Kararsız havalara lütfen dikkat edelim.
Şubat ayının son günlerini yaşıyoruz. Önümüzde kazasız-belasız atlatabilirsek koca bir Mart ayı var. Mart deyip geçmeyin. Öyle bir cenderedir ki, ister düşen cemrelere bakıp tedbirsiz davran üşüt, ister yaz faslını hatırlatan sıcak saatlerle müşerref ol.
Bu zaman, "kapıdan baktıran" ve çaresiz kalınca "kazma kürek yaktıran" öngörülemez takvimlerdir.
Hastalıkların en çok arttığı salgınların tam salgın oldukları ara dönemlerdir. Çünkü ne sıcakta karar var, ne tam soğukta.
Pencereden güneşe bakıp ince giyiniyor ama biraz sonra gelecek olan tersine bir havaya yakalanıyoruzdur çoğu kez.
İnsanoğlu acele karar veriyor ve acele yanılıyor her zamanki gibi.
Oysa bizi uyaran onca bilgece cümleler, tekrarlaya-durduğumuz aforizmalar vardır.
Hani derler ya...
Eskiler çok şey söylemişler. Ardından gelenlere bir şey bırakmamışlar.
Mesela...
Şu altı şeye güvenme;
- Şems-i Şita (Kış güneşi)
- Sükunet-i Derya (Denizin durgunluğu)
- İltifat-ı Ümera (Yöneticilerin iltifatı)
- Tebessüm-ü Nisa (Kadının gülümsemesi)
- Nasihat-ı A'da (Düşmanın nasihatı)
- Gaz-ı Cuma (Cuma günleri -haftasonuna giderken- verilen sözler yada müjdeler)
...
Gerek ferdi hayatımızda gerek ailede yaşadığımız süreçler bu karambolu yaşatmaktadır. Keza ülkemizdeki güncel meseleler de İslam dünyasında yaşanan hadiseler de ve dünyanın seyri de bu minvalde değerlendirilebilir.
Üzülünce karalar bağlıyoruz ümitlenince de tez gevşiyoruz.
Oysa henüz Şubat ayını bitirmedik. Mart'ı da atlatamadık.
Bu Nisan Mayıs rehavetleri ne ola?..
Evet, dünyayı işgal eden maddeci tabiatperest inkar-ı uluhiyet ideolojisi çöktü.
İslam ülkeleri şeklen bir sürü devlet olarak yapılandı bir araya geldi.
Güzel gelişmeler, iyi temenniler, hayırlı maksatlar görüldü-dillendi.
Ülkemizde katı yasaklar dönemi bitti, devlet ile millet arasındaki jakoben barikatlar kalktı. Milli irade tecelli etti. Darbe dönemleri bitti. Dine hizmet edenlerin önündeki engeller kalktı. Her şey normale döndü gibi.
Ancak, vazife bitmedi. Münbit şartlarda serdedilecek çalışmalar daha da ehemmiyet arz ediyor.
Zihinlerde kargaşa devam ediyor. Eski cebri akımların enfeksiyonları hala okumuşları yöneticileri zehirlemeye devam ediyor. Virüsler cebren değil ama uygun ortam buluyor olacak ki bünyeyi tehdit etmeye devam ediyor.
Biz zor dönemlerde iş yapmayı iyi bildik ama rahat dönemde konforlu şartlarda iş yapma sanatını ortaya koyamıyoruz sanki.
Rehavet, vazifeyi havalecilik ve emeksiz mükafat beklentisi bizi fena halde tersköşe ediyor gibi.
Sanıyoruz ki, bundan sonra her şey kendiliğinden olacak.
Oysa kendiliğinden olan hiçbir şey yok.
Asıl şimdi insana hizmet vaktidir. Zaferi hak etmiş gibi, nefisleri seferden alıkoyma zamanı değildir.
...
Küresel güçlerin deccalist zalimlikleriyle Ortadoğu'da küstahça sergilediledikleri hunharlıklar devam ediyor. Filistin'in Gazze ve Refah'taki vahşetleri-katliamları en şiddetli biçimde sürüyor.
Koca İslam alemi, onca devletleriyle, birlikleriyle ve sayısal güçleriyle hiçbir engelleyici tavrı ortaya koyamıyorlar. Yürüyüşlerden kınamalardan ve sert bildirilerden sonra süreci izlemekten ve günübirlik tepki vermekten öteye bir iş görmüyorlar.
Elbette Kader-i İlahiden ümitsiz değiliz. Az çok gayret gösteren devletlülerimizin ve hamiyetkar Müslümanların yardımlarını çabalarını yok sayacak değiliz.
İnsanlık vicdanın olup biten her şeyi kaydettiğini ve zalimlere her an patlayabileceği ümidini de taşıyoruz.
Ama biz yok muyuz biz; kronik vakayız.
Az bir emekle çok şeyin olacağını sanır ve hemen sebebsizce beklentilerin üstüne yatarız.
Halimiz-ahvalimiz Şubat'ın son günlerini yaşarken Mayıs'ın ortasındaymış gibi sergilediğimiz rahatlıklarımız.
Ve bu haletimiz belki de felaketimiz oluyor.
...
Oysa sıkı giyinmeye devam etmeliyizdir. Tedarikli olmalıyızdır. Bir taraftan yeni mevsime uygun kombinasyonlar yaparken, diğer taraftan da mevcut gerçekliğin de gereklerini yapmalıyızdır.
Kış güneşine aldanmak, bizi zatürre edebilir maazallah...