Günümüz evliliklerinde, sadakatin yerini sadece romantik aşklar almış durumda. Boşanmalar hızla yayılıyor. Değerler göz ardı edilerek eşcinsellik teşvik ediliyor. Özgürlük modası oldukça yaygın. İnanç ve kültürümüze aykırı dizi ve romanlarda adeta 'aldatabilirsiniz' önerisi yapılıyor. Hatta izleyici, aldatmanın kendisi için bir hak olduğunu düşünerek, aldatmayı gerçekleştirmek için çareler bile arayabiliyor. Böylece yetişkin bireyler, eşlerini aldatma yazışmalarıyla gündem oluyor. Maalesef bu aşağlık davranış, meşrulaştırılıp normalleştiriliyor. Neticede diziler sebebiyle çiftler birbirlerinden şüphelenerek, "Acaba aldatıyor mu?" diye düşünür oluyorlar. Ne yazık ki evlilikte güven ve sadakat yoksa aile kurumu bitmiş demektir.
Hem bir kere evliliğe kuşkular girdi mi, evliliğin temeli zedelenip sarsılmış demektir. Aslında sadece roman ve diziler değil, şarkılar da aldatmayı masum göstererek seslendiriliyor. Yine minibüs, otobüs, park ve duraklarda abuk subuk hayasızlıklar sergileniyor. Ayrıca gecelik ve mevsimlik aşklar seçenek olarak sunuluyor. Ve elbise değiştirir gibi sevgililer değiştiriliyor. Hakeza zina suçunu işleyen kişiyi adeta cesaretlendirilip sadece 'çapkınlık' veya 'kaçamak' yapmış biri diye geçiştirilip basitleştiriliyor. Bunlara karşı çıkarsanız da size 'köylü' veya 'gerici' derler. Ayrıca aldatmayan erkeğin olmadığını ve evliliğin aşkı öldürdüğü belirtirler. Hakeza utanma, haya ve edep ayıplanacak hale gelinmiştir. Halbuki insanı, insan yapan bu duygulardır. Bu duygular olmasa insanı, hayvandan daha aşağılık bir varlık durumuna getirir.
Bu durumda sadece beden hazları düşünüldüğü için, kişi alımlı ve çekici görünmek için estetikle her türlü rezilliği yapacağı gibi hiçbir masraftan da çekinmez oluyor. Onun için varsa yoksa sadece hayatı, rahatı ve zevkleri önemlidir. Bu durumda dünyada zulümler olmuş, insanlık perişan halde aç ve açıkta, umurunda mı? Ardından "Bize ne Gazze'den!" deyiverirler.
Peki, bu durumda sağlıklı bir şekilde aile korunabilir mi? Korunamaz elbet. Maalesef kara bulutlar aile kurumunun üzerinde dolaşıyor. Aileyi yıkmaya yönelik bir proje olduğu aşikar. Asıl toplumları tank ve topla değil, değerlerinden uzaklaştırarak, nefsi duyguları harekete geçirip bozmakla yok edebilirsiniz. İşte toplumumuz böyle bir tuzak ve tehlikeyle karşı karşıyadır. Halbuki aile, toplumu ayakta tutan birer unsurdur. Aksi halde herkes başına buyruk alıp, kimsenin kimseye güvenmediği, hiçbir değeri olmayan, bencil ve parçalanmış toplumlar meydana gelir. Hem böyle bir toplum, devlet için de tehlike arz eder.
Ne yazık ki, günümüzde yayınlar ve yapılar, aile kurumunu zayıflatarak, zihinlere kötü düşünceler yerleştirmekle beraber, aile kurumuna adeta savaş açmış durumdadır.
İşte burada devlet yetkilileri olmak üzere aile konusunda uzman olup manen yeterliliği olan şahıslara büyük görevler düşüyor. Elbette topluma aşırı özgürlükler sunar ama manevi değerleri sunmazsanız olacağı budur.
Ancak burada bir şey unutuluyor ki, bedene ve nefse ne kadar yatırım yapılırsa yapılsın ruhun ihtiyacı unutulduğu sürece mutlu olunamaz. Hakikaten ruh adeta bas bas bağırıyor: "Mutsuzum mutsuzum!.." diye. Ama duyan var mı, yok!.. Zaten bütün bu problemler, ruh açlığının dışa yansımasıdır. Maalesef insanlık, bedeni memnun etmekle mutluluğu yanlış yerde arıyor. Çılgınca çırpınıyor ama mutlu olamıyor. Hem zaten nefsin arzuladığı istek ve arzular elde edilse bile zamanla sıradanlaşıyor. Bu kez kişi başka bir arayışta oluyor. Bu arayış bedene yönelik olduğu için yine mutlu olamıyor. Ne yazık ki, yine mutluluk yanlış yerlerde aranmış oluyor.
Hem zaten mutluluk bedenen değil, ruh ile hissedilir. Elbette bedenin ihtiyacını tamamen kesin demiyoruz. Ancak ruhun gıdası ihmal edilmeden, bedenin ihtiyacı helal dairede ölçülü verilmelidir. Şayet ruhun gıdası verilirse, bedenin ihtiyacında bazı eksiklikler olsa bile yine insanda bir memnuniyet oluşur. Çünkü bu dünyanın imtihan olduğunu, ihtiyaç ve isteklerinin karşılığını ebediyette alacağını düşünerek huzurla hayatına devam eder. Zira güçlü insan, aklını ve duygularını doğru kullanandır. Ama insanoğlu zayıf ve güçsüz olduğu için bunu ancak Allah'ın yardımı ile başarabilir.
Nitekim hayatı anlamlı yaşamak, mutluluk sebebidir. Fakat sadece bedenin istek ve arzularını yerine getirmek; insanın, ahireti hatırlatacak her türlü söz ve fiillerden uzaklaşmasına sebep olur. Bu durumda kişi, dünyada cenneti arayarak bulamayınca da bunalıma giriyor. Maalesef sanki bulunduğumuz yer cennet, herkes bu cenneti kaçırdığını düşünüyor. Halbuki burası cennet değil, imtihan dünyası... Hem nefsin sonsuz istekleri olduğu için, fani dünya bu isteklere cevap veremez. Bu nedenle nefis, bu dünyadan doymadan gider. Ayrıca insanın sonsuz isteklerinin olması, ahiretin varlığına delildir. Dolayısıyla burası doyma dünyası değil, tatma dünyasıdır. Ancak gerçek doyma, ebediyet yurdundadır.
Öte yandan dünya ve ahirete bir pencereden manen baktığımız zaman herşey net bir şekilde anlaşılmış olur. Böylece feryat figan etmemiş olup, bulunduğumuz hale razı oluruz. Evet, Allah'ın rızasını istiyoruz. Peki ya, biz Allah'tan razı mıyız? Allah'tan razı olan ve ruhunun gıdasını vermeye çalışanın nefsi, tatmin derecesine gelerek manen mutlu olur. İşte böyle bir nefis, Allah'a teslim olduğu için huzura ermiştir.
Nitekim Rabbimiz, "Ey mutmain olan nefis! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine (O'nun manevi huzuruna) dön. (Razı olduğum sâlih) kullarımın arasına katıl ve gir cennetime." diye ne güzel buyurur. Belki de ahirette bu nimetleri görünce, "Allah'ım bu nimetlerin ne kadar mükemmel! Ne kadar da görgüsüzmüşüz ki dünyevileşmeye aldanmışız!" diye bu pişmanlığı yaşamadan evvel kendimizi Rabbimize adayalım!.. Hele Allah'ı görmek yok mu, insanı kendinden geçirir.
Maalesef günümüzde insana dünyevileşme sıkça hatırlatılıyor ancak ahiret ise pek hatırlatılmıyor. Halbuki ahireti düşünmeden ve ahirete inanmadan yaşanan mutluluklar kalbî yakar. O halde insanlığı nefsin ve şeytanın tuzaklarından korunmak için sık sık ahireti hatırlatmamız gerekir. Ruhunun gıdasını vermeye çalışıp, Allah'tan razı ve Allah'ın da ondan razı olduğu kişiye ne mutlu!.. Rabbimiz bizleri böyle kullarından eylesin, amin!..