Divan şairlerimizin çok ilgi gösterdikleri konulardan biridir hikemiyat. Belli bir olgunluğa, hayat tecrübesine ulaşan şair, bunu diğer insanlarla paylaşmak ister; düşünce yönü ağır basan mısralar terennüm eder. Aşağıda aynı zamanda hattat da olan Cevrî’nin hikemî bir gazelini paylaşıp şairin inancının penceresinden feleğe ve hadiselere bakışını vermeye gayret edeceğiz. Aslında her insanın ders alabileceği bir gazeldir bu:
Çarhın ahvâlin bilen zevk ü melâli bir görür
Zevk ü gam kaydında olmaz cümle hâli bir görür
“Feleğin hâlini bilen, zevk ve kederi bir görür. Zevk ve üzüntü derdine düşmez; her iki hâli de bir görür.”
Cevrî, yukarıdaki beyitte dünyanın hâlini tefekkür ederek insan hayatında gam ve sevinç arasında aslında bir fark olmadığı düşüncesine varmış. Felek döner, sevinç ve üzüntü günleri de sürekli değildir, durmadan yer değiştirir, birbirini takip eder. Kimi zaman bir üzüm tanesi yedirse, arkasından birkaç tokat vurur. Bunu böyle anlayan, elbette zevk ve üzüntü kaydında, tasasında olmaz. Madem O’ndan gelmiştir, der, rıza ve safa ile kabul eder. Bu düşünceyi Erzurumlu İbrahim Hakkı,
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler
mısralarıyla ölümsüzleştirmiştir. Vücut, Mûcid’indir. O, mülkünde istediği gibi tasarruf eder, sevindirir ya da üzer. Dünyaya ibret penceresinden bakan da böyle görür. Kadere rıza gösterir, gereksiz hırslarla orya buraya saldırarak zevk peşine düşmez, keyif endişesine kapılmaz.
Çünki isti’dâd-ı rıf’at ârife besdür hüner
Ol sebebden sadr ile saff-ı ni’âli bir görür
“İrfan sahibine yükselme kabiliyeti olarak hüner yeter; bu sebeple o, baş köşe ile ayakkabıların sırasını bir görür.”
İrfan sahibi bir insan için en önemli vasıf, hünerdir. Bu onun yükselmesi için yeterlidir. Bu yüzden gittiği mecliste ha baş köşede oturmuş, ha ayak ucunda, fark etmez. Ona hüner yeter. Hüner ise Hak vergisidir. Söz konusu arif olduğuna göre bu hüner “irfan”dır. İrfan en büyük yüceliktir.
Aybdan ârî olup kesb-i hüner kılsam dime
Bed-nazardır çarh noksân u kemâli bir görür
“Ayıpsız olup hüner kazansam deme, felek (zamane) kötü nazarlıdır, onun yanında “kemal” ve “noksan” birdir.
Bu beyitte şair, hırsla kemal peşinde koşup noksansızlık istemenin de uygun olmadığı görüşünü dile getiriyor. Çünkü zamane ehli ikisini de bir görür. Üstelik insanın noksansız, ayıpsız olması mümkün değildir. En büyük kemal, eksikliğinin farkında olmaktır. Kişi, kusurunu bilirse, kemal yolunda demektir.
Bezm-i âlemde o rind-i lâ’übâlidir gönül
Sâgar-ı zerrîn ile köhne sifâli bir görür
“Gönül, dünya meclisinde altın kadehle, eski çanağı bir tutan lâübâli rinddir.”
Rind, eski şiirimizin önemli ve de olumlu, makbul tiplerindendir. Gösterişe, alayişe, nümayişe değer vermeyen ariftir; kemal ehlidir. Eşyanın zahirini geçmiş, özüne ulaşmıştır. Böyle bir insan için altın kadehle toprak çanağın farkı yoktur. Şair, gösterişin zavallılığını vurgulamak istiyor. Önemli olan kap değil, onun içindekidir. Kap, içindekinin değerini artırmaz veya eksiltmez. Kâmil insan, bu sebeple kabın neden yapıldığıyla ilgilenmez.
Güft u gûdan fâriğ ol Cevrî ki çarh-ı nâ-temîz
Zâğlarla tûtî-i şîrîn-makâli bir görür
“Ey Cevrî, dedikodudan uzak dur, bu iyiyi kötüden ayıramayan felek, papağanla kargayı bir sayar, bunların arasında fark gözetmez.”
Şairler, hassasiyetleri gereği zamandan hep şikâyet eder, kıymetlerinin bilinmediğinden yakınırlar. Bu beyitte de benzeri bir durum var.
Cevrî, kendisini şairliğinden dolayı tuti(papağan)ye benzetiyor. Ancak bir şikâyeti var: Felek ona gereken değeri vermemiş, insanlar onu anlamamış; onu bulunması gereken konuma getirmemiştir. Bu sözün şairane bir yakınma olabileceğini de göz ardı etmemeli. Bu söz genel olarak isabetlidir. Yabana atılacak cinsten değildir. Kimi biraz konuşturacak olsan hemen değer bilmezlikten yakınır…