Dr. Gary Chapman, Beş Sevgi Dili isimli kitabında, insanların, sevgisini şu şekillerde ifade ettiklerini söylüyor:
“1.Kaliteli zaman,
Sevdikleri ve muhabbet için vakit ayırmak.
2. Onay sözleri,
İltifat, takdir, tebrik ve teşekkür etmek.
3. Hediye alma,
Hediyeleşme hem Nebevi (s.a.v) bir tavsiye hem de sünnettir. “Hediyeleşin, birbirinize sevginiz artsın.” (Hadis)
4. Hizmet eylemleri,
Yardımlaşma ve iyilik faaliyetleri.
5. Fiziksel temas.”
Dokunmak, el sıkışmak ve sair fiziksel temaslar.
Yazarın bahsini ettiği şeylerin hepsi -fazlasıyla- bizim kaynaklarımızda mevcuttur. Ne var ki, hazine üstünde oturan fukara misali maalesef pratik hayata tam anlamıyla dökemediğimizden, sahip olduğumuz hazinenin ne bize ne gayrıya yararı olmuyor.
Muhabbet, sevgi veya aşkın vazgeçilmez iki sembol ismi vardır: Gül ile Bülbül. Âşıklar, gül ve bülbül üzerinden dile getirirler muhabbetlerini. Âşıklar sevdiklerine, “Gül yüzlüm” derler. Gül aynı zamanda Hz. Peygamber’in (s.a.v) simgesidir. Hepimizin zevkle dinlediği, peygamber sevgisini dile getiren, mevlid merasimlerinin vazgeçilmez güzel bir ilahisi vardır:
“Gül yüzünü rüyamızda,
Görelim ya Resûlullah,
Gül bahçene dünyamızda,
Girelim ya Resûlullah.”
Yıllar önceydi. Bir gazetenin magazin ekinde, değerli bestekârlarımızdan Hafız Sadettin Kaynak’ın “Muhabbet bağına girdim bu gece” isimli güzel ve sevilen şarkısının hikâyesini okumuştum. Önce şarkının sözlerine, sonra hikâyesine bakalım:
“Muhabbet bağına girdim bu gece,
Açılmış gülleri derdim bu gece,
Vuslatın çağına erdim bu gece;
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş
Ararım, ararım, ararım seni her yerde;
Sorarım ıssız gecelerde, sevgilim nerde?
Açılmış bahtımın gonca gülleri,
Gönül bağında öter bülbülleri,
Aşkıma sarayım hep gönülleri,
Muhabbet doyulmaz bir pınar imiş.
Ararım, ararım, ararım seni her yerde;
Sorarım ıssız gecelerde, Sevgilim nerde?”
Sevgili… Yani Habibullah.
Şarkının hikâyesine gelince;
Bestekâr Hafız Sadettin Kaynak, birkaç gün ortalıktan kaybolup görünmez olunca, dostları başına bir şey gelmiş endişesiyle merak edip sorarlar: “Efendim, günlerdir neredesiniz?” Bir şeylerden manevi haz almış bir ruh haliyle, “Gece Resulullah (s.a.v) ile beraberdik. Artık o günlerde, bir daha dünya işleriyle alakadar olamadım.” demiştir. İşte bu harika ve sevilen şarkı, o güzel gecenin aşkı, heyecanı ve hatırasıyla yazılmıştır. Biz de bu şarkıyı bu hatırayı nazara alarak dinlersek, belki, daha farklı bir manevi zevk alabiliriz.
Yaratıcı Kudret, muhabbeti fıtratımızın hamuruna / doğamıza koymuştur.
Peygamberi (s.a.v) beyanda şöyle buyurulur: “Mümin, seven ve sevilendir. Sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur.” Beyanda sıralama önemlidir. Sevilmek isteyen, önce muhabbet etmeli, sevmelidir.
Yine sevgiyle alakalı güzel bir özdeyiş vardır:
“Sev seni seveni, hâk ile yeksan ise de / Sevme seni sevmeyeni, Mısır’a sultan ise de.”
Hâk ile yeksan; yerle, toprakla bir olmak demektir. Toprak sevilmez mi? Aslımızdır. Hem sevmek için sultan olmak gerekmiyor. Sevince ve sevilince zaten gönüllere sultan olunur. Bu yetmez mi?
Yaşlı dünyamızın şu anda şiddetle ihtiyaç duyduğu şeyler; ülke, bölge ve dünya çapında tesis edilecek muhabbet ve barış, huzur ve mutluluk ortamıdır. Bunun ilk ve ön şartı da insan sevgisi olmalıdır. Sevgisiz olmaz. Çünkü sevgi, doğal /fıtri bir ihtiyaçtır.
Fakat “Bir insanın, özellikle çocuğun sevgi ihtiyacı öyle sözcüklerle karşılanmaz. Bir insanı sevmek, onun gerçeklerini anlamaya çalışmayı da içerir.” der bir psikiyatr doktor. Yani muhabbet, “seni anlıyorum” demektir.
Hangi dini inançtan olursa olsun insanların amacı hem dünyevi hem de -inanıyorlarsa- uhrevi mutluluktur. Bütün dini, felsefi ya da ideolojik öğretiler, kendi takipçilerine veya müntesiplerine, mutlu ve huzurlu bir hayat için düsturlar, ilkeler, prensipler vazetmiş ve hatta vadetmişlerdir.
Muhabbet ve sevgi; huzur ve mutluluk getirirken, sevgisizlik de mutluluğu alır götürür, mutsuzluğu getirir. Muhabbet kâr iken sevgisizlik zarardır. Ve zararın neresinden dönülürse kârdır.
Meşrebi muhabbet olanlara ne mutlu!