Şehzadeliğin yok olduğu zaman
Kavak yelleri şehzadedir
Karadeliğin içinde kül olup savruluruz
Aklımızdan geçmeyen sadeliğin
Önümüzden akıp geçtiğini gördüğümüz vakit
Doru bir tay durur içimizde
Muamma fikirlerle boğulduğumuz gün
Günlere yeni bir göz,
Yeni bir yürek katmakla geçiyordur hüzün
Bir asır kadar uzuyordur
Başkaldırılarla kanatlanıp durduğumuz
Eylem, itaat ve isyanlarla dolu
Buram buhran on dokuz
O günlerden kalma müsmirdir terazimiz
Süslerseniz taş vicdanları ordunuzda yokuz
Adalet meyveli yıl ne de çabuk geçmiş
Henüz seyli kâinattan geçmemişken bir an
Suyu çıkarılmış pürüzlü taşlar cürufu ömür
Uzayan bir süreçti aşkla savaş
Yıllarca görüşmedik o yılın mahsulleriyle
Fakat biz hala dostuz
On iki aya zoraki sığışmış duygularla dolu
Buram buhran on dokuz
On dokuz bir milattır, unutulmaz
Yaşarken, geriye dönüp ölüm soluduğumuz
Yorulmamış bedenleri imgeler uyutur gece
Sabah karabasanlarla açılır gözler
Önümüzde bayat kırıntı
Üzerimizde ucuz kumaş
Kırık kalbimizin kırk yerinde saklıdır elmas
Tükenmiş kömür gözler, hatıra masasında
Kumbaramızın ağzından taşıyor yalnız
Buram buhran on dokuz
Her günü, yeni hilelerle bekleyen kumarbaz
Dikişleri sökülmeyen sevdalar bulmalısın
Çok yazık! Bugün hiçbir dalavere olmayacak
On dokuz yaşım renkli renkli sert köşelerim
Köşeyi dönünce soluyor artık
Elinde tut dinginliğini
Ne varsa gitti, siyah saçlar, kenarı kırık ayna
Valizler dolusu mektuplar yırtık
Yetim bırakır insanı
Etrafa sayfalarını düşürdükçe takvim
23 Ağustos 2000
İstanbul