Fatiha suresindeki sırat-ı müstakim ne anlama geliyor?
Fatiha suresinin içinde sürekli okuduğumuz bir ayette geçen 'sırat-ı müstakim' ne demek ya da Sırat-ı Müstakîm üzere olmak ifadesi ne anlama geliyor.
Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“Bizi müstakim olan yola ilet.”
(Fatiha,1/6)
Sırat-ı müstakimin genel anlamı
Fatiha suresinin altıncı ayetinde zikredilen Sırat-ı Müstakim, doğru yol, uygun yol, Allah’ın kitabı, iman, imana bağlı olan şeyler, islam, islam şeriatı, peygamberimizin, ashabın büyüklerinin yolu ve cennet yolu olarak tefsir edilmektedir. Müstakim yol kısa, güvenli ve düz bir yol olan tevhid yoludur. Şirk yolu karışık, sonu olmayan ve tehlikelerde dolu bir yol olduğu için, bu yola girenler kolay kolay çıkamazlar, sonuca ulaşamazlar.
Güzel ahlak nasıl oluşur?
Bazı tefsircilerimize göre Sırat-ı müstakim yolu, insanın güzel ahlakının oluşturulmasında en kısa, en kolay, en rahat yoldur. Güzel ahlak yolunu tefsircilerimiz şu şekilde açıklamaktadır: Yaşadığımız bu dünyaya sınav için gönderilen insanın mutlu bir fert olabilmesi, huzurlu bir yuva kurabilmesi, ahenkle işleyen bir toplum oluşturabilmesi için güzel ahlaklı olması gerekir. İslamın öngördüğü güzel ahlak sahibi olmak ise, ancak insanın iradesini doğru bir şekilde kullanması ve bunun sonucunda Allah’ın hidayet etmesiyle mümkündür. İstikametli ahlak şu şekilde olur:
Şehvet, gazap ve akıl kuvvetleri niçin verilmiştir?
Çok büyük değişime, musibetlere, felaketlere maruz ve muhtaç olan şu bedenimizde yerleştirilen ruhun hayatını devam ettirebilmesi için Allah tarafından üç kuvvet (güç kaynağı) yaratılmıştır. Bunlar da şehvet, gazab ve akıl kuvveleridir. Allah bunların her birisini bir maksat için yaratmıştır. Şehvet kuvvetini ele alalım. Şehvet istemek, arzu etmek demektir ve insan için faydalı şeyleri almak için verilmiştir.
İnsana verilen gazap kuvveti tehlikeli ve zararlı şeyleri kendimizden uzaklaştırmak için ihsan edilmiştir. Büyük nimetlerden olan Akıl ise iyi ile kötüyü, hak ile batılı bir birbirinden ayırt etmek için bahşedilmiştir.
Yüce Allah bu üç kuvveti fıtri olarak sınırlandırmamıştır. Zaten insanın sınavı da burada başlamaktadır. Bu sebeple bu üç kuvvet yaratıldığı gibi kalır da herhangi bir sınırlama getirilmezse insanın hayvandan farkı kalmaz, hatta ondan çok daha aşağılara düşer. Bu sebeple bu üç kuvvete sınır koymakla ve bir had belirlemekle insan istikametli, güzel, Allah ve resulünün istediği bir ahlaka sahip olur.
Üç kuvvetin her birisinin ifrat, tefrit ve vasat olmak üzere üç mertebesi vardır. İfrat kuvvetleri ve duyguları aşırı kullanmayı, tefrit ise bu kuvvet ve duygularının kullanılmamasını, fonksiyonlarını icra etmemesini ifade eder. İfrat ve tefrit birbirinin zıddıdır. Bundan dolayı doğru bir yol değildir, insanı ahlaksızlığın çıkmaz sokaklarına sürükler hayvandan aşağı düşürür ve insanı insan olmaktan çıkarır. Vasat ise orta yol, dengeli yol anlamına gelmektedir. Biz, “Ya Rabbi bize istikametli yolu hidayet olarak ver” diye dua ederken, bu duyguların, bu kuvvelerin orta olan mertebelerini kastediyoruz.
Şehvet kuvvetinin ifrat, tefrit ve vasat mertebeleri nelerdir?
Arapça kökenli bir kelime olan şehvet bir şeyi istemek, arzulamak demektir. İnsanlar olarak bizler yemek, içmek, barınmak, giyinmek, evlenmek yani kısaca yaşamak isteriz. Yaşamak için insanın bunlara karşı bir istek, arzu duyması gerekir. Yani insanın bütün bu unsurlara karşı şehveti, isteği vardır. Bu da insan olarak yaratılmış olmaktan kaynaklanır. Şehvetin ifratı derecesi, fücurdur. Fücur ise arzuları ve istekleri tatmin ederken helal- haram ayrımı yapmamak ve harama yönelmektir. Örneğin kazancımızı haram yani dinimizde yasaklanmış olan yollardan kazanmak, helali bırakıp haram lokma yemek, alkol gibi haram içecekler içmek, giyimde İslamî ölçülerin dışına çıkmak, evlilik dışı münasebetlerde bulunmak, haram şeyleri konuşmak, insanın nefsini galeyana getiren konuşmaları, sesleri dinlemek hep bu fücur kavramının anlam çerçevesi içine girmektedir. Bu da insanı uçurumlara sürükleyecek olan islam ve insanlık dışı kötü ahlakın göstergesidir. Bundan dolayı bunlar insanın bireysel, ailevî ve toplumsal hayatı için faydalı değil, zararlı davranışlardır. Bu unsurlardan kaçınmak sırat-ı müstakime ulaşmakta önemli bir adımdır
Şehvet kuvvesinin tefrit mertebesine ise humud denmektedir. Bu mertebede insan, ne helale arzu duyar ne de haramı ister. Bu insanın insan olmaktan çıkması, ölü bir varlık haline gelmesi demektir. Bir arabanın motoru olmazsa araba çalışmaz ve hareket etmez yani, bir işe yaramaz. İnsanın da şehvet duygusunun olmaması onun yaşayan bir ölü haline gelmesi demektir. Allah insana sayısız nimetler ihsan etmiştir. İnsan bu nimetlerden helal bir şekilde istifade etmezse, bir engel olmadığı halde evlenmezse, hiç konuşmaz ve kimseyi dinlemezse o insan Allah’ın bahşettiği sayısız nimetlerdeki lezzet ve zevklerden mahrum kalır. Onların tadına bakamaz. Onların nimet olduğunu, onların birer numune olduğunu fark edemez. Bu da onun Allah’ın nimetlerine karşı şükretmesine engel olur. Çünkü nimetleri helal şekilde tadan insanlar onlara karşı Allah’a şükretme ihtiyacı duyarlar.
Şehvet kuvvesinin ifrat ve tefrit mertebesinden hırs, oburluk, yüzsüzlük, israf, cimrilik, riya, yaltaklanma, hased, başkasının felaketine sevinme, zenginlere zillet, fakirleri horlama gibi kötülükler doğar. Şehvetin vasat, yani orta yolu ise iffettir. İffetli bir kimse helal olan nimetlere yönelir, haram olanlardan uzaklaşır. Yeme, içme, evlenme, uyuma, konuşma, giyinme, dinleme gibi hususlarda hep helal olanın peşine düşer. İffetli olmaktan ise cömertlik, haya, sabır, hoşgörü, kanaat, şüpheli şeylerden kaçınmak, yardım, zarafet gibi güzel hasletler ortaya çıkar.
Gazap kuvvetinin ifrat, tefrit ve vasat mertebeleri nelerdir?
Gazap kuvvesi insanın zarar verecek şeylerden uzaklaşması için verilmiştir. Yaşadığımız sürece birçok tehlikelerle karşı karşıya kalırız. Bu duyguyu vasat ve dengeli bir şekilde kullanarak ancak bu tehlikelerden kurtulabiliriz.
Gazabın ifrat derecesi, tehevvürdür. Bu aşırı mertebeye sahip olan kimseler, maddi ve manevi hiçbir şeyden korkmazlar, çekinmezler. Ne Yüce Allah’ın azabından ne de Allah’ın kullarından korkarlar. Zalimlerin zulümleri, haksızlıkları, yapılan kötülükler bu mertebenin acı meyveleridir. Nemrud, Hz. İbrahim’i bu yüzden ateşe atmıştır. Firavun’un israiloğullarına yaptığı zulümlerinin altında yatan da budur. Zalim insanlar, gazap kuvvetlerini kontrol altına alamayan kimselerdir. Tehevvürden kibirlenmek, hiddetlenmek, kendini beğenmek gibi kötü hasletler ortaya çıkar. Allah’ı tanımayan, O’nu sevmeyen, O’nun azabından korkmayan insanlar kendilerinde bir güç olduğunu zannederler. Yenilgiye uğradıklarında ise her şeyi anlar, ama o zaman da iş işten geçmiş olur.
Gazap duygusunun tefrit mertebesine cebanet ismi verilir. İnsanlar. Bunlar normal insan değildir. Haksızlıklar karşısında ise bir şey yapamazlar ve korkudan elleri ayakları titrer. Cebanet hayatı korumak için Allah tarafından verilen gazap duygusunu yerli yerinde kullanmamak, hayatı zehir etmek, hayatı azap haline getirmek demektir. Hiç korkulmaması gereken şeylerden bile korkanlar hayatı kendilerine zehir haline getiren kimselerdir. Cebanet duygusundan sabırsızlık, feryat, aşağılık duygusu ve hakkını alamamak gibi olumsuzluklar doğar.
Gazap/öfke duygusunun vasat, yani orta derecesi şecaattir. Bu da bir insanı gerçek bir insan yapan cesaret mânâsına gelmektedir. Bu duygunun orta mertebesini kazanmış bir insan, yani şecaat sahibi bir kimse, dinî ve dünyevî hakları için gerekirse canını bile verecek kadar cesaretli olur. Ama meşrû olmayan hususlarda böyle bir kahramanlığa kalkışmaz. Şecaat ahlakına sahip olan insanlarda, kerem, iyilik, ihsan, tahammül, yumuşak huyluluk, sebat ve metanet, öfkeyi yenmek, ağırbaşlılık, sevgi gibi karakter özellikleri belirir.
Akıl kuvvetinin ifrat, tefrit ve vasat mertebeleri nelerdir?
Akıl ise ise insana iyilikleri ve kötülükleri birbirinden ayırt etmek için ihsan edilmiş bir alettir. Aklın ifrat, yani aşırı mertebesi cerbezedir. Cerbezeye sahip akıllar, hakkı batıl, batılı hak, doğruyu eğri, eğriyi doğru gösterecek kadar aldatıcı bir zekaya sahip olan kimselerdir. Cerbezeli insanlar, hile yapmaktan, herkesi aldatmaktan başka bir şey peşinde koşmazlar.
Aklın tefrit derecesi olan gabavet ise “ahmaklık” anlamına gelmektedir. Ahmak olan insanların maksatları doğru olabilir, fakat takip ettikleri yol yanlıştır.
Aklın vasat, yani orta derecesi hikmettir. Hikmetten, isabetli görüş, iyi düşünce, kabul edilen fikir, işlerin inceliklerini anlamak, felaketlerin inceliklerini bulmak gibi güzel hasletler ortaya çıkar. Hikmet mertebesini elde eden bir insan, hakkı hak bilir, ona uyar, batılı batıl bilir, ondan kaçınır.
Sırat-ı müstakim: üç kuvvetin orta yolu
Biz fatiha suresinde “ya Rabbi bize sırat-ı müstakimi hidayet olarak ver” dediğimiz zaman, bu üç kuvvetin/gücün/duygunun iffet, şecaat ve hikmet olan orta mertebelerini Allah’tan istiyoruz. Bunu söylemekle güzel ahlak sahibi iyi bir insan, iyi bir anne, iyi bir baba, iyi bir toplum ferdi, iyi bir kul olmak istediğimizi bildirmiş oluyoruz. Güzel ahlak sahibi olmak, bu orta yola sahip olmaktır. Peygamberimiz (s.a.v) “Hayru’l-umuri avsatuhâ” buyurmuştur, yani işlerin en hayırlısı orta yolda olandır. Yine peygamberimiz (s.a.v.) bir seferinde , “Şeyyebetnî surete hud” yani, “Hud suresi beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. “Niçin ya Resulallah” diye sorulduğunda, “çünkü, orada Fastakim keme umirte” Yani,” emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” Ayeti bulunmaktadır” ifadesini kullanmıştır. Bu ifade ile istikamet üzere, orta yol üzere olmanın ne kadar zor olduğu mesajını vermek istemiştir. Her namazda Fatiha suresini okuyor olmamız ve bu duayı yapmamız, orta yolda devam etmek için Allah’ın yardımına ihtiyaç duyduğumuzu da gösterir.
Allah’ım sen bizlere son nefesimize kadar orta yol üzere olmaya, ifrat ve tefritten uzak olmayı nasip eyle. Allahümme erine’l-hakka hakkan, farzukna ittibaahu. Ve erine’l-batıla batılan, farzukna içtinabahu: Allahım! Sen bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip et. Batılı da batıl olarak göster ve ondan da kaçınmayı nasip et. Amin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.