İdraksizliğin Prototipi: Molla Kasım

Raşit Duran

Yapay Zekalı bilgi çağında, sahih/doğru bilginin yanında ondan kat kat fazla yanlış ve kirli bilgi bombardımanına maruz kalan günümüz insanı, zihinsel anlamda bir dağınıklık, kafa karışıklığı yaşamakta; doğru karar verme konularında ciddi kaygılar taşımaktadır. Ayrıca teknolojinin baş döndürücü bir hızla değiştiği yapay zekalı yüzyılımızda insanları pek çok sendroma maruz bırakacak, adını bile koyamadığımız muhtemel başka sendromlara gebe marazlı bir zaman dilimindeyiz. Bildiklerimizin dışında belki varlığından bîhaber onlarca sendrom vardır. Risale-i Nurlarda bundan bir asır evvel kullanılan, bugünün dünyasında sendrom manasına gelebilecek o kadar çok tabir var ki…

Mesela, Bediüzzaman Hazretlerinin kullandığı, “Sadık ahmak” (29. Mektup) tabirini görünce, Molla Kasım Sendromu (ki, elbette böyle bir sendrom türü yok) diye bir sendromun her vakit mümkün olabileceğini ve her zaman yaşanabileceğini anladım. Bu tabir, Hz. Üstad’ın kullandığı orijinal, ilginç, harika, güzel; “teşhis-i illete münasip” (D. H. Örfi) çok tabirlerden sadece biridir. “Sadakat ile ahmaklık” manalarını cem eden / bir araya getiren şu iki kelime; anlaşılması güç kişilik ve zihniyet ile anlamakta zorlandığımız bazı meseleler ve toplumsal ahvalimizi o kadar güzel ve net anlatıyor ki, başka söze hacet bırakmıyor. Sadık ahmak; sadece kışıra ve kabuğa, zahire ve dış görünüşe sarfı nazar ettiğinden özü, aslı-esası kavrayamayan, akıldan ziyade kör hissiyatın hükmettiği, ilim varsa da irfanın eksik olduğu, kolayca aldanan ve aldatılan safderun kimse denebilir. Molla Kasım Sendromu yaşayan kişileri zehirleyen şeylerin başında, yine Bediüzzaman’ın harika ifadesiyle “itaat-i amya” yani körü körüne taraftarlık ile “cehalet-i avra” yani tek gözlü cehalet gelir (Münazarat).

Bu Sendromun tam anlaşılabilmesi için öncelikle Molla Kasım’ın zihin yapısını bilmeye ihtiyaç vardır. Meşhur tarihî Molla Kasım; rivayete göre üç bin şiiri olan Yunus Emre’nin her biri lâl ü güher olan şiirlerinden binini suya, binini ateşe attığı söylenen adamdır. Molla’nın mihengi, çok güvendiği “el feneri hükmündeki” kendi aklı ve fikri; kutsalı da “rey-i vahid” yani kendi görüşüdür. Molla kisvesine bürünmüş; Yunus gibi hem kendi asrına hem sonraki asırlara mührünü vurmuş, İlahî ve Nebevî (as) kaynaktan beslenmiş bir veliyi kendi mihengiyle yargılayan; olsa olsa “dinde hassas fakat muhakeme-i akliyede zayıf” bir kişi veya kişilik olmak gerektir.

Mazide zihinsel bir yolculuk yaparak hayalen ve fikren Molla Kasım’ın zamanına gitsek ve sorsak: “Molla Kasım Risale-i Nurları görseydi veya okusaydı acaba nasıl hareket ederdi?” Cevabı oldukça zor bir soru. Molla Kasımları mazide, Yunus zamanında kalmış bir şahıs sanmayalım. Şimdilerde isim, cisim ve giysi değiştirmiş; Yunusça diyecek olursak “Ete kemiğe bürünmüş” yani tecessüm etmiş vaziyette, bazen şahıs bazen şahsı manevi olarak halen yaşıyor ve aramızda dolaşıyorlar. Mesela bir şirket, ittifak, cemiyet, medya veya “izm’li ideoloji” ya da bir başka isimle faaliyet gösteriyorlar. Kimi zaman sosyal hayatımızda kıyafet değişikliğiyle arz-ı endam ederler. Mümeyyiz vasıfları, hak ve hakikatten yana ‘imiş gibi’ görünmek, “takiyye” aletini sıkça kullanmakla beraber perde gerisinde hak, hakikat ve hikmete muhalif ve muarızdırlar.

Evet, cehaletimizin silâhıyla, asıl bizi mahveden içimizdeki garip namlar ile hüküm süren parça parça istibdatlar idi ki, hayatımızı tesmîm etmiş/zehirlemiş idi.”

(Münazarat)

Cehalet sebebiyle “Doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e layık doğruluğu” bilmeyen, zihinsel anlamda marazî bir duruma işaret eden Molla Kasım Sendromuna maruz kalmış insanlar ve toplumların tedavi ve terapisi; akılları tenvir ve kalpleri irşat vazifesini hakkıyla yapan Risale-i Nurların en sahih, en tesirli, en güvenilir ve tecrübe edilmiş reçetesiyle mümkündür. Başka olmaz. Zira, devamlılık isteyen terapi ve tedavi; manen tahribe uğramış -nefis dahil- bütün letâifin / kalbe bağlı duyguların tamir, ihya ve inşasını yapar ve yapıyor.

Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.

(Mehmet Akif)

İşte, asrın idraksizliğine mukabil, “asrın idrakine Kur’anî ve Nebevî (as) hakikati söyletme” meselesini Bediüzzaman Hazretleri, zamanın ruhuna ve zamane insanının anlayışına uygun tarzda Risale-i Nurlarla gerçekleştirmiştir.

**

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.