Allah’ı tanıtan önemli öğretmenlerden biri de büyük bir kitap olarak insanların önüne serilen kâinat kitabı veya başka bir isimlendirme ile tabiattır. İnsanların kimi zaman ülfet ya da gafletle her şeyi isnat ettiği tabiat Allah’ın kanunlarından biri oysa. Kendi başına bir kudrete, bir iradeye sahip olmayan mahlukat bütünü… İbret ve ders için gözler önünde açılan muhteşem sergi ya da kitap… Her varlık kendini var edene hamd ve senasını sunan bir şiir, bir kaside olarak “beni oku, güzelliğimin arkasındaki esmayı gör” diye terennüm eder.
O’nun izni olmadan bir yaprağın kımıldamayacağını bazen unutur, “bahar oldu”, “çiçekler açtı”, “yağmur yağdı” deriz de bunların mecaz olduğunu, aslında bir kudret eliyle var edildiklerini akla getirmeyiz. Oysa bütün olanların arkasında, bir kast ve irade vardır; biz unutsak, ihmal etsek bile. Bediüzzaman’ın dilimize yeniden kazandırdığı bir terime sözü getirmek istiyorum: Mana-yı harfi. Eşyaya yaratıcısı adına bakmak, eserin arkasında eseri yaratanı, nakışta nakkaşı görmek ve bilmek. Bu yazıda Yunus’tan başlayarak şairlerimizin bu kavramı nasıl içselleştirdiklerini görmeye çalışacağız. Türk şiirinde etkisi çağları aşıp gelen Yunus Emre baktığı her şeyde Allah’ı gördüğünü, bu yüzden her sözünde onu anlattığını dile getirirken mana-yı harfinin güzel bir örneğini sunar. Yunus, ülfet perdesini sıyırarak eserden müessire uruç eder, yükselirken bir kul olarak en büyük “av”ının bu tefekkür sonucu ulaştığı marifet bilinci olduğunu ifade eder:
Baksam seni görür gözüm söylerisem sensin sözüm
Seni gözetmekden dahı yigrek şikârum yok durur (Yunus)
Mana-yı harfiyle bakınca her bir çiçeğin O’nu sena ettiği, övdüğü, her kuşun aslında güzel ötüşüyle O’nu andığını görür koca Yunus:
Her bir çiçek bin nâzıla öger Hakk'ı niyâzıla
Her murgı hoş âvâzıla ol pâdişâhı zikreder
İnsan, gaflete düşmeden tabiata bakarsa sıradan adeti nafile ibadetten hayırlı olan tefekküre yükselir, bütün dakikaları ibadet olur. Bu iddiamı teyit eden bir beyti Mihri hatun söylemiş, arz edeyim. Sadece ağacın ya da çiçeğin yaprağında nakşedilen güzelliklere bakan şaire Kadîm Nakkaş’ın kudret elini görür:
Nice nakş itdi gülistândaki her bir varaka
Yed-i kudretle bugün gör yine Nakkâş-ı Kadîm
Bugün Kadim Nakkaş’ın (Allah) kudret eliyle gül bahçesindeki her bir yaprakta yine nasıl nakışlar işediğini gör.
Tefekkürüne devam eden Mihri hatun afaktan enfüse, genelden özele bakışlarını çevirerek yapraklardaki incecik damarlara dikkat çeker. Yeşil yapraklara kudret eliyle bu reyhani yazıyı yazan yüce Allah’tır, der. Bilindiği gibi reyhani yazı, kıl kalemle yazılan ince yazıdır. Mihri mana-yı harfiyle bakınca yaprakların Allah’tan kullarına birer mesaj olduğunu düşünüp mısralara döküyor:
Kudret eliyle gör yine reyhânî hatları
Yazdı yeşil varaklara k'ol Kird-gâr'dur
Yine kudret eliyle Allah’ın yeşil yapraklara yazdığı reyhani yazıları gör.
Gözlerimizin önüne serilen bütün güzellikler Cemil-i zülcelal’in esmasının tecellileridir. Bütün güzellikler ondandır. Hacı Bayram Veli’nin müridi Şeyhî, cihanın O’nun hüsnünden, güzelliğinden bir yaprak olduğunu söylerken yapraktaki inceliklerin, nakışların birer harf olarak insanlar için ibret alınması gereken dersler olduğunu hatırlatır.
Cihan hüsnü yüzünden bir varaktır
Ki her bir harfi bin cana sebakdür
Cihan, her bir harfi bin cana ders olan (Allah’ın) hüsnünün tecellisinden bir yapraktır.
Gelibolulu tarihçi ve şair Mustafa Âli her yaprağın Allah’tan insanlara zamanın şiddetini, âlemin faniliğini, geçiciliğini öğreten bir armağan olduğunu söylemiştir:
Rûzgâruñ şiddetün dehrüñ fenâsın bilmege
Her varak bir nüshadur geldi Hudâdan armağân
Her yaprak (kitap nüshası olarak), zamanın şiddetini, dünyanın geçiciliğini anlamak için Allah’tan insanlara bir armağan olarak geldi.
Yaprak, görünüşü itibariyle kitabı hatırlattığı için şairler için zengin çağrışımlara vesile olmuştur. Bâkî, dinî makamların en yükseği olan kazaskerlik makamına gelen bir âlim, bir bilgindir. Mısralarındaki bilgi birikimini yansıtan tefekkür bir o kadar derindir. Bahar, Allah’ın güzel isimlerini yaprak yaprak yazar, bülbül de gül Mushafı’ndan bu ayetleri ders ders okur. Manzara çarpıcı: Bahar güzellikleri yansıtan ayetler bütünü. Bülbül de gül Mushafı’ndan bu dersleri okuyup şakımaktadır. Kâinat, kudret eliyle “kün/ol” emriyle var olan bir kitap. İnsan bilsin bilmesin her varlık kendi diliyle bu muhteşem evreni yaratanı zikreder:
Yazdı bahār āyet-i hüsnüñ varak varak
Gül mushafından okudı bülbül sebak sebak
Bahar senin güzellik ayetlerini yaprak yaprak yazdı. Bülbül gül Mushaf’ından (bu ayetleri) ders ders okudu.
Arif için, Allah’ı esma-i hüsnasıyla tanıyan, bilen için her taze yaprak varlık sırrını anlatır, açıklar, şerh eder. İnsan yaprağa bakınca esma tecellilerini tefekkür eder, imanı inkişaf eder. Durum böyle olunca gaflet perdesini aralayabilen insan için bir yaprak yeterlidir:
Nükte-i sırr-ı vücūdı şerh ider her berg-i ter
،Ârif-i agāha bu gül-şende besdür bir varak (Bâkî)
Her taze yaprak varlık sırrının nüktelerini şerh eder. (Kalbi) uyanık ârif için bu gül bahçesinde bir yaprak yeterlidir.
Bela vadisinin başı dönmüş mecnunu gibi görünen ilahi aşkla sermest olan şair Fuzûlî bir meydan okuma edasıyla her çiçeğin Hakk’ın mazharı olduğunu söyler ve ilave eder: Ey ressam bunda bir şüphen varsa bir karaağaç resmi çiz de ona hayat ver, canlandır:
Hak mazhârıdır her çiçek ger tutsañ ey nakkâş şek
Bir nârven şeklini çek vergil aña neşv ü nemâ (Fuzûlî)
Ey ressam, eğer her yaprağın Hakk’ın mazharı olduğunda bir şüphen varsa bir karaağaç resmi çiz ve onun yeşermesini sağla!
Üsküplü İshak da baktığı yaprakla inkişaf eden tefekkürünü dile getirirken suhuf benzetmesi yapar. Malum Dört mukaddes kitap dışında bazı peygamberlere Allah tarafından emir ve yasaklarını belirten “suhuf”lar gönderilmiştir. Şair bu veriden hareketle yaprakları gökten inen suhuflara teşbih eder. Bitki ve ağaç yaprakları da kendilerini yaratanın varlığını insanlara ders veren birer suhuftur:
Gökden inen suhuf gibi gûyâ ki her varak
Tevfîk-ı Hak şehâdeti hakkında bir zebân (İshak-ı Üskübî)
Guya her yaprak, gökten inen suhuf gibi Allah’ın yardımı hakkında şehadet eden birer dildir.
İlahi aşkla gönülleri mest olan arifler için her yaprak bir kitaptır, bir derstir. Âşık yapraklara bakar, Allah’ın bu her biri bir sanat eseri olan varlıklarıyla verdiği mesajı alır, muhabbetullah vadisinden nasibini alır, gönül sarayı hakiki sahibini ağırlamaya hazır olur. Nakşî İbrahim’in mısralarına kulak verelim:
Ehl-i ‘ışka nüshadur her bir varak
Dil gül-istânından okurlar sebak
Ol safâdan mest ola ‘uşşâk-ı Hak
Bir haber vir bize ey bâd-ı sabâ
Her yaprak âşıklar için bir (kitap) nüshadır. (Onlar) gönül gül bahçesinden ders okurlar. Ey saba yeli bize o safadan mest olan Hak âşıklarından bir haber ver.
Şeyhülislâm Yahya basiret gözü açık olanlar için her yaprağın bir ders olduğunu hatırlatır:
Anun kim açıkdur basîret gözi
Odur her varakdan olan ders-hân
Yaprak örneğinden yola çıkarak mana-yı harfinin insan için ne kadar önemli olduğunu gösteren örnekler sunmaya çalıştık. Varlığın ve varlığının farkında olan kişi, gördüğü her varlıkta, yaşadığı her olayda ülfet perdesini aralayarak asıl kudret ve sanat sahibini görür. Aklı, kalbi ve vicdanı ortak bir mecrada yürüyerek marifet basamaklarını tırmanır insan olmanın anlamını idrak eder.