Hollywood'da Müslümanlar nasıl tasvir ediliyor?

Hollywood'da Müslümanlar nasıl tasvir ediliyor?

Müslümanlar, Hollywood tarihinde tartışmasız en çok aşağılanan insan grubudur. Hollywood'un filmlerinde yıllardır Müslümanların nasıl tasvir edildiğini biliyor musunuz?

Hollywood'un ABD film endüstrisinin evi olarak ortaya çıkmasından bu yana, yıllar içinde yapılan çeşitli filmler, Müslüman topluluk da dahil olmak üzere çok sayıda insan grubunun kimliğini çaldı. Bununla birlikte, olumsuz Müslüman klişelerinin tutarlılığı, ilk karanlık Hollywood filmlerinden en son gişe rekorları kıran aksiyon filmlerine kadar devam etmiştir. Avrupalı ​​seyyahlardan (200-150 yıl önce) gelen abartılı ya da uydurma görüntü ve masalların mirası, bugün filmlerde gördüğümüz Müslüman imajını şekillendirmiştir. Bu görüntüler Müslümanları tasvir eden hemen hemen her filmde tanıdık geldi. Bu yüzden Hollywood filmlerinde Müslümanlara şu şekilde roller biçiliyor:

Mavi gözlü ve sarı saçlı beyaz Amerikalı kadınları seven zengin, aşık olan "şeyh".

Amerikan Mülkü satın almaya çalışan zengin 'şeyh'.

Amerikan yaşam tarzına son vermeye çalışan terörist.

Beyaz, Mavi Gözlü, Sarı Saçlı Kadına Aşık olan Müslüman Erkek.

Geçmişte gördüğümüz Müslümanların eski Hollywood tasviri, bugünün filmlerinde, hatta çocuk filmlerinde bile var.

Filmlerde Müslümanlar nasıl tasvir ediliyor?

Shiekh filmi (1921), beyaz bir Avrupalı ​​kadını onun için kaçıran Müslüman bir adamı tasvir eder.

Şeyh, George Melford tarafından yönetilen, başrollerini Rudolph Valentino ve Agnes Ayres'in paylaştığı ve Adolphe Menjou'nun yer aldığı, 1921 Amerikan yapımı sessiz romantik drama filmidir . Edith Maude Hull'un 1919'da çok satan aynı adlı aşk romanından uyarlandı ve Monte M. Katterjohn tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Film bir gişe rekoru kırdı ve Valentino'nun yıldız olmasına yardımcı oldu.

Bu eski filmde, Şeyh (1921), zengin Araplara gelin sağlayan 'Paris eğitimli Şeyh Ahmed Ben Hassan' hakkındadır. Şeyh, 'Leydi Diana Mayo' tarafından eğlendirilir, bu yüzden onu kendine aşık etmek için kaçırır. Diğer ırkları aşağılayıcı bir şekilde tasvir eden çok sayıda saldırgan film nedeniyle, bu filmin çekildiği döneme bakılırsa bazıları tarafından bu bir sorun olarak düşünülmeyebilir. Sorun, altmış altı yıl sonra, Harem (1986) filmindeki olay örgüsünün hemen hemen aynısı olan bir film çekildiğinde ortaya çıkar .

Omar Sharif, 1900'lerin başında geçen bir olayda güzel bir Amerikalı kadını kaçıran bir Türk sultanını oynuyor. Onu haremine ekler, bu da Amerikalıyı öldürmeyi planlayan ilk karısını kızdırır. Neyse ki beyaz şövalyesi onu kurtarmaya gelir. Filmin uydurma bir konu üzerine kurulmuştur. Müslümanları genel olarak beyaz kadınlara düşkün kişiler olarak göstermeye çalışmaktadır.

Ama bir bakın hemen hemen aynı senaryoyu başka bir filmde daha görmek mümkün.. Ömer Şerif, Harem'den sadece bir yıl önce Jewel of the Nile (1985) filminde uluslararası üne sahip bir süperstardır (ki bu onun için yeniden ortaya çıkan bir rol gibi görünmektedir), Harem'de oynadığı karakterin neredeyse bir kopyasını oynuyor. Filmin konusu şöyle:

Joan şeyhin misafiri olarak bir Ortadoğu ülkesine gitme davetini kabul eder ama orada kaçırılır… Jack onu kurtarmaya karar verir. Müslümanlar adam kaçıran barbar insanlar olarak sunulmaktadır.

Müslümanları bu şekilde aynı klişelerle gösteren diğer filimler de bulunmaktadır: Samson Shiek'e Karşı (1962), Cannonball Run 2 (1981), Protokol (1984), Bir daha asla deme (1983) ) ve Sahra (1983). Hollywood bilinci bir şekilde Müslümanları aşağılamayı amaçlayan, kötü gösteren filmler yapmaya devam ediyor.

Hollywood filmlerinde dikkat çeken ikinci klişe: Amerikan Mülkünü Cömertçe Satın Alan Zengin "Şeyh"

Bu tarz stereotip birçok filmde mevcuttur. Öne çıkan özel bir film “Gelinin Babası 2” (1995). Bu film, güzel evlerinde ve mutlu ailelerinde Amerikan rüyasını yaşayan normal bir Amerikan ailesini canlandırıyor. Baba evini satmak, evle ilgilenen varlıklı bir Ortadoğulu aile olan Habiblerin arasına girmek ister. Bay Habib, Amerikan ailesinin bir an önce taşınmaları için ikramiye olarak 15.000 dolar ödüyor, ki onlar da öyle yapıyorlar. Amerikalılar evi geri istediklerinde, Bay Habib, bir şartla, ev değerinin üzerine fazladan 100.000 dolar ödemeleri koşuluyla, onlara geri satmayı kabul eder. Amerikalılar ona parayı vermezlerse Habibler evi yerle bir edecek. Ancak bu yeterli değil, müzakere sırasında, Bayan Habib ne zaman konuşsa (Arapça değil, anlamsız), Bay Habib aniden ona bağırıp çenesini kapatıyordu. Habibler anında hikayenin kötü adamları haline geldi.

Rollover (1981), Arapların Amerika'daki bankaların hisselerini devralmasını konu alan bir film. Film ilerledikçe, seyirci müslüman Arapların çeşitli cinayet ve sahtekarlık örneklerinin arkasında olduğunu keşfeder. Filmin sonunda Amerika'daki ve muhtemelen dünyadaki tüm bankalardan paralarını çekip küresel bir mali krize neden olurlar. Kulağa gülünç gelse de, dünya çapındaki küresel krizin arkasında Arapların olduğu fikri oldukça gülünç.

Birçok eleştirmen ve hayran tarafından başyapıt olarak kabul edilen bir diğer film ise The Network (Ağ) (1976). Bir haber spikeri olan Howard Beale kovuluyor, son gününde, canlı televizyon yayınında şiddetli bir sinir krizi geçiriyor ve böylece Ağ’ın reytinglerini yükseltiyor. Ağ’ın yapımcıları Howard'ın sektördeki yolsuzluk, dünyanın durumu ve kurumsal hakimiyet hakkındaki gerçeklerle övünmeye devam etmesine izin veriyor. Canlı televizyonda yaptığı birçok konuşmalardan birinde, en öfkeli nutuklarından birini atıyor ve şöyle diyor: Araplar bizi satın alıyor. Tabii burada Müslüman arapları kastettiği açık.

Bu tv rant, film tarihinin en ünlü rantlarından biridir. Canlı yayında biri “Yahudiler bizi satın alıyor veya siyahlar bizi satın alıyor” dese tepkiyi hayal edebiliyor musunuz.

Hollywood filmlerinde dikkat çeken üçüncü klişe: Amerikan Yaşam Tarzını Bitirmeye Çalışan Terörist

Bu klişe hiçbir Müslüman için şaşırtıcı değildir. Bu özel karakter türünü betimleyen bir dizi film bunaltıcıdır. Jack Valenti, “Washington ve Hollywood aynı DNA'dan geliyor” dedi, bu bir sır değil. Amerika Birleşik Devletleri, birçok başkanlığı üzerinden müttefiki İsrail devletine destek gösterdi. Bu nedenle, filmlerinin çoğunda Filistinli Müslüman kardeşlerin şeytani teröristler olarak tasvir edilmesi kimseyi şaşırtmıyor. Sadece şu tür filmlere bakın:

Müslümanların korkunç eylemlerden sorumlu olduğu Exodus (1960), Nazilerin Yahudilere yönelik eylemlerine çok benziyor.

Cast a Giant Shadow (1966) filminde İsraillileri Filistinli Müslüman şiddetinin kurbanı olarak gösteren başka bir film.

C:\Users\Atilla\Desktop\giant shadow.jpg

Kara Pazar (1977), Müslüman bir Filistinli kadın, binlerce Amerikalıyı öldürmek için bir keşif balonunu bir futbol stadyumuna sokmaya çalışıyor.

C:\Users\Atilla\Desktop\kara pazar.jpg

Şerefsiz Ölüm (1987) filminde Müslümanlar bütün bir İsrail ailesini katletmiş olarak gösteriliyor.

Delta Force (1986) filminde Müslümanlar bir uçak kaçırır ve yolcuları, özellikle de Yahudileri terörize eder.

Gerçek yalanlar (1994), Amerika'yı terörize eden 'kızıl Cihat' adlı sözde Müslüman bir terör grubunu canlandırıyor.

2008-2012 döneminde Hollywood'da çekilen 4 filmdeki 287 sahneyi analiz eden dört Pakistanlı araştırmacı yaptıkları çalışmada Amerikan sinemasının İslam'ı olumsuz bir şekilde sunduğu ve bu tasvirin ayrım gözetmeksizin tüm İslam ülkelerini kapsadığı ve Batı'nın bunu kullandığı sonucuna varmıştır. İslam ülkelerinin bu olumsuz imajı, medeniyetler çatışması teorisini desteklemek için kullanılmaktadır. Bu filmler Batılıların islam karşıtı duygularını uyandırmakta ve onları İslam'dan nefret etmeye ve Müslümanlardan korkmaya sevk etmektedir.

Bunlarla birlikte, Naziler nasıl ki, medyadaki ve sinemadaki güçlerini propagandalarını Alman vatandaşlarına dayatmak, vatandaşlarının beynini yıkamak için kullandılar. ABD de, insanları askerlerine katılmaya zorlamak ve ikna etmek için sinemayı kullanmaktadır.

Ne yazık ki bu filmlerin hepsi Müslüman ülkelerde yıllardır oynatılıyor ve şimdi de internet üzerinde bir çok dillere çevrilmiş bir şekilde görevini yapmaya devam ediyor. Hollywood'un Müslümanları aşağılayan, onları kadın düşkünü gösteren ve teröristlikle yaftalayan filimleri modern oryantalizmin amaçlarına hizmet etmektedir. Bu da başta Amerika olmak üzere batının yeni sömürgeler bulmasının önünü açacak bir yöntem olarak kabul edilebilir.


www.muhabbetmedya.com

Bu yazı, sinema ve televizyon filmlerinde yer alan Arap ve Müslümanlar hakkında ön yargı oluşturmaya yönelik kötü imajlar üzerinde çalışan Prof. Dr. Jack Shaheen tarafından yürütülen araştırmadan ve bundan faydalanarak hazırlanıp linkini verdiğimiz sitede yayınlanan yazılardan tercüme edilerek derlenmiştir.

https://onepathnetwork.com/how-muslims-are-portrayed-in-hollywood/

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.