Orucun en önemli hikmeti: Korunmak
Oruç tutmak, İslam’ın beş ana esasından birisidir. Kur'an'ı Kerim'de Bakara Suresi'nde geçen bu ayette bildirildiği üzere oruç İslam öncesi semavi dinlerde de farz kılınmış bir ibadet...
Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“Ey iman edenler. Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”
(Bakara:2/183)
Oruç tutmak, İslam’ın beş ana esasından birisidir. Ayette bildirildiği gibi oruç Müslümanlardan önceki kavimlere de farz kılınmıştır. Bir rivayete göre Ramazan orucu ve aynı miktar oruç Yahudilere ve Hıristiyanlara da farz kılınmıştı. Yahudiler bunu terk etmişler, yılda bir gün oruç tutmaya başlamışlar ve bugünün, Firavunun suda boğulduğu gün olduğunu iddia etmişlerdir.
Hristiyanlara gelince onlar da Ramazan’da oruç tutarlarmış. Nihayet yaz mevsiminde çok şiddetli bir sıcağa rastlamışlar. Bunun üzerine yaz ile kış arasında mutedil, sabit bir mevsim tayin edilmesinde karar vermişler. Bu da bahar mevsimi olmuş. Bu değişikliğe keffaret olmak üzere de on gün daha ilave etmişler. Böylece oruçlara kırk güne çıkmış. Sonra hükümdarları hastalanmış veya aralarında salgın ölüm olayları meydana gelmeye başlamış. Bunun üzerine on gün daha ilave etmişler ve orucu elli güne çıkarmışlar. Daha sonra da orucu tamamen perhiz şekline çevirmişlerdir. Ayet şu andaki değişikliğe değil başka ümmetlere orucun ilk farz kılındığı vakti dile getiriyor.
Ayette ikinci olarak, “Laallaküm tettekun” ifadesi kullanılıyor. Yani “korunabilmeniz, sakınabilmeniz için” demektir. O halde Orucu Allah emrettiği için tutmakla birlikte oruçta birçok hikmetler vardır ki, bu hikmetlerin başında da “korunmak ve sakınmak” geliyor.
Burada korunmanın en önemli göstergesi şehvetle ilgilidir. Bütün şehvetleri galeyana getiren insanın midesidir. Her zaman yemek, çok yemek insanın şehevanî, nefsanî arzusunu kamçılar. İnsan hep onun için koşar, çabalar. Kimileri bu yüzden harama düşer. Oruçta insan midesini aç bırakmakla bu hevesi kırar. Zaten gerçek oruç da sadece mideyi aç bırakmak değil, göze de, kulağa da, dile de oruç tutturmak, onları haramlardan uzaklaştırmaktır.
Peygamberimiz (s.a.v) nefisleri azgın olanlar için, “Fe aleyhi bissavmi Feinnessavme lehu viceün” buyurmuştur. Yani, “Oruç tutsun, çünkü orucun güzel bir tesiri vardır.” Hadisi şeriflerde bir de “es savmü cünnetin” buyrulur. Yani oruç bir kalkandır. Demek ki oruç insanı azgınlıklardan koruyor. İnsanı duygularının ve nefsinin esiri olmaktan kurtarıyor, iradesini güçlendiriyor, aklına kuvvet veriyor.
Diğer taraftan oruç insana yemeklerde gerçek lezzeti de tattırdığı için Allah’a karşı şükrün anahtarını teşkil ediyor. Halbuki her gün çeşit çeşit yemek yiyen insanlar, Allah’ın verdiği nimetlerin farkına bile varmıyor. Lezzetini alamıyor. Öyleyse oruç insanı şükürsüzlükten koruyor.
Bir de orucun sosyal boyutu bulunuyor. Oruç insana empatiyi öğretiyor. Oruç tutmayan bir insan aç olan insanların halini asla anlayamıyor. Özellikle de varlıklı bir insansa gaflet de ağır basmışsa hiç düşünemiyor. Ama oruç tutulduğu takdirde aç kalmanın ne demek olduğunu insan düşünebiliyor ve aç olan insanlara yardım etme ihtiyacını hissediyor. Böyle oruç insanı korumaya vesile olduğu gibi toplumu da korumaya vesile oluyor.
O halde oruç he insanın nefsini azgınlıklardan ve taşkınlıklardan koruyor, hem de insanlar da aç ve yoksul insanlara yardım etme duygusunu meydana getiriyor, empati oluşturmasına katkı sağlıyor. Böylece toplumun fakirlerinin korunmasına katkı sağlamış oluyor. Bir de nimetlerin gerçek lezzetlerini almayı sağladığı için insanın külli bir şükür görevinde bulunmasına vesile oluyor. Bu da insanı nankörlükten korumuş oluyor.
www.muhabbetmedya.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.