Evvela şu soruları kendimize sormamız gerekir: Yaratılış itibariyle en büyük ve en mühim vazifemiz nedir? Hayatımızda bize lazım en önemli ders nedir?
Bizlere en büyük, en kudsi ve elzem olan ders, Cenab-ı Hakk’ı tanımak ve marifetinde derinleşmektir. Çünkü Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle “bütün ilimlerin padişahı, Allah’ı bilmek olan Marifetullah ilmidir”. Her bir insan için, en büyük gaye, vazife, himmet ve gayret Kelam-ı Ezeliden gelen en büyük ferman olan Kur’an-ı Hâkim’i okuyup anlamak ve ona göre yaşamak olmalıdır.
İnsan, yokluk karanlıklarından çıkarılıp vücut ve hayat sahrası olan bu âleme misafir olarak gönderilmiştir. Misafir olarak gönderilen insan, bu âleme dikkat ve tefekkürle baktığı vakit azim bir âlem, intizamlı ve mizanlı bir memleket ve mükemmel bir şehir hükmünü almış koca bir saray olduğunu görebilir ve bilebilir. İnsan, bu saray içerisinde nice sonsuz hikmet ve güzelliklerle yaratılan mahlûkatı her an müşahede edebilmektedir. Harikulade ve sanatlı yaratılan bu kâinat, kendiliğinden ya da esbap ve tabiatın eseri olmadığını bilakis her şeyi tasarrufu altında tutan, ilimle, hikmetle, iradeyle ve kudretle iş gören perde arkasında bir Zat’ın olduğunu akıl ve fikir sahibi her insana göstermektedir.
İlk insandan bu yana bütün insanlığın, en muğlak ve en zor meselesi, “Ben kimim, nereden geldim, bu dünyada işim ne, nereye gidiyorum” gibi cevapları müşkül olan sorular olmuştur. Bu dehşetli sualleri, Cenab-ı Hak, başta enbiyalar olan peygamberler(as) vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Bediüzzaman Hazretlerinden iktibasla; “Şu acip âlemin elbette bir Müdebbiri ve şu muntazam memleketin bir Maliki, şu mükemmel şehrin bir Sahibi, şu sanatlı sarayın bir Ustası vardır. Biz çalışmalıyız, O’nu tanımalıyız. Çünkü anlaşılıyor ki, bizi buraya getiren Odur. O’nu tanımazsak bize kim yardım edecek? Dillerini bilmediğimiz bu aciz mahlûklardan ne bekleyebiliriz ki? Hem bu koca memleketi bir şehir, bir saray şeklinde yapan ve baştanbaşa harikalarla dolduran ve çeşitli ziynetlerle süslendiren Zat elbette bizden ve buraya gelenlerden bir istediği vardır” hakikati elbette ki meselemizin anlaşılması açısından mühim bir manayı ifade etmektedir.
Bütün bunlarla beraber insan, bu karmakarışık ve bir o kadarda çözülmesi kolay olan bu kâinatı bir kitap gibi okuması ve bizi buraya getiren Zat’ı tanıması ve bizden ne istediğini anlaması lazımdır. Şu kâinat sahifesinde yazılan ince manaları okumak ve yaratılan her bir varlıkta Cenab-ı Hakk’ın esma ve sıfatlarının izini, özünü, yüzünü görüp hayret ve muhabbet içerisinde O’nu takdis etmek insanın en mühim vazifesidir. Bediüzzaman hazretleri ise insanın yaratılışındaki hikmet ve gayeyi tam idrak eden bir insanın, arzın halifesi, kâinatın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin sebeb-i saadeti olabileceğini ifade etmektedir.
Helaket ve felaket asrı olarak nitelendirdiğimiz bu dehşetli asrımızda en büyük dava, kulluk vazifemizin farkındalığına sahip olmak, imanımızı kuvvetlendirmek ve günahlara karşı kendimizi muhafaza etmektir. Evet, bu asırda iman dersi ve hakikat bilgisi olarak bizleri bu konularda en güzel bir şekilde aydınlatan, küfrün ve cehlin temelini çürüten, tahkiki imana bizleri ulaştıran en kuvvetli ve en kısa yol olan ve bu dehşetli zamanda beşeriyete bir rahmet-i âlem olarak gönderilen Risale-i Nur hakikatleridir.
Kur’an ve sünnet ışığında, bulunduğumuz ahir zamanda, bu asrın mizacına ve ilacına göre en birinci ve kudsi kitap Kur’an-ı Hâkim’in bir mu’cize-i maneviyesi olan RİSALE-İ NUR hakikatleridir. Çünkü Risale-i Nur, bu asırda iman hakikatlerini güneş gibi göstermekle beraber aklı ikna ve kalbi doyurmaktadır. Bundan hareketle Risale-i Nur, hem külli bir zikir, hem geniş bir fikir, hem kuvvetli bir iman dersi, hem gafletsiz bir huzur, hem yüksek bir tefekküri ibadettir. Ve en yüksek bir ders-i imani ve en derin bir hakikat-i Kur’aniyedir. İman hakikatlerinden bahsetmekle hem iman, hem ilim, hem de marifetullah, hem zikir olduğundan okunması dahi bir ibadettir.
Risale-i Nur hakikatleri, yalnız hususi bir kalbi ve vicdanı ıslah etmiyor. Ayrıca sadece bulunduğumuz asrın problemlerini değil, bin seneden beri biriken sorulara ve problemlere çözüm getirmekte ve insanları dalalet ve günahlardan muhafaza etmektedir. Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek istikbali nurlandıracak bir rahmet eseridir. Bizler de bu iman çeşmesindeki derin hakikatlere ulaşmayı ve o çeşmeden kana kana içmeyi hayatımızın temel hedefi ve gayesi edinmişiz. Cenab-ı Hak istifademizi ziyadeleştirsin inşallah…
“Oku, oku, her gün oku. Okudukça oku ki, ruhun nur-u ilahi ile parlasın. Kalbin nur-u Kur’an’la temizlensin. Aklın nur-u İslamla işlesin ve yükselsin.” (Zübeyir Gündüzalp)