Bir savaş olduğunda düşmanın silahıyla silahlanmış Müslümanların yapmaları gereken en önemli şey sebattır. Düşmandan korkup kaçmamaktır. Zaten bir Müslüman ölümden korkmaz. Ölüm Allah’ın emri ve onun belirlediği bir zamanda olur. Savaşta mümin ölürse şehit, kalırsa gazidir. Bu direniş düşmanı bozguna uğratacak, zafere yol açacak çok önemli harekettir. Bunun için de her zaman olduğu gibi en zorlu savaş anlarında ve en kötü musibet anlarında dahi Allah’ı zikretmek gerekir.
Yüce Rabbimiz savaşta sebat ve Allah’ı zikretmekle ilgili olarak şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.
(Enfal,8/45)
Hangi özellikleri taşırlarsa taşısınlar, hangi kavimden olurlarsa olsunlar, size savaş açan düşmanla karşılaştığınızda, sayılarının azlığına çokluğuna bakmadan Allah’ı anmak ve sebat etmek gerekir. Allah’a ve Resulüne, ahiret gününe ve diğer iman esaslarına inanan bir insan, öldürülmekten korkmaz. O bu ölümün onun için şehitlik olduğunu bilir.
Düşmanı en çok korkutan şey, sebat etmektir, yani; cepheyi bırakıp kaçmamaktır. Cepheyi bırakıp kaçtığınız anda, zaten mağlup olmuşsunuz demektir. Savaşta taktik icabı düşmanı iç savunma hatlarına çekmek için geri çekilmek mümkün. Ama savaş alanından kaçmak mağlubiyet demektir. Vatanın, milletin, ailenin, dinin elden gitmesi demektir. Allah hiçbir Müslüman milleti böyle durumlarla karşılaştırmasın.
Ama düşmanların bizim üzerimizdeki emelleri her zaman olmuştur. Böyle bir karşılaşmayla karşı karşıya kaldığımızda düşmana karşı sebatlı olabilmek için Allah’ın çok anmamız gerekir. Savaş alanında bize manevi güç verecek olan da bizim bu zikrimizdir. Allah’ı hatırlamamızdır. Bunun içindir ki, farz namaz savaş anında bile kılınmalıdır. Çünkü Namaz kılmak Allah’ı hatırlamaktır. Allah’ı hatırlamanın en güzel yollarından birisi de namazdır.
Hatta peygamberimiz (s.a.v) bir savaşta, cemaatle namaz kılmıştır. Bu namaz, düşmana birlik ve beraberlik görüntüsü vermiş, düşmanın moralini bozmuştur. Allah’ı hatırlamak, O’na dayanmak, modern silahlarla donatıldıktan sonra O’ndan yardım dilemek, moralimizi yükseltir, bize sebat verir. Bu sebatımız dünyevi olarak düşmanı yenmeye vesile olduğu gibi, uhrevi olarak da kurtuluşumuza vesile olur.
Diğer taraftan savaşı büyük bir musibet olarak düşünecek olursak, bütün başımıza gelecek musibetlerde her zamankinden daha fazla Allah’ı hatırlamamız gerekir. Çünkü savaş da dahil her türlü musibet, bir imtihan çeşididir. Ancak sadece musibet gününde Allah’ı hatırlayıp da diğer günlerde hiç Allah’ı hatırlamamak çok yanlış olur. İnsan sadece savaş çıktığında, ya da hasta olduğunda bir felakete maruz kaldığında Allah’ı hatırlar, o musibet geçtikten sonra tekrar isyana dalar, ibadetten uzaklaşırsa bu o insan için bir tezattır.
Önemli olan bizlerin, bollukta da darlıkta da, hüzünlü, musibetli günlerimizde de, sevinçli günlerimizde de Allah’ı hatırlamamızdır. Özellikle Kur’an’da Allah’ı hatırlamak olarak ifade edilen namazı ihmal etmemektir. Kur’an okumak, Allah’ın kainattaki delileri üzerinde düşünmek de Allah’ı hatırlamaktır. Ancak bunlar nafiledir. Namaz ise günde beş defa üzerimize farzdır.
Bu yüzden her durumda namazımızı ihmal etmeyelim. Her zaman Allah’ı hatırlayalım. Sıkıntılı anlarımızda ise O’nu daha fazla hatırlayalım, O’na daha fazla yalvaralım.