Müşrik Akrabalar İçin İstiğfar Edilir Mi?

Said Yargıcı

Müşrik akrabalara tövbe ve istiğfar ile ilgili olarak şöyle buyruluyor:

Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur.

(Tövbe, 9/113.)

Bazı müminler, “Hazret-i İbrahim’in babasına istiğfar ettiği gibi biz de ölmüşlerimize istiğfar edelim” demişlerdi. Bir rivayete göre bunun üzerine bu ayet nazil oldu. Buna göre imansız olarak ölen bir insan için, kim olursa olsun istiğfar etse, onun istiğfarı makbul değildir. Ama hayatta olan müşrik, kafir, ateist ya da günahkar insanlar için istiğfar edilebilir. Hz. İbrahim’in babası için yaptığı istiğfar da, dua anlamında idi. Kur’an Hz. İbrahim’i bir sonraki ayette, “evvah ve halim” olarak nitelendirmektedir. Yani Hz. İbrahim, ” çok ağlayıp sızlayan, yufka yürekli şefkatli bir insan” dı. Babasının bütün eza ve cefalarına katlanır, ona kızmazdı ve hep onun için dua ederdi. Ama onun Allah düşmanı olduğu Allah tarafından kendisine bildirildikten sonra Allah’ın hakkını yüce tutmuş ve babası için dua etmekten vazgeçmişti.

Artık aramızdan peygamber çıkmayacağına göre herhangi birisinin cehennemlik olup olmadığını hiçbirimiz bilemeyiz. Bu yüzden de başta yakınlarımıza olmak üzere, inançsız insanlara, başta kendimize o olmak üzere günahkar insanlara dua edip ağlamalıyız, üzülmeliyiz. Bu, Allah’ın insana verdiği şefkatin gereğidir. İman insana öyle bir şefkat veriyor ki, sadece kendisini imanını kurtarmak o insana yetmiyor, yetmemeli. İmansızlık çukuruna düşmüş, sefahat bataklıklarında düşe kalka yürümeye çalışan insanlar için hem istiğfar hem dua etmeliyiz. Hem de onların imanlarını kurtarmak için elimizden geleni yapmalıyız. Bu bizim mümin olarak en büyük görevimizdir.

Peygamberimiz (s.a.v) imanındaki o yüksek şefkati sebebiyle kendisine zulmeden, kötülük yapan insanları bile affetmiş, onlar için, onların hidayeti için Allah’a dua etmiştir. Peygamberin amacı insanları cehenneme göndermek değil, cennete gidecekleri yolları göstermektir. Bir hadis-i şeriflerinde, “Bir kişinin sizinle imana gelmesi, sahralar dolusu kırmızı koyunu sadaka olarak vermekten daha hayırlıdır” buyurur. Demek ki, insan sadakayı verip sevap kazanacağım düşüncesiyle sadece dünyevi şeylerle meşgul olmak yerine, yine rızkını kazanmak için çalışmalı, ama zamanın bir kısmını da başkalarının imanını kurtarmak için çalışmalıdır, çalışmalıyız. İnsanlara imandaki cennet lezzetini, küfürdeki cehennem acısını hissettirmek için çaba göstermeliyiz. Hz. İbrahim gibi, “evvah ve halim” olmalıyız. Hem kendi günahlarımıza ağlamalı, ah vah etmeli, hem de başkalarının inkar ve günahlarına üzülmeli, gözyaşı dökmeli ve onları azarlamak, onlarla irtibatı kesmek yerine, onlara hak ve hakikati, imanın güzelliklerini anlatmalıyız.

Her gün Allah’ın huzurunda, kimselerin olmadığı tenhalarda gözümüzden yaşlar akıtarak, “El aman eman. Ya hannan, Ya Mennan. Beni ve kardeşlerimi, küfür ve isyan içerisinde olan insanları, günahlarımızın ağır hacaletinden kurtar. Bize merhamet et. Bizi iman nuruyla nurlandır. Sani hakkıyla kul olmayı bizlere nasip et. Amin.” demeliyiz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.