Mevsim yaz ortası ve burada her yer kaynıyor. Daha iki ay önce güneş görünce sevinenler, şimdi güneşten kaçıyor. Yağmurlu havalarda ıslanmamak için şemsiye kullanan insanlar şimdi hararetten kurumamak için kafa-kola, bol bol su döküyorlar.
Havaya göre havalara giriyor insanlar. Dün şekva ettiğini bugün arar oluyorlar. Bulunca da çabuk sıkılıp yeni isteklerde bulunuyorlar.
...
Abdulhak Hamit'in "Bu millet söylemez ama söylenir" sözünü tekrarlıyorum bu ara.
Hakikaten söylenme hastalığına tutulmuş gibidir çağın insanı.
Teknoloji geliştikçe ihtiyaçları artan, ihtiyaçları karşılandıkça daha çok muhtaç olan; ama yetinmeyen, ama doymayan, ama "yeter" demeyen mızmızcı bir tavır ortalaması var.
Her çözüme bir problem üreten çağın fasid anlayışı, insanları daha çok şımarmaya, daha çok bencilleşmeye ve daha çok azgınlaşmaya itiyor.
İnsanlar görünmez ve anlaşılmaz sebeplerden yada hastalıklardan müzdaripler. Hiçbir derdi olmazsa dertsizlikten canı sıkılan ve bu yüzden kuyu kazmayı, karışıklık çıkarmayı ve saçmasapan talepleri gündem yapmayı alışlanlık edinen tuhafmeşrep kimseler görüyorüz sıklıkla.
...
Çocukluğunu gençliğini daha çok çalışmak, daha iyi bir gelecek oluşturmak için hoyratça kullananları mı dersin. O sınav senin, bu sınav benim deyip yaşı kırka-elliye devirdikten sonra hayalkırıklığı yaşayanları mı dersin?..
Hayatı kazanmak için önce sağlıklarını feda edenler, zenginleşirler. Ancak zenginlik günlerini sağlık problemleriyle uğraşarak geçirmek zorundadırlar çoğu kez.
...
Dünya sevdiklerini böyle acımasızca ortada bırakır işte...
Hayat, aynı çizgide devam etmez ve her yeni gün eski günden bağımsızdır. Dünün iştahı, iştiyakı yada enerjisi büyük ölçüde dünde kalmıştır.
Dün erişilmezlikler yüzünden kavuşamadığınız doya doya harcayamadığınız ömrünüz şimdi zorunlu engellerle karşınızda durmaktadır.
O yüzden derler ya; servet-sermaye ayrı bir şeydir; nasip-rızık ise apayrı bir şeydir...
...
Şimdi mesela "Hayattan muradını alamayanlar" diye bir dernek olsa ya da hareket falan...
Eminiz ki, altmışa merdiven dayayan her üç kişiden biri bu dertten muzdarip olarak gönüllü üye olur. En büyük toplumsal hareket, en yaygın ve rasyonel çıkış yapan organizasyon olur.
Ama asıl mesele bu gerçekliği kaç kişi kendisiyle konuşmuştur.
Kaç kişi kendini kandırmak yerine anlamaya çalışmıştır.
Vakıa şu ki; çağın insanının o kadar meşguliyeti çoktur ki; kendine ayıracak fazla zamanı yoktur.
...
Bütün bunları söylerken ben de mi "söylenme" moduna giriyorum. Ne yapalım ben de herkes gibi dünyalı, herkes gibi ölümlüyümdür.
Herkes gibi; cennet gibi hayat talebinde bulunan ama bunun için birkaç dakikasını ayıramayacak kadar gayriciddi bir nefs-i emmare taşıyorumdur.
Allah bize, size, hepimize; hayatı ciddi yaşamayı, olupbiteni ciddiyetle izlemeyi, anlamayı ve anlamlandırmayı nasip etsin...