Ahiretini ve Dünyasını Sevenlere Müjde!! (Anne ve Baba Hukuku)

Mehmet Fatih Beyaz

Aile hukukunun muhafaza edilmesi İslamiyet’te çok mühim meselelerden birisidir. Özellikle anne ve baba hukuku ayrı bir önem arz eder. Kur’an-ı Hâkimde birçok ayette bu manada ayetler vardır. Enam suresi 151. Ayette şöyle ifade edilir:

“Anaya babaya iyi davranın.”

Yine İsra Suresi 23. Ayette de

“Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne babaya iyilikle davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara “öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.”

24. Ayette ise;

“Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. ‘Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster’ diyerek dua et.”

Peygamberimiz (asm) ise pek çok hadislerinde bu manaya dikkat çekmiş ve önemini vurgulamıştır. Bunlardan birkaçına bakalım:

“Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasından geçer. Allah’ın gazabı da anne ve babaya asi olmakla celbedilir

(Tirmizi, Birr, 3/1899).

“Anne ve babaya iyilik etmek ömrü bereketlendirir. Hiçbir evlat, babasının hakkını ödeyemez.”

Anne-babaya asi olmak, İslamiyet’te büyük günahlardan sayılmıştır. Çünkü onlara itaat, Allah'ın rızasını kazanmanın bir yoludur.

Nüfey bin Hâris (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:

“Peygamber Efendimiz bir gün, Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Bizler de: “Evet, Ya Resûlallâh!” dedik. Resûl-i Ekrem Efendimiz: “Allah’a şirk koşmak, anne ve babaya itaatsizlik etmek!” olarak buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak!” buyurdu. Hatta bu sözünü o kadar çok tekrar etti ki, daha fazla üzülmesini istemediğimiz için, keşke sükût buyursalar da yorulmasalar, diye arzu ettik.

(Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti’zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143)

Ayetlerde ve hadislerde emredilen bunun gibi pekçok manalar, insanları dikkate ve ihtiyata sevk eder. Bediüzzaman hazretleri de Mektubat isimli eserinde anne ve baba hukuku ile ilgili pek çok mühim noktayı dile getirmiştir. Kısaca bakalım:

Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir. Ve en âli hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukàbil hürmet haklarıdır. Çünkü onlar, hayatlarını, kemâl-i lezzetle evlâtlarının hayatı için feda edip sarf ediyorlar. Öyle ise, insaniyeti sukut etmemiş ve canavara inkılâp etmemiş herbir veled, o muhterem, sadık, fedakâr dostlara hâlisâne hürmet ve samimâne hizmet ve rızalarını tahsil ve kalblerini hoşnut etmektir. (Amca ve hala, peder hükmündedir; teyze ve dayı, ana hükmündedir.)

İşte bu mübarek zatların ölümlerini istemek ve rızalarını tahsil etmemek ne kadar vicdansızlık ve ne kadar alçaklıktır? Bizler için hayatlarını feda eden peder ve validelerimizin ölümlerini istemek ne kadar çirkin bir zulüm ve vicdansızlık olduğu anlaşılır. Günümüze bakıldığı zaman bu islami terbiye ile büyümeyen fertlerin vicdanen ne kadar sükut ettiğini anlamak mümkündür. Zira günümüzde huzurevlerinde sahipsiz bir şekilde hayatlarına devam eden ihtiyar kadın ve erkekler bu konumuza ışık tutmaktadır.

Bununla beraber insanın evinde bereket direği, rahmet vesilesi ve musibetlerin def’ine sebep hürmet ettiğin peder ve validelerdir. Ekonomik kaygıların ve sıkıntıların çok şiddetli yaşandığı günümüzde bu etkeni bahane etmek suretiyle peder ve validelerini sokağa atan ve sahipsiz bırakan pek çok örneklere şahit oluyoruz. Halbuki Cenab-ı Hak, onları evimize hem bir rahmet hem de rızıkta bir bereket vesilesi olarak ihsan etmiş. Çünkü onların yüzünden gelen bereket olmasaydı insanların geçim sıkıntısı daha çok olacaktı. Bununla beraber Cenab-ı Hak, o ihtiyarelerin hürmetine eve musibet göndermez, dert ve sıkıntılardan da kurtarır. Bu hakikatin de çok örnekleri vardır.

Peygamberimizden (a.s.m) rivayet edildiğine göre:

“Beli bükülmüş ihtiyarlar olmasaydı belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti.”

(Aclûnî, Keşfü'l-hafâ, 2/230)

beyanı bu hakikatin ne derece mühim olduğunu dile getirmiştir. Buradan hareketle

"Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâvâ etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır. Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir."

(Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf)

“İşte, ey insan, aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.
اَلْجَزَاۤءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ2 sırrıyla, sen valideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define: Onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seriütteessür kalblerini rencide etmekle, خَسِرَ الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةَ3 sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahmân istersen, o Rahmân’ın vedîalarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.”

(21. Mektup)

Bu vesileyle vefat etmiş peder ve validelerimize rahmetler, hayatta olanlara sıhhat ve afiyetler dileriz. Cenab-ı Hak, hakkıyla peder ve validelerimize hizmet etmeyi ve Rabbimizin rızasını kazanmayı bizlere nasip etsin inşallah.

Dua ile.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.