Televizyon sinema ve müzikallerle ilgili olumsuzlukların temelinde milletle kavga etme inadı vardır. Tanzimatla başlayan sözde ıslahatçılığın ve ardından süregelen jakobenist reflekslerin temel argümanı milleti değiştirme - dönüştürme iddiasıdır.
Kültür sanat da bu anlama bağışlanmış bir alandır.
Kadro hareketi denilen entelijansiyanın kültürel değişim çabaları halktan çok bu sektörde iş tutanları etkilemiştir.
Tiyatrocusundan müzikalcisine senaristinden aktörüne kadar her art-ist karakter, bu psikolojik çerçevenin baskısında varlığını sürdürmüştür. Aradan onca yıllar geçmesine rağmen ülkede bir dünya değişim dönüşüm yaşanmasına rağmen bu alan mensuplarının karşıtlık taassubu ve kapalı cemaat hali devam ediyor.
Aksine sayabileceğimiz isimler ve çabalar maalesef iki elin parmağı kadardır ancak.
Bu iddiayı örneklendirmek gerekirse iki yapımdan söz etmek isterim.
Lüküs Hayat opereti ve Hababam Sınıfı seri filmleri...
Niye bu iki örnek derseniz onu da kısaca anlatayım:
Lüküs Hayat, 1933 yılında yani, Cumhuriyet'in onuncu yılında ilkin sunulmuş bir yapım. Sözlerini Ekrem Reşit Rey ile Nazım Hikmet kaleme almış.
Konforlu hayatı ballandıra ballandıra anlatan bir içerik. Çalışma, üretme değil, sınıf mücadelesini bilinçlere dinamitleyen sözlerden oluşuyor.
Bakın aşk ile vecd ile defalarca sahnelerde okunan ve izleyicilere terapi gibi seansı gibi yıllarca öğretilen o sözleri hatırlayalım:
"Şişli'de bir apartman
Yoksa eğer halin yaman
Nikel-kübik mobilyalar
Duvarda yağlı boyalarİki tane otomobil
Biri açık biri değil
Aşçı uşak hizmetçiler
Dolu mutfak, dolu kilerHanım gider sen gidersin
Gündüzleri çaydan çaya
Gece olur davetlisin
Ya dineye ya baloyaHey
Lüküs hayat, lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat
Ne ömür şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayatYaz gelince adadasın
Mayo giymiş kumlardasın
Etrafında güzel kızlar
Canın çeker burnun sızlarHanım motorla dolaşır
Hanım serbest kim karışır
Takarsın şeyleri bazı
Dünya böyle sen ol razıSen de kendi hesabına
Topla akşam etrafına
Sarıları esmerleri
Kır şampanya kadehleriHey
Lüküs hayat lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat
Ne ömür şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayatLüküs hayat lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat
Ne ömür şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayat
Yoktur eşin lüküs hayat
Yoktur eşin lüküs hayat."
Lüküs Hayat güzellemelerinin bir sonucu, eleştirisi ya da sağlaması yok maalesef. Özendirme, azdırma tüketme arzusunu medeniyet fantazileriyle kamçılama sinsilikleri nakaratlarla pekiştiriliyor:
"Lüküs hayat lüküs hayat
Bak keyfine yan gel de yat."
...
Hababam Sınıfı, Rıfat Ilgaz'ın yazdığı eser. Mizah yönü ağır basan bir sinema serisi oldu. Hababam Sınıfı serilerinin belli başlı isimleri ise şöyle:
- Hababam Sınıfı Merhaba,
- Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı,
- Hababam Sınıfı Uyanıyor,
- Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor,
- Hababam Sınıfı Tatilde,
- Hababam Sınıfı Güle güle
- Hababam Sınıfı Askerde.
Peki ne öğretiyordu Hababam filmleri? İzleyiciye vermek istediği mesaj ne idi?
Tamam işin güldürü kısmı harikaydı. Hikaye örgüsü, karakterler, diyaloglar ve sinema teknikleri başarılıydı.
Ama bir şey anlatıyordu ısrarla; milli olan, kadim olan, köklü olan her şey acımasızca hedef gösteriliyordu. Tertip, düzen, kural, kaide tiye alınıyordu.
Boş, amaçsız, kültürsüz ve köksüz bir gençlik yüceltiliyordu. Her kabahat sevimli ve affedilebilirdi. Ama sorumluluk, ama tarihi muktesebat, ama çalışkanlık yerin dibine sokuluyordu her karede.
Öğrettiği iki şey kalıyordu geriye.
"Okul dört duvar ve sıralardan ibaret değil" diyalogu ve her haltı yiyen öğrencilerin bir tek, "Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi"ni ezbere okuma titizliği oluyordu. Bu o yıllarda sanat kurumlarını denetleyen sansür kurullarına verilen bir kültürel rüşvete benziyordu daha çok.
...
Lüküs Hayat'la hedef kitleyi tüketim canavarlığına, Hababam Sınıfı serileriyle de "özgürlük" adına gençliği başıboşluğa anarşizme ve ilkesizliğe yönelttiler.
Bir tek bu iki yapım mı? Elbette hayır.
Bütün yapımlar ya "lüküs"çü damarı işletip insanları azdırdı-durdu ya da "Hababam"cı söylemlerle yoldan çıkardı.
Bu iki uçta sergilenen savrulmalar, çığırtkanlıklar, kampanya kampanya bugünlere kadar geldi.
Arızadan başka, hasardan başka geriye ne bıraktı bu yayın anlayışları.
Ve bu durdurulamaz bir alışkanlık mı?
Kültürde, sanatta, sinema ve televizyonda buna karşın varlık gösteren mütevazi çabaların hakettiği değeri görmesi dileğini de ekleyerek, sözü noktalayalım.