Her insanın elbette ileriye dönük belli başlı planları, gaye ve hayalleri vardır. İnsanı adeta diri tutan ve hayata bağlayan en önemli duygulardan birisi olan hayal, insanın müspet manada düşündüğü gayelerine ve hedeflerine ulaşmak için en etkili araçlardandır. Nitekim Bediüzzaman hazretleri; gaye-i hayalin bulunmadığı bir insanda, enenin ön plana çıkmasının kaçınılmaz olduğunu söylemektedir. Bununla beraber, kâinatta her veçhiyle nakş-ı azam olan insan fabrikasının pek yakında söneceğini de ifade etmektedir. Nisyan ve tenasi ile de ebedi hayatını dahi mahvedecek bir sükûta düşebileceğini bizlere hatırlatmaktadır. Belki de en önemli gaye ve hayal; bu dünyayı bir misafirhane telakki etmek, ebedi ahiretini kurtarmaya çalışmak ve bu yolda hizmet etmektir.
Benim de naçizane lise yıllarından beri süregelen ve muhtelif mânialar sebebiyle yapamadığım belki (belli ki) ebedi ahiretimi kazanmama vesile olacak böyle bir çalışma yapmayı binniyet arzu ederdim. Peki, bu çalışma aslında nedir? Bir parça izah edeyim.
Evvela: İlk olarak Risale-i Nur’un, derin manalarına dikkatle, tefekkürle dalmak suretiyle kendimize küçük hedefler belirleyerek o atmosfer içerisine girebilmek hedefimizin ilk adımıdır. Yazımızın ikinci serisinde bu kısım üzerinde ayrıntılı duracağız inşallah.
Saniyen: Malumumuz üzere bir bütünü oluşturan cüzlerdir, parçalarıdır. Cüzler anlaşılmadan ya da aşılmadan külle (bütüne) varmak oldukça zordur. Bu itibarla Risale-i Nur hakikatlerine vukufiyet sağlamanın temel esaslarından birisi de Risale-i Nur’u oluşturan temel kavramlar üzerinde bir nebze de olsa bilgi sahibi olmaktır. Bundan hareketle; satırı, paragrafı ve metni oluşturan küllün cüzleri hükmünde olan terimlere ve temel kavramlara yoğunlaşmak esas olmalıdır. Yoksa cümle içinde geçen kavramlara vukufiyet sağlanılmadığı takdirde özelden genele gitmek ve mana hâkimiyeti kurmak oldukça güçleşecektir. Ayrıca burada çok ince ve aynı zamanda çok önemli bir ayrıntıyı belirtmek isterim.
Temel kavramlar ve terimler üzerinde çalışıldığı vakit şöyle bir hataya düşmemek gerektir: Risale-i Nur’a çalışıldığı vakit yapılabilecek en bariz hatalardan birisi de anlaşılmayan kelimeleri “Lügatçeden” bakmak suretiyle mananın o olduğu üzerine kanaat getirmektir. Bu hata bizleri bir parça anlamaya iter fakat bir o kadar da manadan uzaklaştırabilir. Dolayısıyla buradaki temel ölçüt de şu olmak gerektir ki; lügate sathi bakıp -tabir-i caizse- mealine göz attıktan sonra asıl tefsirine ve kelimenin manasına nüfuz etmek olacaktır. Çünkü Risale-i Nurlar, ekseriyetle Arapça ve Osmanlıca kelimelerden teşekkül etmiştir. Arapça dilinin ise köklü ve zengin bir dil olduğu herkesçe malumdur. Bazen olur ki Arapçada bir kelimenin yetmiş manası olabilir. Nitekim Üstadımız Bediüzzaman hazretlerinin ezberlediği Kamus Sözlüğünün bir özelliği de her bir kelimenin kaç manaya geldiğini açıklayan geniş bir sözlük olmasıdır. Dolayısıyla bizler de Risale-i Nur’un kelimelerine yaklaşmamız lügat gibi sığ ifadelerle olmamalıdır. Lügatle beraber Kur’ani kavramların havsalasına dalmak ve incilere yetişmek olmalıdır. Çünkü denizin incileri derinlerdedir.
Risale-i Nur’un mana incilerine ulaşabilmek için evvela ciddi manada ihtiyaç hissederek okumak aynı zamanda okumanın yanında kelime manalarına nüfuz etmek ve hayatımıza aksettirmekle mümkün olacaktır.
Bizler de inşallah yazımızın ikinci serisinde okumanın ehemmiyeti üzerinde durmak ve okuma sırasında idrakimizi genişleten bazı tüyolar vermekle beraber devam edegelen yazılarımızda Risale-i Nur’la ilgili her ay iki ya da üç kavram üzerinden başlamak suretiyle izah etmeye çalışacağız. Bu bağlamda yazılarımızın, akademik düzeyden uzak ve yoğun olmamakla beraber bilakis sade ve bir sohbet havası içinde geçmesi hem yazar hem okuyucu arasında bir köprü kuracağı kanaatindeyim. Risale-i Nurdan gelen marifet, ilim ve feyz ile küfran-ı nimet sayılmamak şartıyla ikram-ı ilahinin izharı da bir şükür olması hasebiyle istifadelerimizi sizlerle paylaşmak bizim için bir sürur kaynağı olacaktır.
Gayret bizden, dua sizden, Tevfik Allah’tan…
Tevfik-i İlahi her daim refikimiz olsun inşallah.