sonlarına doğru Şam’dan çekilmeye başladı. 1918 yılının başlarında Şam, İngiliz ve Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal komutasındaki Arap kuvvetleri tarafından işgal edildi. Arapların birçok ileri gelenlerinin, Osmanlı yönetiminde kalmak şartıyla Arapların yaşadığı bölgelere özerklik verilmesi düşüncesi, halk tarafından sevinçle karşılanırken, bu görüş Avrupa ülkeleri tarafından kabul edilmedi. 1918 yılının sonlarında imzalanan Mondros Mütarekesi ile Suriye ve çevresindeki Osmanlı yönetimine resmen son verildi.
Bazı menfi gelişmelere rağmen Osmanlılar döneminden kalma birçok tarihi eser, halen ayakta durmaya devam etmektedir. Osmanlının son Padişahı ve San Remo’ya sürgün olarak gönderilen Sultan Vahdettin’in naaşı vefatından sonra Şam’a getirilmiş ve burada defnedilmiştir. Bu mezar, Şam’ı ziyaret edenlerin uğrak yerlerinden birisidir.
**********
sonraki yazı: