Bu hafta, (13-22 Ekim) Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin organize etiği 6. Kitap Fuarı’nda idim. Binlerce kitapla müzeyyen mekânı, her yaştan kitapsever insanları ve kuş cıvıltısına benzeyen sesleriyle minik öğrencileri görünce istikbal adına ümitvar olup sevindim. Bu sebeple organizasyonda emeği geçen Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin tüm yetkililerine binlerce teşekkür ederim. Ellerine ve emeklerine sağlık. Ne var ki, öte yandan mevcut toplumsal manzaramızı ve kitapla olan irtibatımızı da düşününce üzüldüm. Yani okuma meselesinde, ümit ile korku arası bir haldeyiz. Gerçek şu ki, kitabımız çok, okuyanımız az.
Bilgi çağında yaşıyoruz ve bilgi, güçtür. Bilgiyi elinde tutan, gücü elinde tutuyor demektir. “Modern dünyada kralların (‘devletlerin’ de denebilir- rd) kudreti bilgidir.” (Anthony Robbins) “Bilginin kendisinde büyük güç vardır.” (Bacon) Böyle bir asırda, okumaya karşı isteksizlik ve kitaplara mesafeli durmak aklın kabul edeceği iş değildir. Rahmetli mütefekkirimiz Cemil Meriç, felaketimize sebep olan iki kaynağı nazara verir: “Kültür yokluğu ve okumamak.” Sonuçta kültürlü olmak da okumaya vabestedir. “Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve gafletten doğacak felaket azalmaz.” (Benjamin Franklin) Nitekim Bediüzzaman da bir asır öncesinden, üç düşmanın birincisi olarak “cehaleti” nazara vererek, bunun sonucundaki içtimaî ve iktisadî felaketimize dikkatimizi çekmiştir.
Kitaba ve okumaya dair isteksizliğimizi görünce, şu Nebevî (as) ikazı hem hatırlamanın hem hatırlatmanın vakti geldi diye düşünüyorum: “Ya öğrenen ol ya öğreten ya bunları dinleyen ya da seven. Sakın beşinci olma! Yoksa helak olursun!” (Hadis) Hayli dikkat çekici ve ikaz edici Nebevi (as) bir beyan. Yani dört şeye karşı ilgi, alaka ve muhabbet duymayan bir insan ve böyle bireylerden oluşmuş bir toplum tasavvur edelim: Öğrenmeyen; isterseniz buna okumayan diyelim. Ya da öğretmeyen; ders verip yahut ders alıp, anlatmayan, paylaşmayan. Veya dinlemeyen, kulak vermeyen, umursamayan, bunlara karşı ilgi alaka duymayan insanlar…Geriye insanda cismaniyetten başka ne kalır ki?
Modern zamanın modern insanları zamanla yarışıyor. Okumama konusunda ileri sürdüğümüz en birinci mazeret, vakit yokluğudur. İlginç zamanlardayız. Kimisi “Vakit geçmiyor.” derken kimisi de “Vakit yetmiyor.” diyor. Sorun vakitten değil, onu kullanandan kaynaklansa gerektir. Mesela televizyon, internet, sosyal medya, dizi film ve sair kitle iletişim araçlarının, incir çekirdeğini yahut ceviz kabuğunu bile doldurmayan, abesle iştigali netice veren, insanı bağlayıp bağımlı haline getiren sanal ortamlarında harcadığımız ve fakat kimseye yararı olmayan zamanın yüzde birini kitaba ve okumaya ayırsak, yeter de artar bile.
Okumaya ciddi ve samimi bir niyetimiz olduğu vakit, eyleme geçmek için mutlaka bir yolunu buluruz. Hem mesela; “Ve keza, nazar ile niyet mahiyet-i eşyayı tağyir eder; günahı sevaba, sevabı günaha kalbeder. Evet, niyet adi bir hareketi ibadete çevirir ve gösteriş için yapılan bir ibadeti günaha kalbeder. Maddiyata esbab hesabıyla bakılırsa cehalettir, Allah hesabıyla olursa marifet-i İlâhiye’dir.” (Bediüzzaman) fehvasınca, okuma faaliyetimizi, “Oku!” emr-i İlahîsini yerine getirmeni niyetiyle yaptığımız vakit hem ibadet etmiş hem cehaletten kurtulmuş hem sevap hem marifet kazanmış olmakla dünya ve ahiret için yararlı bir iş yapmış ve zamanın hakkını vermiş oluruz.
“Beşinciden” olmamak dileğiyle…
**