10 Şubat 2024 tarihinde Batman'da çok mühim bir hadise oldu. Ömrünü imana Kuran'a vakfeden Hacı Mehmet Uçar Ağabey, dar-ı fenâdan, dar-ı Bekâya göçtü.
Bir süredir hastalıklarla çektiği çileler nihayet buldu.
Hacı Mehmet Uçar Ağabey, hayatıyla, “Kimin himmeti milleti ise, tek başına bir millettir" sözüne masadak olmuş bir insandı.
1960'lı yıllarda Hacı Mirza Demir ve Hacı Said Dolgun abilerle başlattığı nurani gayretleri günümüze kadar genişleyerek geldi.
Kaç bin insana dokundu, kaç bin insanın gerek maddi gerekse de manevi sıkıntısını giderdi, bilemiyoruz.
Bildiğimiz o kendisi için yaşamadı; inandığı hakikatlerin neşv ü nemâsı için yaşadı.
Temiz, şık ama mütevazı giyinirdi. Az konuşurdu. Daha çok konuşturmayı severdi.
Onun eline kitap alıp ders anlattığını göremezdiniz; ama onun olduğu yerde mutlaka bu faaliyetler olurdu. Okutmayı konuşturmayı ve buna vesile olmayı çok severdi.
Kızdığını bağırdığını ya da alındığını göremezdiniz. Mütevazıydı, şefkatliydi ve sürekli mütebessim idi.
Ama vazife başında iken de çok ciddiydi. El çantasında bir dünya vardı. Küçük kitaplar not defteri ve kalemden oluşan zengin bir dünya.
Eskiden kalma bir alışkanlığı vardı. Risaleden bazı kısımları ajandasına elle yazar ve kitaplarla tanışmayanlara bu notları okurdu evvela.
Hacı Mehmet Abiyi Batman'da herkes bilir ve saygı gösterirdi. Fikrine-zikrine katılmayanlar dahi ona saygı duyarlardı. Allah vergisi bir hususi karizması vardı. Kibar tavrı ve beyefendi kişiliği muhatabını etkiliyordu.
Şirkette çalıştığı yıllarda ortaya koyduğu dürüst kişiliği herkesin dilindeydi.
Mütevazı evi, medrese olmadığı yıllarda fiili olarak bu işin merkeziydi. Batman'a gelenlerin ağırlandığı bir dergah gibiydi.
Hacı Abi çok varlıklı bir insan değildi ama eli de gönlü gibi açıktı. Misafire her zaman kucak açardı.
...
Hacı Mehmet Abinin benim hayatımdaki yeri ise çok özeldir. Liseyi bitirdikten sonra gazeteciliğe merakım başlamıştı. Amatör olarak haber yazıyor resim çekiyor ve gazeteye gönderiyordum. Gazetede de boy boy yayınlanıyordu o zaman.
Hacı Abi o sırada gazete bürosuna bakmaya başlamıştı. Bir gün bana dedi ki;
"Maruf kardeş bu resimlerin masrafı posta masrafını nasıl karşılıyorsun?"
Ben de kendim karşıladığımı söyledim. Bana "Bundan sonra masrafları bana getir" dedi. Sonra baktı ki elle yazıyorum, nereden bulduysa bana bir daktilo da ayarladı. Hayatımda ilk kez daktilo sahibi olmuştum. O zamanlar daktilo lüks bir araçtı. Daktilo olunca kendimi borçlu hissedip daha çok yazdım.
Nitekim İstanbul'a gidip gazetede çalışmak da nasip oldu. O zaman da bu düşüncemi kendisine anlattım.
"Dur bir dakika" deyip gazete müdürünü aradı, alacağım ücreti ve kalacağım yeri netleştirdi, ondan sonra izin verdi.
Bana kalsaydı o günkü heyecanımla rastgele gidecek kim bilir ne hayal kırıklıkları yaşayacaktım. Allah ondan razı olsun ki beni bana bırakmamıştı.
...
Esasen ailesi ve kardeşleri de hep müstesna insanlardır. Hepsi fıtraten ehl-i hizmet insanlardı. Kardeşleri rahmetli Ahmet Abi ve -Allah sıhhatli ömürler versin kendisine- Şehmus Abi fedakar insanlar idi.
Kezâ Hacı Abinin merhum eşi ve çocukları da hanımlar hizmetinde çok sebat ettiler. Oğulları Eşref, Ekrem ve Abdunnur da babalarına layık bir evlat olma gayretini hep sürdüregeldiler.
Hacı Mehmet Abi, hem ailede hem bulunduğu her mahalde malayani meşgalelerde asla bulunmaz tüm nazar ve dikkatleri nura medreseye ve ubudiyete tevcih ederdi. Fevkalade ciddiyeti insanı etkiliyor ve o noktada sevk ve idare ediyordu adeta.
...
Son yıllarını hastalıklarla geçirdi. Kendisini ziyarete gelenlere hep uhuvvet ve tesanüd tavsiyesinde bulundu. Nurani muhabbetler olunca acılarını unutuyordu adeta. Son ana kadar hep şakir idi.
Tam 92 yıl şerefli ve bereketli bir hayat sürdü. Kimseyi incitmedi. Kimseye yük olmadı. Hep yardımcı oldu; hep yük aldı. Latifeleri hem güldürüyor hem de ders veriyordu. Ama asla kırıcı değildi.
Ses tonu bile insanlara huzur ve güven veriyordu.
Ömür defterini güzelliklerle doldurup gitti Hacı Mehmet Abi. Kabri nur ruhu şad mekanı Cennet olsun. Ailesine sabr-ı cemil niyaz ederim.