Son yazımızda televizyon dizilerinin milli değerlerimize ve özellikle aile kurumuna yönelik düşmanca tavrından bahsetmeye çalıştık.
Sadece diziler mi rezalet?..
Gündüz yayınlarındaki sinsi kalkışmalar dizilerden aşağı kalmıyor.
Toplumda yaşanan en uç, en rezil, en şerefsiz olayları, cımbızla arayıp bulan televizyoncular, anlaşılması güç iştihayla bir pazarlıyor, bir pazarlıyor ki...
Anlayabilene aşkolsun.
Evli olduğu halde evini terk edenleri mi dersin?...
Çocuklarını kötü yollara düşürenleri mi?...
Brezilya dizilerini dahi sollayan iğrenç ilişki trafiklerini mi?..
İşin sonu her seferinde karamsarlığa, güvensizliğe ve aile karşıtı önermelere vardırılıyor ustaca.
Çocukların anne - babalık testlerine kadar varan namus telakkisini aşındırma seansları sık sık tekrarlanıyor.
Ahlak ve namus hassasiyetini çoktan terketmiş konukların pişkinleriyle ve programcıların sözde şaşkınlıklarıyla milli kalelerimizin altı oyuluyor.
Her infial, her suistimal önce ihtimale evriliyor sonra âlelâdelleştiriliyor şeytanca.
Her izleyen her gün izleye izleye önce kınıyor sonra yine kınıyor.
Sonra...
Herkes alışıyor, her şeyi normal görmeye başlıyor.
Ve hayat devam ediyor...
...
Yayınlandıkları saat itibariyle, en çok ev kadınlarına hitap eden bu yayınlar, hassasiyetleri zirüzeber ediyor maalesef.
Hele o jüri pozisyonunda programlara sürekli katılan kadrolu yorumcuların çokbilmişlikleri yok mu?..
Neresinden tutarsanız tutun, nesillerin ar, edep kazanımları kötü uç örnekler üzerinden kıyım kıyım kıyılıyor?
Başarılı yapımlar mı?
Reytinglere göre başarılı. Ama sorulması gereken soru;
Bu başarı kime ve neye hizmet ediyor?
Yayıncılara bir çift söyleme vakti gelmedi mi hâlâ?..
Efendim gerçek değil mi?
Gerçektir muhtemelen. Toplumda daha beter hadiseler de vuku buluyor.
Ama buna mukabil her gün yüzbinlerce örnek alınası fedakarlıklar, başarı öyküleri ya da kahramanlıklar da yaşanıyor.
Dünya sizin anlattığınız bu rezilliklerden ibaret olsa kokuşmaktan yaşanmaz hale gelirdi.
Allah'a çok şükür ki, toplumun kahir ekserisi programlarınıza malzeme veren iğrençliklerle iç içe değildir.
Ama insanların merak duygusunu işleterek, işi, "arkası yarın" a dönüştürerek, az maliyetle çok gürültülü yayınlar yapıyorsunuz.
Vakıa izleniyorsunuz, kazanıyorsunuz ve safi zihinleri işgal etmeye devam ediyorsunuz.
Adım adım toplumu yozlaştırma görevini ifâ ediyorsunuz.
En az deprem kadar, sel kadar, hatta bir savaş kadar zarar veriyorsunuz toplumun moral cephesine.
Yazık değil mi?..
...
Televizyon yayınlarını denetlemekle yükümlü resmi ve gayriresmî kişi ve kurumların, maddi olgular kadar manevi ve moral değerleri gözetme görevi vardır.
İnsan da toplum da sadece et ve kemikten ibaret değildir.
Bizi biz yapan ve her şartta ayakta tutan cevherlerimizin böylesi ucuzcu yollarla aşındırılmasına müsaade etmemelisiniz; etmemeliyiz.
Ancak bunun için toplum olarak şuur ve farkındalık kalibremizin yüksek olması gerekiyor.
Hülasa, işimiz kolay değil...