Sosyal Medya ve İmitasyon Kuşağı

Raşit Duran

Çağımıza farklı isimler veren sosyal bilimciler, aynı şekilde kuşaklara ve toplumlara da çeşitli isimler vermektedir. İlkel insan ilkel toplumdan başlatırlar bu farklılığı. Farklılık ve çeşitlilik, içinde doğup büyüdüğümüz ve yetiştiğimiz zaman diliminin özelliklerinden ileri gelmektedir.

Şu bir gerçek ki her insan, içinde doğup büyüdüğü ve yetiştiği zamanın çocuğudur. Kuşakları; doğdukları zaman göre kategorilere ayırmışlar ve onları öncekilerden farklı kılan ve bugün, bize çok absürt gelen özelliklerini söylemişlerdir. Ardından, bu farklılık yansımasını, -olumsuz çağrışımlar yapması sebebiyle benim katılmadığım- Kuşak Çatışması diye isimlendirmişler. Mesela, ben Bebek Patlaması Kuşağının çocuğuyum.

Dijital dünyanın içinde gözlerini açan dijital yerliler kuşağının aksine dijital göçmenler kuşağı mensubu olarak, ileri teknolojinin dijital dünyasına ayak uydurmakta zorlanıyorum. Bunda şaşılacak bir durum olmadığı gibi gayet doğal ve normaldir. Zira akıllı cep telefonu ile tanıştığımda yaşım kırk idi. Şimdikiler, kırkını çıkarınca dijital dünyanın ileri teknolojisiyle tanışıyor, onunla büyüyorlar.

Sosyal medyayı tamir ve ihya için kullananlar olduğu gibi tahrip ve imha için kullananlar da vardır. İnsanlığın ortak malı medeniyetin harikaları olan dijital dünya araçları; onun kullanan kişi, kurum ve kuruluşların -hatta devletlerin- kullanış biçim ve amaçlarına göre yararlı veya zararlı, iyi veya kötü, olumlu ve olumsuz oluşlarına göre değerlendirilir, hüküm alır. İlginçtir, bazı sosyal bilimciler, cazibedar atmosferiyle kitleleri kendine bağımlı hale getiren sosyal medyayı çıfıt çarşısına benzetmiştir.

Bu kısa girizgâhı asıl konuya giriş yapmak için yazdım. Günümüzün hâkim sosyal medyası söylem ve eylemiyle yeni bir kuşak ortaya çıkardı ve buna, -naçizane ben- İmitasyon Kuşağı diyorum. Bu tabiri; sosyal medyayı ret ve inkâr, kullanıcıları da ayıplamak, küçümsemek ve aşağılamak anlamında değil, bireysel ve toplumsal bir gerçekliği ifade sadedinde kullanıyorum.

Dün bizi biz yapan, dış dünyada bile örnek alınıp takdir gören ve taltif edilerek alkışlanan, kültür ve medeniyetimizin pek çok insanî hasletlerimiz gitmiş; sosyal medyanın dişlileri arasında öğütülmüş, yerine, kültür ve medeniyetimizden süzülerek gelmiş değerlerimize, toplumsal bünyemize, hayat telakkimize, duygu ve düşünce, tutum ve davranış kalıplarımızla uymayan imitasyon / taklit hasletler gelmiştir.

Sosyal medyanın bunda inkâr edilmez bir payı vardır ve büyüktür. Mesela, bunlardan ikisi: Özenti ve taklittir. Çağın ve zaman diliminin tuhaf bir özelliği ve sosyal medyanın bulaştırdığı, insanların kendilerine, “rol modelim veya idolüm” diyerek örnek seçtiği kişi ve kişiliklerin çokluğudur.

Günümüzün kuşağı bilim, sanat, spor, moda, özellikle medya dünyasından pek çok ünlüyü kendisine örnek almakta, yaşantısını ona benzetmeye çalışmaktadır. Özenti ve taklidin bu derece yoğun olduğu başka bir tarih dönemi var mıdır doğrusu merak ediyorum. Psikolojik ve sosyolojik bir vaka olarak özenti ile taklidin arka planında, herhalde sıradan ve basit sebepler, faktörler ve aktörler olmasa gerektir. Çünkü, bir şahıs veya toplum, durup dururken niye kendi olmaktan çıkıp, başkası olmaya çalışır, taklit eder ya da ona benzemeye özenir?

Sosyal medyanın tetiklediği ve tahrik ettiği bu meselenin zihinsel, ruhsal, pedagojik, psikolojik, sosyolojik, iktisadi, tarihi, kültür ve eğitim gibi pek çok sebepleri olabilir. Pürdikkat kitabında Cal Newport, Sosyal Medyadan Çıkın başlıklı bölümde, sosyal medya araçlarıyla ilgili hayli dikkat çekici bir şey söyler: “Sosyal medya araçları, topluma pompalandığı gibi günümüz dünyasının can damarı filan değildir. Birtakım şirketlerce üretilen, milyonlarca dolar para akıtılan, titizlikle pazarlanan ve nihayetinde kişisel bilgilerinizi ve ilgi alanlarınıza dair verileri toplayıp reklam verenlere satmak üzere tasarlanmış ürünlerdir.”

Demek, arkasında küresel çapta bir finansal destek ve organize gücün olduğu sosyal medya tasarımcılarının birinci önceliği, zannettiğimizin aksine, yazarın dikkat çektiği gibi tüketimi körükleyen vahşi kapitalizmin madde, menfaat ve keyifli hevesatı yem olarak kullanarak kitlelerin bilgi ve ilgilerini paraya çevirmek üzere tasarladığı ürünler olduğu anlaşılıyor.
**

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.