İhtiyaçlar ve Öncelikler

Raşit Duran

Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir.

Ingmar Bergman

İsveçli yazar ve film yönetmeni olan bu şahsın hakikati ifade eden şu sözünün mevhum-u muhalifi / zıt anlamlısı şu olmak gerektir: Dünyayıar damarı çatlaması” yahut “hayasızlık-arsızlık-utanmazlık” hali batırır. Bu menfi durum, sadece beşerî ilişkilerde değil; şahsî ve toplumsal hayatın her tarafında görülebilecek fena bir haldir. Hem insanı “küçük bir âlem” kabul edersek, demek ki utanç duymamak, “insanı ve insaniyeti batıracak olan kötü haldir” hükmünü çıkarabiliriz.

Bediüzzaman: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kainattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.” (22. Lema) Bu sözü bir mihenk kabul ederek; siyasal, ekonomik ve sosyal hayatımızı sorgulamaya tabi tutarsak, yaşadığımız yahut yaşayacağımız maddi-manevi sorunları anlamakta ve çözüm bulmakta -muhtemelen- zorluk çekmeyiz.

Pek çok olay sonrasında kendisine atıfta bulunduğumuz onur/insan haysiyeti, erdem / fazilet, insaf, vicdan… gibi tecessüm etmiş / cisimleşmiş, ete-kemiğe bürünmüş hakikat kavramlarına o kadar ihtiyacımız var ki, herkesin diline pelesenk olmuş, sık sık tekrar edip duruyoruz. Bediüzzaman, “İşte, nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayası ve zembereği müsabaka ile hakikî imanlı fazilettir. Fazileti kaldırmak, mahiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir.” “Evet imanlı fazilet medar-ı tahakküm olmadığı gibi sebeb-i istibdad da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek faziletsizliktir.” (22. Lem’a) diyerek, bugün çok ihtiyaç duyduğumuz şu kavramların içini dolduran, onları anlamlı ve etkili kılan kutsî gücün “iman” olduğunu vurgulamıştır. Sözden anlaşılan o ki; “faziletsizlik” hali, “aklı söndürecek, kalbi öldürecek, ruhu mahvedecek” kötülüklere kapıyı açan bir fenalık ve olumsuzluktur. Yaşamakta olduğumuz onca sorunlara hep ve sadece ekonominin menfaatçi, maddeci ve materyalist yaklaşımın penceresinden değil; bunlarla birlikte hiç değilse bunlar kadar, milletin barış ve huzuru, dünyevi ve uhrevi refah, mutluluk ve saadeti için maneviyat penceresinden de bakmak icap etmez mi? İnsan; sadece maddî bedenden ibaret ve sadece dünya için mi yaratılmış ki, bütün çözüm arayışları maddî ve dünyevî cihetten yapılmaktadır? Ebed için yaratılıp ebede namzet her insanın emel ve arzuları da ebede uzanmıştır. Onların da tatmin edilmesini ister.

Manen her bir zamanın bir hükmü ve hükümranı vardır.” diyen Bediüzzaman devamında şöyle der: “İşte, zaman-ı istibdadın hâkim-i manevîsi kuvvet idi; kimin kılıcı keskin, kalbi kasi olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrutiyetin zembereği, ruhu, kuvveti, hâkimi, ağası haktır, akıldır, marifettir, kanundur, efkâr-ı ammedir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir.”

Münazarat

Evet, bazı şeyler vardır ki, bu şeylere, geçmiş zamanlara nispeten şiddetle ihtiyaç duyulur. Biz bu ihtiyaçlara, öncelikli ihtiyaçlar veya ihtiyaçta öncelikler diyoruz. Bunları özetler isek:

Mesela, yalanın revaçta olduğu bir zamanda sıdka / doğruluğa,

Mesela, adaletin gecikip zulme dönüşmesi hengâmında, vaktinde tecelli edecek ve haklıyı güçlü kılacak hakiki adalete,

Mesela, tefrika/ayrılık-gayrılık zamanında (ki, İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif’in ifadesiyle, ‘Girmeden tefrika bir millete düşman giremez’), ittifak ve ittihada,

Mesela, despotizmin hâkim olduğu zamanlarda hürriyete (ki, böyle bir vakitte Bediüzzaman, önceliğini, ‘Ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam.’ sözüyle ifade etmiştir) ve hürriyeti muhafaza edecek, gücünü imandan alan cesarete,

Mesela, egoizmin toplumsal bir hal aldığı, fakr u zaruret vaktinde teavün/yardımlaşma, paylaşma ve tesanüte/dayanışmaya,

Mesela, nepotizmin devlet hayatına hâkim olduğu zamanda, ehliyet ve liyakata,

Mesela, fitne-fesat tohumlarının saçıldığı bir zamanda, uhuvvet ve muhabbete,

Mesela, cehaletin bulaşıcı bir hastalık gibi her tarafı işgal etmeye başladığı zamanda çift kanatlı (din ilimleri ve fen ilimleri) eğitime,

Mesela, dünyanın “sinirli ikinci ülkesi” olduğumuz şu zaman diliminde, kavl-i leyyin ve müsbet harekete,

Mesela, kalp hastalığı olan zaaf-ı diyanet ve lâkaytlığın umumi bir hal aldığı vakit kuvve-i maneviyeyi takviye edip güçlendirecek hizmet-i imaniyeye hava, su ve ekmek kadar öncelikli ihtiyaç vardır. Sair ihtiyaçlar bunlara kıyas edilebilir.

Velhasıl; zamanın gerektirdiği öncelikli ihtiyaçlar listesi uzayıp gider. Müstağni kalamayacağımız ve liste içinde şiddetle ihtiyaç duyduğumuz önceliği olanlara vakit geçmeden çözüm yolları bulmak zorundayız.

Her daim ümitvârız. “Yeis, mâni-i herkemâldir. 'Neme lâzım, başkası düşünsün!' istibdadın yadigârıdır.” (Bediüzzaman)

**

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.