Bir yönüyle bireysel ve toplumsal planda insanı korku ve endişeye sevk eden şeylerin bolca bulunduğu çağımızda en çok suistimal edilen ve istismara uğrayan ve dış etkenlerden en çok etkilenen iki duygumuz vardır: Korku ve Zaaf… İkisi de fıtratımıza bir hikmete binaen yerleştirilmiş, söküp atamayacağımız hissiyattır. İkisinin de hem şahsi hem içtimai hayatımızda mühim vazifeleri vardır. İçtimai hayatımızda korku ve zaaf, şer-tahrip cihetinde çokça istismar edilirse olumsuz sonuçlar doğurur. Yine bu iki hissiyatı hayır - tamir cihetinde istimal edersek onlardan azami derecede yararlanabiliriz.
Bediüzzaman’ın Mektubat isimli eserinde (29. Mektup) bu mesele gayet açık, anlaşılır bir tarzda izah edilmiştir. Dış etkenlere, suistimal ve istismara fazlasıyla açık olan bu hisler, elbette sadece korku ve zaaftan ibaret değildir. Hubb-u câh / Makam-mevki sevgisi (ki, en zayıf damardır), tama / açgözlülük, asabiyeti milliye / ırkçılık damarı, enaniyet / kendini beğenme, tembellik ve rahatına düşkünlük… İnsanı yakalamaya, aldatmaya ve tuzağa düşürmeye en müsait ve en zayıf hissi alanlardır.
“Havf ve zaaf tesirat-ı hariciyeyi teşci eder.” (Bediüzzaman) Dikkat edilirse burada “insanı teşci eder” yerine “tesirat-ı hariciyeyi teşci eder” deniyor. İnsanın korku ve zaafından yararlanan o kadar çok dış etkenler vardır ki. Korkunun içinde, karşı tarafı cesaretlendirici bir hususiyeti vardır. Korku ya insanlardan / halktan ya da Hak’tan olur.
ABD’li psikolog ve sosyolog Jo-Ellan Dimitrius, İnsanları Okumak isimli kitabında, “Pek çok psikolog, başlıca motivasyon kaynağının korku olduğuna inanmaktadır.” diyor. Mesela, öğrencinin sınavda kalırım korkusu onu dersine motive eder. Yine aynı yazar aynı kitapta, “Korkuya karşı en iyi silah bilgidir.” der. Bu zaviyeden bakıldığında, korkunun bir başka sebebinin de bilgisizlik olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Ali’ye (ra) atfedilen bir söz şudur: “İnsan bilmediğinin düşmanıdır.” Düşman da bir başka harici korku sebebidir.
Korku; aslında hıfz-ı hayat yani hayatımızı korumak için verilmiş bir duygudur. “İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havf’tır. Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler.” (Bediüzzaman) Dünyanın her yerinde “Korku İmparatorluğu” kuranlar (Mussolini, Hitler, Stalin ve benzeri diktatörler), hep bu damardan insanları bağlamışlardır. Hitler, “Korku, itaatin ilk şartıdır.” Stalin de “Bizden olmayan bize düşmandır.” demiş; kendine muhalif olanlara düşman nazarıyla bakmışlar, korku salarak zulüm yapmışlardır. Bütün müstebitler bu iki damardan güç ve kuvvet almışlardır. Demek, psikolog için bir motivasyon kaynağı olan korku, müstebitler için korkutma, boyun eğdirme, itaat ettirme ve zulüm aracıdır.
Toplum bilimcilerin bir kısmı günümüz toplumlarına Risk Toplumu adını vermekte, bunları tetikleyen şeyin korku olduğunu söylemektedirler. Gücü ve etkisi dikkate alındığında yazılı, işitsel ve görsel medyanın (bilhassa tv) toplum hayatında bir korku atmosferi oluşmasında çok fazla etkisi vardır. Egemen - otoriter güçler, toplumsal hayatı hem yönlendirme hem kontrol altında tutma, baskı kurma, siyasi otoriteyi devam ettirme gibi maksatlarla medyayı istimal etmektedir.
Zaaf; bir irade zayıflığı, karşı koyamama ve bir şeye düşkün olma halidir. İnsanı aldatmak, yakalamak, avlamak ve bağlamak için çokça istimal edilen en zayıf damarlardan birisidir zaaf. Her insanın bir şeye karşı zaafı vardır. Makam, mevki, para, karşı cins, şan, şöhret düşkünlüğü… gibi onlarcası.
Eğitimci yazar Ebubekir Kaya’nın Bir Meşhur Ölüm isimli gerçekliğin romanında anlattığı, hepimize ders olacak ibretlik bir hayat hikayesi vardır. Muallakat-ı Seba şairi İmr’ul-Kays’ın (Müleyke), şöhretin başını döndürmesiyle diline ve öfkesine hâkim olamamış ve karşı cinse olan zaafını dizginleyememiş, pek çok belalara giriftar olmuş; neticede, Bizans sarayında Kayser’in eşine okuduğu şiirin kralın kulağını gitmesiyle kendisine giydirilen zehirli bir gömlekle, şah gibi varlık içinde gözünü açtığı dünya hayatına, bir geda olarak yokluk içinde veda etmiştir. Yani Müleyke, zaafının önce esiri ardından kurbanı olmuştur.
Bediüzzaman’ın fevkalade isabetli bir tespitle hem korkularımızı hem zaaflarımızı etkisi altına alan “tesirat-ı hariciye” dediği meseleyi makro planda düşünmek, insanı ve toplumu bu “harici tesirlerin” zararlarından korumak istikbalimiz adına ehemmiyet arz etmektedir. Risale-i Nur’lar işte bu ve benzeri meselelerin çözümünde hem şahsi hem içtimai hayatımız adına yararlı, tesirli, güçlü reçeteler sunmaktadır. Müstağni kalmak akıl kârı değildir. “Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.” (Bediüzzaman)
**