Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nda terennüm ettiği "O benim milletimin yıldızıdır parlayacak / O benimdir o benim milletimindir ancak" mana Cumhuriyet hakikatıyla ifade edilebilir mi?
En basit izahla, “Halkın kendini yönetmesi" olarak anlamlandırılan sistemdir bahsettiğimiz.
Yani milleti esas alan yüzde yüz milli diyebileceğimiz bir organizasyondur murad edilen.
Millete rağmen, millete karşı millete kurulan ya da kurulacak olan bir yapıdan bahsetmiyoruzdur.
Milletin geçmişiyle bağlarını hedef alan alafranga tiynetli darbeleri de kastetmiyoruz.
"Bila kayd u şart millete" ait olduğu iddiasıyla vücud bulan bir yapılanmadır bahse konu sistem.
Milletten korunur mu hiç?
Arada bir mesela her on yılda bir tepeden müdahale edilerek şekillendirilir mi hiç?
Millet adına milleti beğenmeyip dizayn etmek değildir herhalde.
...
Bizde Cumhuriyet, "Tanzimat Fermanı"yla başlayıp "Meşrutiyet"le devam eden, tek parti ile ve çok partili süreçlerle günümüze kadar gelen büyük bir iddianın adıdır.
Gerçekleşmesi kadar sürdürülmesinin bedelini ağır biçimde ödemiş ülkenin adıdır Türkiye.
Cumhuriyet dostları ile Cumhuriyet düşmanlarının yanlış adlandırıldığı kasten karıştırıldığı ve koca bir milletin "kendi kendini yönetmek" demek olan Cumhuriyet'e güya karşı olduğu kara mizahının gerçek diye dayatıldığı süreçleri yaşamış bir ülkedir Türkiye.
...
Yönetilenlerin, yönetenlerle aynı dili konuştuğu aynı kaygıları paylaştığı aynı sevinçleri yaşadığı bir Cumhuriyete kim neden düşman olsundur ki?..
Vatandaşın ekseriyetinin kafasının içindekini tehdit görmeyen kılığını kıyafetini yasaklamayan, iradesini "sapma" yada "rövanş" saymayan, farklılıkları törpülemeyi milli güvenlik ödevi diye bellemeyen doğru ve samimi bir idare tarzı olsa gerek; Cumhuriyet...
"Öz yurdunda garip öz vatanında parya" olmamanın, "çoğunluğun azınlığa ezdirilmediği", "çobanın oyuyla profesörün oyunun bir sayıldığı", herkesin bugününden de yarınından da emin olduğu rejimin adıdır Cumhuriyet.
Cumhuriyeti koruma ve kollama adına Cumhur-u halka savaş açan "sözde cumhuriyetçiler"e karşı söylenecek çok söz var. Nitekim Meşrutiyetin ilanından ta 1960 yılına kadar hakiki manada Cumhuriyetçi olan Bediüzzaman Said Nursi de bu çarpıtmanın muhatabı olmuştu. Nesillerin imanını tahkim etmekten başka bir mesleği olmadığı halde türlü türlü hayali suçlamalarla hayatını zindanlarda ve sürgünlerde geçirmişti.
Bu sebeple, çarpıtma kampanyalarına meydan okuyordu:
"...İstibdâd-ı mutlaka “cumhuriyet” nâmı vermekle, irtidâd-ı mutlakı rejim altına almakla, sefâhet-i mutlaka “medeniyet” ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye “kanun” ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar."
(Tarihçe i Hayat...)
...
Cumhuriyetin yüzyılını geride bıraktık. İkinci yüzyıla kamil bir cumhuriyet umuduyla, lider ülke olma coşkusuyla adım atıyoruzdur. Cümle yanlışlardan ders çıkarmış, iç barışı sağlamış, son siyasi tabirle "iç cepheyi tahkim etmiş" bir Türkiye Cumhuriyeti var önümüzde...
Işıl ışıl parlıyor.
Parlayacak da...
Zira;
"O benim milletimin yıldızıdır parlayacak... "