Bazilika, katedral, müze
Ağladığı zamandı
Ayasofya’nın gözyaşları şelale gibi
Denizden Marmara’ya çağlarken
Huzurunda dans, bale, tango
Hem de secde izi varken sende Yavuz’un
Geçen seksen altı yıl
Böyle talihsiz vesikalarla dolu
Oysa, güzelliğine daldığında
Titremekten mihrabına elini değdiremezdi
Hicaba bürünmüş yeni bir gelin
Huzurlarına vesile ederlerdi ancak seni
Dualarla tutuşan elemli gönüller
Sana, peçesinin tülünden bakardı edep
Arz odasında süfera kabilinden
Mahcup olurdu seni bir kez gören
Bütün selatin camileri
Sultan Ahmed
Zeminini düşürürdü haşmetinden
Heybetini saklardı Nuruosmaniye
Sesi çıkmazdı tepende uçarken kelebeklerin
Bu şehre karanlıklar gelmeden önce
Sütunlarına uzanınca namahrem düşler
Hüzünlü günler yağıyordu İstanbul'a
Çit olup etrafına çökerken
Şimşek, bora, poyraz ve tufan
Pandantiflerde ağlıyordu serafim melekleri
Ağlıyordu şadırvanın
Ağlıyordu minareler…
Biz cumhuriyetle barışık şeriatın çocukları
Bekliyorduk canı gönülden
Vahiyle müzeyyen semaya
Kubbelerinin açılmasını
Kırılınca turnikeler
Karanfiller yağacaktı Asya'ya
Duygularımızın merkezi olacaktın
Geçecekti bahçenden
Başlangıç meridyeni yeniden
Kırılınca turnikeler
Kardelenler olacaktı avlunda
Pembemsi çehrene münasip
Taşlarının arasındaki yosunları
Avni’yi öğrenen çocukların
Körpe elleri ile temizleyecektik
Kırılınca turnikeler
Haykıracaktı asırlar
Itri’den, Nabi’den Levni’ye...
Yeniden hutbe
Yeniden rükû ve secde
Yeniden tekbiri segah ile
Sendeydi Genç Osman’ın yakarışı
Çırpınışı sende Abdülhamid’in
Canını hiçe sayan
Vahdeddin’in mavzeri sende
Mermerlerinde
Seferden dönen binlerce neferin
Nefes almak için serilmiş bohçası sende
Kızma bize utangaç mescid
Biz develerin sahibiydik
Boynu bükük beklerken yıllarca hepimiz
Kırıldı turnikeler
Bir cuma ansızın açtı kapılarını
Gökten inip Cebrail