10 Nisan 1950 tarihinde Fevzi Çakmak vefat eder. O gün Mareşal’in dünyaya vedası için toplanan kalabalık tam dağılacakken polis halkın arasına dalar. Birisini karga tulumba sürüklerken Bekir Berk koşarak yanlarına gelir. “Onu bırakın, beni alın!” diye haykırır. Zaten polisler Bekir’i aramaktadır. Oracıkta tutuklanır. Karakolda yine bildik sahneler. Cop ve dipçiklerin gölgesinde ifadesi alınır. “Bize bir isim ver, seni bırakalım.” derler. Az önce arkadaşı için kendini feda eden bu gence bu teklifi yapmak açıkça hakarettir. “Kimse yapmadı bu protestoyu, ben yaptım. İşte size isim!” diye haykırır şimşek gibi sesiyle. Bir adım dahi geri attırmayı başaramayınca hapse atarlar. 22 günlük karanlık zindan hayatında bile geri adım atmayınca salıverirler. 2 Mayıs 1950.
Güneşle göz göze gelen Bekir güneşin aydınlattığı güzergâhtan, hak bildiği yolda kaldığı yerden yürümeye devam eder. Ertesi gün Komünizm'i tel'in toplantısına izin verilmesi için İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın makamına gelir. Vali, “Daha gün hapisten çıkmış birine bu izni veremem.” diyerek İçişleri Bakanlığından izin almasını ister. Fakat Bekir izni beklemeden toplantıyı yapar.
Radyocu olmak isteyen Bekir
Bekir her haliyle hakikatin savunuculuğunu yapmak ister. Hukuk Fakültesi son sınıftayken İstanbul Radyosunun açtığı spikerlik sınavına katılır. Bütün elemelerden geçtikten sonra son elemeye kalır. Kurul Necdet Gürcan lehinde karar verince spikerlik hayali gerçekleşmez. TRT’nin kendisini tercih etmemesinde, birkaç yıl önce Fevzi Çakmak hadisesi sırasında radyonun millî maneviyata aykırı yayınına karşı gençlere önderlik ederek İstanbul Radyosunun önündeki gösteriye öncülük edenlerden birisi olmasının etkili olup olmadığı net olarak tespit edilemez.
Fakat kader bir anlamda içinde ukde olarak kalan spikerlik mesleğine yıllar sonra yol verecek, Cidde radyosunda Türkçe sohbetler yapacaktır. O günlerde TRT’de spikerliğe kabul edilseydi ihtimal ki benimsemeyeceği ve hazmedemeyeceği birçok konuyu radyo vasıtasıyla yaymak zorunda kalacak; bu da onun gibi bir hakikat kahramanının yok olup gitmesine neden olacaktı…
Avukat Bekir
Bekir bütün yoğunluğuna rağmen 1951 yılında Hukuk Fakültesinden mezun olur. 15 Nisan 1952’de avukatlık cübbesini giyer. Böylece 20 yıl sürecek avukatlık görevi başlar. (1953-1973) “Ben, hakkını aramaktan aciz Anadolu insanına yardım etmek istiyorum. Avukatlığa Akşehir’de başlayacağım.” diyerek Akşehir’e gider. Maznun ve mazlumların davalarına girmeye başlar.
Necip Fazıl, “Balina Marmara’da yaşamaz. Sen iman ve küfür davalarına giren bir avukatsın. Senin yerin Akşehir değil İstanbul’dur.” diyerek ısrarla İstanbul’a dönmesini istese de bir süre daha Akşehir’de görevi sürdürür. O günlerde yedek subay olarak Balıkesir’e atanınca bir süreliğine Akşehir’den ayrılır.
Milletvekili adayı Bekir
Bekir, Saliha Ovacık ile Balıkesir Lisesinde eğitim görür. İlerleyen yıllarda Bekir İstanbul Hukuk Fakültesini, Saliha ise İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesini kazanır. Bir zaman sonra arkadaşlıklarını evlilikle süslerler. Bekir bir süre Balıkesir’de kalır. Hayli seveni vardır. 1954 yılında Millet Partisi milletvekili adaylığı teklif eder. O günlerde yedek subay olduğu için hukuken aday olması mümkün değildir. Ortak arkadaşları ve milliyetçi profesörlerin ricasıyla eşi onun yerine aday olur. Seçim kampanyasına o da katılır. Kayınpederinin iskeletini hazırladığı konuşmayla seçim meydanında binlerce Balıkesirli’ye hitap eder.