Deve Kuşumuz: Gaflet

Raşit Duran

Bir Anadolu ezgisinde Kul Himmet isimli halk ozanımız şöyle demiş:

Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün.
Dünya kadar malın olsa ne fayda?”

İlginçtir; gafil insanı deve kuşuna benzeten Bediüzzaman, 14.Söz’ün Hâtime’sinde şöyle demiş: “Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve ahireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna. Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez.” Bu acayip kuşun tuhaf özelliği, tehlike karşısında başını gaflet kumuna sokmasıdır. Bu sebeple, “Başını deve kuşu gibi kuma gömmek” tabiri darb-ı mesel olmuştur. Demek, gaflete dalmak; deve kuşunun başını kuma gömmesine benzeyen, tehlike karşısında tedbir almak yerine, tehlike yokmuş gibi davranmak tuhaf bir eylem türüdür. İnsanın düşünme ve tefekkür etme becerisini körelten gaflet, sadece inancı ilgilendiren bir mesele değil; içtimaî / sosyal hayatın her cihetiyle alakalıdır. İnsanın tutum, tavır, davranış ve kişilik bozukluğunu da netice veren psikolojik, patolojik ve sosyolojik bir olgu olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Bediüzzaman, deve kuşu benzetmesiyle bizi gafletin sebep olduğu tehlikelere karşı birkaç cihetten uyarmaktadır.

Mesela, bir cihetten, insanın gaflet dolayısıyla apaçık gördüğü kanıtlara rağmen hak ve hakikat karşısındaki takındığı -akıldışı ve deve kuşu benzeri- acayip tavrına,

Mesela, bir başka cihetten, medenî bir varlık olan insanın toplumsal hayat içindeki haksızlıklar, kötülükler ve fenalıklar karşısında, yine gafleti sebebiyle, yokmuşçasına takındığı umursamaz ve vurdumduymaz tavrıyla kötü kişilik haline,

Mesela, bir diğer cihetten, mevcudat içindeki en kıymettar olan hayatta, şuur sahibi insana vazifesini unutturan, bâtılı hak gösteren ve insanın hissini iptal ettiren gaflet sebebiyle esas görevini terk ederek vaktini boş ve gereksiz, fani ve fena şeylere sarf etmesine dikkat çekmektedir.

Gaflet; sebep olduğu olumsuz neticeleri itibariyle şahsî ve içtimaî, dinî ve dünyevî hayatta fenalıklara kapı aralayan, toplumdaki imtizaçkârâne ittihadı/uyumlu birlikteliği bozan, psikolojik, patolojik ve sosyolojik anlamda menfi yansımaları olan marazi bir durumdur. Yaratılış itibarıyla medenî yani toplumsal bir varlık olan insanın, en basit umursamaz ve vurdumduymaz halinden en üst seviyede hak ve hakikati inkâra ve küfre varan dalalet hallerine dikkatimizi çeken Bediüzzaman, “Fakat hidayet ve dalâlette insanların dereceleri mütefavittir, gafletin mertebeleri de muhteliftir. Herkes her mertebede bu hakikati tamamıyla hissedemez. Çünkü gaflet, hissi iptal ediyor. Ve bu zamanda öyle bir derecede iptal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acısını ehl-i medeniyet hissetmiyorlar. Fakat hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor.” (17.Lema, 5.Nota) der. Gerçek şu ki, yaşadığı dünyayı daimi ve kendini lâyemut / ölümsüz zanneden günümüz insanını ciddi anlamda rahatsız eden ölüm düşüncesi ve ölüm hakikati, gaflet zehrinin en güçlü ve etkili panzehiridir.

Evet, uzayın her şeyi yutan kozmik canavarı karadeliklere benzeyen enaniyetin, sahibini yutacak derecede kalınlaşıp canavar haline geldiği enaniyet çağında ve gaflet asrında, bu sinsi hastalıktan kurtulmanın çaresi ve reçetesi ve ilacı; kuvve-i maneviyeyi güçlendiren ve tahkiki imanı kazandıran, doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e layık doğruluğu ders veren Risale-i Nurları hayatımıza rehber yapmaktır.

**

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.