Kalem erbabı saygıdeğer bir dostum, yazdığım bir yazıya, “Esas üzerine vurgu yapılmış, usûl biraz gölgede kalmış.” diye haklı bir eleştiride bulunmuş. Kendisine hak vererek teşekkür ediyorum. Bugün, içtimaî / toplumsal hayatın iktisadi, siyasi, sosyal ve sair yönünü ilgilendiren esas meselesinde takip edilecek usûle (yöntem ve metoda) özet olarak bir de Risale-i Nur penceresinden bakalım istiyorum. Zira, “Usûl esasa mukaddemdir.” ilkesi bize, önceliğin usûlde olması gerektiğini söylüyor. Öyle ki, Müsbet Hareket kavramının geçtiği her yerde Risale-i Nur ve Bediüzzaman; bunların geçtiği yerde de müsbet hareket akla gelir. Âdeta, Müsbet Hareket ile Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar özdeş hale gelmişlerdir desek yanlış söylemiş olmayız.
Usûle dair Metodoloji denilen bir Yöntem Bilimi vardır ki, bilimsel ve akademik çalışma ve araştırmalarda kullanılacak yöntemlerin belirlenmesidir. Mesela, toplumsal hayatın her veçhesini ilgilendiren dini, dünyevi, iktisadi, siyasi, içtimai/sosyolojik, psikolojik ve sair alanları içine alan bir çalışmanın nasıl, hangi usulle yapılacağı, hangi paradigma/örnek ve model, argüman/delil ve iddia ve kavramların kullanılacağı gibi hususlar metodolojinin konusudur. Ehline malumdur ki, Risale-i Nurların bütününde sair ilimler gibi hem Metodoloji (Yöntem Bilimi) hem Epistemoloji (Bilgi Bilimi de) vardır.
Gerek bilimsel eserlerin gerekse insanlığın hayrına olan (dinî-dünyevî) büyük davaların ve hizmetlerin, bu davaya liderlik eden şahısların, baştan sona taviz vermeden takip ettikleri usûlleri vardır. Hatta davalarına verdikleri isim bile bu usûle işaret eder. Mesela, Bediüzzaman verdiği mücadeleye “Dâvâ” derken, Hitler aynı mücadeleyi “Kavga” olarak isimlendirmiştir. Şu farklı iki kelimenin bile zihnimizde yaptığı olumlu veya olumsuz farklı iki çağrışımla, verilen iki mücadelenin fiilî ve kavlî özelliklerini hatırlatır niteliktedir.
Siyaset mesleği için kullandığı usûle dair, ifrat ve tefritten uzak, orta yolu temsil eden “muktesit meslek” tabirini hariç tutarsak (sadece siyasette değil hayatın öteki sahaları için de tavsiye olunan genel bir düsturdur.), Risale-i Nurun takip ettiği usulün her iki yanından fiilî / eylem tarafını dairesi çok geniş olan müsbet hareket; söz/ söylem tarafını da kavl-i leyyin diye bilinen usulü ifade eder. Her iki usûl de Kur’anî ve Nebevî (as) kaynaklıdır. Bu usûlde ceza hukukunun maddi unsurunu oluşturan silah, cebir ve şiddet yoktur. Hele yalanın bu usûlün ne cüzünde ne bütününde yeri yoktur.
Risale-i Nur’un esası; Müslümanların “imanını kurtarmak” ve “selamette görmek”, Mümine, inancın taklit boyutundan çıkıp insanın bütün letâifine sirayet edecek tahkiki bir iman kazandırmak; bu iman ile kabre girmeyi temin edecek, müsbet anlamda bir iman hizmeti, bir hak ve hakikat davasıdır. İsmine ister “dava” ister “hizmet” diyelim, esasa uygun usûllerin kullanılması lüzumdan öte elzemdir.
“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-i İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (Emirdağ Lahikası) Şu söz, Risale-i Nurun usulüne dair en kapsamlı çerçeveyi çiziyor. Aslında Müsbet Hareket usulü, sözü de fiilleri de ihata eden çok geniş daireli bir usuldür. Yani, söylerken müsbet olma, eylerken müsbet olma. Bilhassa dahilde toplumun aşırı politize olduğu, her vakit ayrışmaya ve çatışmaya, kargaşa ve krize müsait bir zemine kayma riskinin bulunduğu şu zamanda Müsbet Hareket usulü, en çok ihtiyaç duyacağımız düsturdur.
Bu esasın usûlünde gözetilen hedefleri özetlemek gerekirse;
- En önemli ve öncelikli hedef, emniyet ve asayişi korumakla masumların zarar görmesini önlemek,
- Muhalif ve muarızların damarına dokunacak ve onların evhamını tahrik edecek söylemlerden uzak durmak,
- Şuurlu bir his olan vicdanı harekete geçiren Nebevî (as) dille yani kavl-i leyyinle (yumuşak sözle) hitap etmek,
- Usûlde hak, hukuk ve hakikati gözetmek, toplumdaki başka meslek ve meşrepte olan grupların hak ve hukukuna zarar vermemek,
- Usûl hem meşru hem şeffaf olmakla söz ve fiil birlikteliği olmalıdır ki, kararsızları ve muarızları bile şüphe ve tereddüde düşürmemek,
- Özellikle esas ve usulü birbirine zıt, yalan ve menfaat üzerinde cereyan eden Makyavelist bir siyasetin tarafı, aleti yahut “arka bahçesi” olmayı ihsas edecek söz ve fiillerden uzak durmak,
- Özetle, Risale-i Nurun usulü zarar vermemek ve zarar görmemektir.
**