Bediüzzaman İslam dünyasının geleceğini anlatmak için neden Şam’ı seçti?

Bediüzzaman İslam dünyasının geleceğini anlatmak için neden Şam’ı seçti?

5 Ocak Pazar günü Üsküdar Üniversitesi, Çarşı Yerleşkesinde, Risale-i Nur Enstitüsü, Şekercihan Derneği ve Çağın Vicdanı Kulübü’nün birlikte organize ettiği Prof. Dr. Adem Ölmez ile “Şam’ın Tarihi Misyonu ve Hutbe-i Şamiye” isimli seminer gerçekleştirildi

Muhabbet Medya - Haber Merkezi

Adem Ölmez, konuşmasına Bediüzzaman’ın II. Meşrutiyet sonrası yaptığı hizmetlerden bahsederek başladı. Bediüzzaman’ın 1910 yılında İstanbul’dan doğuya geri döndüğünde geniş bir coğrafyada bahar ve kış seyahati olarak isimlendirdiği iki seyahat gerçekleştirdiğini; bahar seyahatinin meyvesi Münazarat ve Muhâkemat, kış seyahatinin meyvesinin ise Hutbe-i Şamiye olarak ortaya çıktığını ifade etti.

adem-olmez-1.jpg

Ölmez, Bediüzzaman’ın Şam seyahatinin sebebi ne olabilir sorusunu gündeme getirerek, bu seyahatin sadece hacca gitmek için başlanan bir yolculuk olarak düşünülemeyeceğine dikkat çekerek; “İslam dünyasının geleceği ile ilgili görüşlerini paylaşmak istiyordu. Bunun yapılacağı en iyi yer Şam’dı. Şam’ın tarihi bir misyonu ve güncel bir entelektüel yapısı vardı, bundan dolayı İslam dünyasına mesaj vermek için Şam’ı seçmiştir” ifadelerini kullandı.

Neden Şam sorusunu sürdürerek Şam’ın tarihi misyonunu anlamak için tarihte bir yolculuğa davet etti katılımcıları. İlk önce İslam tarihinde zaman zaman merkez olan şehirlerle ilgili kısa kısa; “Mekke, şehirlerin tacı, ibadet ve kulluk yeri; Medine, şehirlerin annesi, şefkatli belde; Bağdat, bilginin, gücün ve adaletin mekanı; Kahire, zenginliğin ve bilimin merkezi, Semerkant, mana ve tasavvuf şehri; Kurtuba, felsefe ve özgürlük diyarı, İstanbul, dünya hakimiyetinin sembolü. Şam ise, Emeviler ile sistemleşmenin, çelişkiler içinde düzenin, ihtirasların şehri. Şam-ı Şerif’tir.”

adem-olmez-2.jpg

Daha sonra hadislerde Şam konusunu nazara vererek, Şam hakkında 35 tane hadis nakledildiğini ifade etti. Misal olarak, Risale-i Nur’da da gündem edilen, “Şam haşir ve neşir yeridir” hadisine atıf yaptı.

Ardından Şam’ın Şeairlerine dikkatleri çekti. İlki Şam Emevi Camii, “İslam tarihindeki ilk mescit Kuba mescididir. Daha sonra Medine’de Mescid-i Nebevi, ardından Kufe, Basra mescitleri ve Şam Emevi Camii yaptırılmıştır.”Caminin içinde yer alan Hz. Yahya Makamı, Emevi Camii’deki Minaretü’l-beyza; Halid b. Velid, Hz. Hüseyin, Bilal Habeşi, Selahaddin Eyyübi, Muhyiddin Arabi, Mevlâna Halid-i Bağdadi gibi büyük zatların türbesi yine Şam şehrinde yer almaktadır.

adem-olmez-5.jpg

Ölmez, Şam’ın hilafetin ısırıcı saltanata tam anlamıyla dönüştüğü yer olduğunu da ifade ederek, Şam’ın aynı zamanda fetih şehri olduğunu, Şam merkezli Emevi devletinin batıda Kuzey Afrika üzerinden Paris yakınlarına, doğuda Çin ve Hindistan’a, Anadolu üzerinden ise İstanbul’a kadar uzanan bir coğrafyaya kadar genişlediğini harita üzerinden gösterdi. “Emeviler devrinde İslam toplumu ilk kez bu denli geniş sınırlara ulaştı. Devlet geleneği, kurumları ve mantığı oluştu. Ancak fetih ile adaletin her zaman birlikte yürümediğine de şahitlik edildi”

Osmanlı Dönemi açısından Şam’a bakıldığında ise Yavuz Sultan Selim’in ilk olarak Şam’a girdiği, Şam’ın imarı bağlamında Kanuni Döneminde yaptırılan Süleymaniye Külliyesi, Abdülhamit Döneminde, Hamidiye Çarşısı, Şam Tren İstasyonu, Telgrafın Şam’dan Medine’ye ulaştığı anda yapılan Telgraf Anıtı ve Süleymaniye Külliyesinin içinde Türkiye istemediği için oraya defnedilen Vahdettin’in türbesinden bahsederek, Hicaz Demiryolu projesinin üzerinde daha detaylı durdu. “İslam dünyasının hızlı bir şekilde mübarek beldelerde buluşmasına imkân sağlayan çok faydalı bir hizmet olduğu, 3 yıl gibi kısa bir zamanda 1 Milyon insanın hacc umre yapmasına vesile olurken, İslam dünyasına darbe vuranların ilk bu tren yolunu hedef almaları da yapılan hizmetin büyüklüğünü göstermektedir.”

Ölmez, keyifli tarihi bir yolculukla Şam’ın tarihi misyonuna belli dönemler, şahsiyetler ve kırılma noktaları üzerinden dikkat çektikten sonra meşhur Şam Hutbelerine sözü getirdi. Selahattin Eyyübi’nin, Emevi Camiinde Kudüs’ün fethine çıkmadan okuttuğu hutbe; Yavuz’un, Mercidabık’ta Memlük ordusunu yendikten sonra Şam’a girer ve İmam Veliyyüddin Ferfur Sultan’a “el-melikü’l-muzaffer hâdimü’l-haramenyni’ş-şerifeyn” ünvanıyla hitap ettiği cuma hutbesi de burada okunmuştur.

adem-olmez-3.jpg

Bediüzzaman’da, 1911 yılında Hutbesini okurken 100 ehl-i ilim ve 10 bine yakın insana hitap etti. Ölmez, bu hutbenin zamanı geçmiş bir ders değil güncelliğini koruyan bir ders niteliğinde dinlenmesi gerektiğini vurguladı. Bediüzzaman tespitlerine hızlıca bir göz gezdirildi.

“Ecnebiler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber bizi maddi cihette kurun-ı vustada durduran ve tevkif eden altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:

Birincisi: Ye’isin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adavete muhabbet.
Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
Beşincisi: Çeşit çeşit sari hastalıklar gibi intişar eden istibdat.
Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek”

Ardından bu altı hastalığa karşı eczahane-i Kur’an’iye’den aldığı altı kelime yer dikkat çekildi;

“Birinci Kelime: El-emel. Yani rahmet-i ilahiyeye kuvvetli ümit beslemek…

İkinci Kelime: Ümit

Üçüncü Kelime: Sıdk

Dördüncü Kelime: Muhabbet

Beşinci Kelime: Hürriyet-i Şeriye

Altıncı Kelime: Meşveret-i Şeriye”

İslam Dünyası İçin Fecr-i Sadık Geliyor

Ölmez, Bediüzzaman’ın 1911’de Sultan Reşad’la Rumeli seyahatine çıktığını ve bu seyahat esnasında; “Trende giderken, iki genç muallimle ‘Asabiyet-i diniyye mi? Asabiyyet-i Milliye mi?’ konusunu müzakere etti. Bu müzakeresini ‘Teşhisü’l-İllet’ adıyla Hutbe-i Şamiye’nin zeyli olarak neşretti. Bu müzakere o dönem tartışılan başka bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor menfi milliyet fikri. Bu anlamda 6 + 1 hastalık ve tedavi yöntemini Bediüzzaman ders veriyor.”

adem-olmez-4.jpg

Ölmez, gelen bazı sorulara da cevap verdikten sonra; “1911’de Şam’da başlayan olaylar bir baharın habercisi olur mu demiştik ama o fecr-i kazip oldu, inşallah bu yaşananlar fecr-i sadık olur ve İslam dünyasında güneşin doğuşuna, mazlumların hürriyetine ve birlik ruhuna hep birlikte şahit oluruz” duasıyla sözlerine son verdi.

Haber: Sabahat Beyza Kağan Fotoğraf: Enes Çelik

www.muhabbetmedya.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.