Bir yol bitiminde gözlerime rast geldi mavi gözlerin.
Soluk bir beniz, donuk bir ceset, sessiz bir nefes.
Lisan-ı hâliyle el pençe vedâsı ,
Gagasında son ötüşü, son duası...
Belli ki kanat seslerinin âhengi ile okunmuş gökkubbe mescidinde selâsı...
Her bir tüycüğünde yıldızlardan topladığı Kur'an ayetleri.
Ve şimdi en çok parlayan
(¹) كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ
âyeti...
Kâinat mescidinde kâh yeryüzünde kâh gökkubbede tefekkürümüze kanatlar takan hazretimiz, hasretimiz Bediüzzaman hazretleri de
" كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ "
ayetini bir hatırası ile nazarımıza şöyle ilmekliyor...
"İşte o zamanda, İstanbul'un Bayezid cami-i mübarekine, Ramazan-ı Şerifte ihlâslı hafızları dinlemeye gittim.
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, semâvî yüksek hitabıyla beşerin fenâsını ve zîhayatın vefatını haber veren gayet kuvvetli bir surette
كُلُّ نَفْسٍ ذَۤائِقَةُ الْمَوْتِ 1
fermanını, hafızların lisanıyla ilân etti. Kulağıma girip, tâ kalbimin içine yerleşip, o pek kalın gaflet ve uyku ve sarhoşluk tabakalarını parça parça etti. Camiden çıktım. Daha çoktan beri başımda yerleşen o eski uykunun sersemliğiyle birkaç gün başımda bir fırtına, dumanlı bir ateş ve pusulasını şaşırmış gemi gibi kendimi gördüm. Âyinede saçıma baktıkça, beyaz kıllar bana diyorlar: "Dikkat et!"
İşte o beyaz kılların ihtarıyla vaziyet tavazzuh etti. Baktım ki, çok güvendiğim ve ezvâkına meftun olduğum gençlik elveda diyor. Ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeye başlıyor ve pek çok alâkadar ve adeta âşık olduğum dünya bana uğurlar olsun deyip, misafirhaneden gideceğimi ihtar ediyor. Kendisi de Allahaısmarladık deyip, o da gitmeye hazırlanıyor.
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan
كُلُّ نَفْسٍ ذَۤائِقَةُ الْمَوْتِ
*
âyetinin külliyetinde,
"Nev-i insanî bir nefistir; dirilmek üzere ölecek. Ve küre-i arz dahi bir nefistir; bâki bir surete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir; âhiret suretine girmek için o da ölecek"
mânâsı, âyetin işaretinden kalbe açılıyordu." (²)
diyor aziz Üstadımız âlemlerin rahlesinde okurken okuturken...
Evet dünya gemisi çok fırtınalı bir denizden geçiyor, dünya ateş topu ve biz onun dumanından önünü göremeyen, pusulasını şaşırmış gemide, kâinatın başına düşmüş ak kıĺllara bakıyoruz...
Beşerin kalben, fikren, bedenen alâkadar olduğu, muhabbet ettiği bir çok şeye elini uzatamadığını, acizliğini gözlerimiz önünde an be an seyrediyoruz.
Seyirlerimiz birer perde ve bizler hangi perdeyi açarsak açalım
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ
ayetinin nuru çarpıyor yüzümüze...
Evet dünyamın henğâmesin de bugüne belki ertesi güne dair hem zihnen, hem bedenen koşturmaca içindeyken; bir tuyûrun mevt lisanı ile ferman-ı Kuran'ı, beşeriyetimin fenâsına ilânnâme yapmıştı Rabbim.
Kuş ölmüş, uçuş unutulmuş geriye bir hakikatin resmi kalmıştı...
Bir günde bu ayet ile gözümüzün önünde kim bilir kaç kez muhattap oluyoruz da gaflet uykumuzun sersemliğiyle ömrümüzün bir rüya gibi gelip geçtiğini fark edemiyoruz.
İlânnâmeleri dünyanın kuru gürültüsünden işitemiyoruz. Kulağımızdan alıp kalbimize yerleştiremiyoruz.
Bediüzzaman hazretlerinin
"güneş gibi zahir ve göz ile görünür gündüz gibi bir hakikat-i mevtiye ve her gün insanlarda otuz bin cenaze"
dediği otuz bin cenâze içinde kaçıncı cenazeyiz bilemiyoruz ama günlerden bir gün kesin surette ebede yolcu olacağımızı biliyoruz.
Bu yüzden
كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ
ayetinin imanî şuuruyla inşallah her dâim çırpsın kanatlarımız...
Kuşlar âleminden mevti ile nazarıma ilmeklenen ey hâfız! Şehadetin (ölümün) ve şehâdetim (şahitliğim) mübarek olsun...
İnsallah bir cennet bahçesi yolun da gözlerime rast gelsin mavi gözlerin...
25 Ekim 2024 Cuma