Nerede delil, ayna ayna
Söyle bizlere nerede O
…
Yıkılamaz bir düzen
Küsmek bilmeyen bebeklerin evcilikleri
Asırlardır dünya çocuklarının
Cilveleri tükenmeyen bir sonat
Seherde nehirler üzerinde ki esinti misal
En büyük delil doğuyor işte karşında gayretli güneş
Üzerlere usanmadan her sabah
Gencin aşka uyanması gibi titrek ve sade
Uyanır çiftçi, saban ve tırmıklara aksetmeden ışık
Tohum saçar çıplak toprağa
Aynı ayna olur; güneş, çiftçi ve âşık
Anne kaplumbağa bekler usulca gelen yavrusunu
Yumurtalar üzerinde çırpınır serçe
Aç bir kral et arar savanlarda haylaz Simba'ya
İte saldırır, korkak bir tavuk yavrusunu himaye için
Haber ver neye delil ayrı ayrı kafeslerde
Kan zerrelerinden müteşekkil milyonlarca sanavber
İçlerinde aynı şefkat, birbirine değmeyen
Kırmızı sıbgayla sarmaşıktır her gönül
Asırlarca meftundur insan
Antik tiyatrolardan postmodern sahnelere
Afrika’da, Avrupa’da, Asya’da
Aynı insibağ merak, korku ve heyecan
İlk insandan gelir anlamlı yakarışlar
Öyle bir iltica ki son tazarrudan veriyor haber
Yelkovanın saatleri takibi kadar
Petra’da vücut buldu entrika
Kaç yüzyıldır bir parça değişmiyor nefretler
Kıskançlık yükselirken Aden’den
Düşüyor dünyaya nirvanası fitnenin
En sonunda çaresiz ateşlere girenden
Cinayet içimizdeki Truva'dan çıkamayan şizofren
Mezopotamya bitmeyen gaddarlığın doğduğu yerdir
Bizim Yunus’dan beri ne vakitler geçmiş olsa da
Miskîn Yunus Bak! Hâlâ yine bizimdir
Yedi kıtada bilmem kaç yedi asır
Güneş aynı su aynı Ay aynı
Aynı Ay'ı gördü Şuayb'la İshak
Ay ve güneş yerinde kaybolmaksızın
Gücün yeterse kıyamete kadar yıldızlara bak
Aynaları sarsıp çatlatan senin kararsızlığın
Gorilde, kuğuda değişmez sevgi
Geçse de aradan yetmiş bin asır
Hep aynıdır, aşktan beklenen sabır
Hazer et dehrinde yaşanan aynı sevdadır hep
Şems, Mihrimah Sultan, Romeo ve Juliet
Firkatin zehrine düşen Mecnun ve Leyla
Aşklar bekaya aynalarda silüet
Açlık yamyamın çözmüş dizlerinin bağını
Aç kalınca bir sultan, bir kral, bir fukara
Kuru ekmeğe hep beraber duymuşlar özlem
Gözlerin feri kesilince açlıktan
Aynı olmuş tepeden tırnağa
Bir şehzade ile çulsuz bir hamal
Vagon vagon portakal
Finike’den dünyaya edilir servis
Ege’den mısır ve incir
Asırlardır aç olan insanlara serpilir
Erikler dallarında yedi milyara işveli yaren
Yağar göklerden tonlarca meyve
Her meridyende yine tek mühendisi gösterir evren
Çukurova’da ekmeğini pamuktan çıkaran çocuk
Nepal’de çay biçerek iner yokuşlardan
Hatemi’ye minnet etmez sahrada
Sırtında geven yüklü ihtiyar
Meclislerde kibir heykellerine
Paye vermez Ceride-i seyyare
Hepsinin adı gayret hepsinin adı izzet
Ötelerden günümüze taşınan
Şili’deki göçük de Soma’daki göçük de O’ndan
Japonya’daki papatyanın
Ne farkı var Pertek' de ki papatyalardan
Zifiri karanlık, ambardan çıkar artık adeseni
Ne arıyorsan önünde ara
Her şey O’na bir delil Musa’nın asası elinde varsa
Her yer Zikir, Tevrat ve İncil
Aynı ayna olmuş kevn
Her yer her yerlerde O’nu gösterir