Eski hal muhal...

Maruf Özülkü

90'lı yılların sonunda sosyal demokrat çevrenin severek okuduğu bir şair ve hikayeci bir kalemle tanışıklığım vardı. Kendisiyle rahat sohbet ederdik. İkimiz de bundan keyif alırdık.

Bir gün bu başarılı kalemin hala daktiloyla yazdığını hala bilgisayara terfi edemediğini farkettim. Kendisine 'Neden bilgisayar kullanmadığı'nı sordum. Bilgisayarın büyük kolaylıklar getirdiğini anlatmaya çalıştım.

Bana dedi ki;

"-Hayır ben yazdığım her harfe dokunmak tetiğe basar gibi basmak istiyorum. Sıcaklığını hissetmek istiyorum."

"Bırak azizim" dedim "Bunun Türkçe karşılığı bilgisayar kullanmadım alışık değilim. Yani kullanmayı bilmiyorum de..."

Yıllar sonra gördüm ki bu kalem erbabı ev bilgisayarı dizüstü ve el bilgisayarları kullanıyormuş.

Nereden mi çıkardım?..

Biyografilerde artık bu tür fotolar paylaşıyordu artık.

Akla hayale gelen cümlelerin en hızlı en temiz redakte edilebilir en rahat düzenlenebilir ortamı olan bilgisayara öylesine alışmıştır ki, o eski çakaralmaz daktiloları önüne koysan artık iki satır yazamaz, yazsa da her iki kelimede bol bol "xxxxx" tashihleri yapar herhalde.

...

Ferdî ve ictimaî hayatımızın her sürecine baktığımızda alet ve edevatın yanı sıra; bakışların, değerlendirmelerin ve algılama biçimlerinin de hızla değiştiğini görürüz.

Her hadise bize bir şey öğretir.

Her kaybediş bize yeni şeyler kazandırır.

Her darbe her örselenme dünyamıza yeni yaklaşımlar ilave eder.

Çağın gerisinde kalma günceli okuyamama dünkü günün nazarıyla bugünü anlama çabası bizi ileriye taşımaz.

Dünü talep etmede ısrar edersek dün zaten geldi geçti; bugünü de heba ederiz.

Yarına ise çok geç kalırız...

...

Yahya Kemal Beyatlı, "Kökü mazide olan bir atiyim" der. Mehmet Akif Ersoy ise, "Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar/Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?" diye uyarır.

Elbette dünü meselenin aslını esasını öğrenmek için okuyalım anlayalım hatta analizler yapalım. Ama bi-zahmet bugüne de bir teşerrüf edelim. Dün de kalmayalım. Mevlana gibi diyelim;

"Her şey dünle beraber gitti cancağızım. Artık yeni şeyler söylemek lazım..."

...

Bu her alanda böyledir...

Z kuşağı dedikleri yeni nesille aynı dili konuşamazsak kendileriyle gönül köprüsünü nasıl kuracağız?

Toplumun sevinçlerinden ürkersek, endişelerinden endişe duymazsak, sabahına akşam, akşamına sabah dersek; o toplumla nasıl bir iletişim kuracağız?

Dünyada olup bitenleri doğru okumak yerine kafamızın bir köşesinde kalmış güncellenmemiş parametrelerle özet yorumlayıp isim ve resimlerle kestirip atarsak ne olacaktır halimiz?

Oysa hayatın kendisi hariktir. Hiçbir şey yerinde durmuyor. Sular büyük sulara dökülüyor.

Doğru okuma doğru yorumlama ve teraküm etmiş krizleri doğrunun kaynağından çözme fırsatı vaktidir.

İşte bu yüzden bir kez daha Bediüzzaman'ın uyarısını hatırlıyoruz;

Eski hal muhal; Ya yeni hal, ya izmihlal..."

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.