Ortaokuldayım. Yeni yeni Said Nursi ismini duymuş, Manisa’nın ilhamkâr sıcaklarında geceleri balkonda biraz biraz Risale okumaya çalışıyorum.
Dönem 80 ihtilalinin ruhları kararttığı zamanlar.
Türkçe öğretmenimiz bir deneme yazma ödevi veriyor. Benim için anlamlı ilk yazımı yazıyorum. Sonuna da şöyle Risale-i Nur’dan adını zikretmeden bir söz konduruyorum.
Öğretmen yazıyı çok beğeniyor. Sınıfta beni övüyor. Sondaki sözün kime ait olduğunu soruyor.
Said Nursi
İşte kıyametin koptuğu an.
Dışarıda tanklar dolaşıyor.
Öğretmenden tehditler, şantajlar, idare, müdür, korkutmalar, jandarmalar…
Bir ortaokul çocuğu olarak tırsıyorum. Ağladığımı, bir daha Said Nursi ismini anmayacağımı, kitaplarını okumayacağımı filan söylüyorum.
Ben nereden bilebilirdim Nursi’nin bu kadar tehlikeli, devleti yıkacak, kitaplarının atom bombası gibi vatanı yok edecek (!) olduğunu.
O akşam evdeki tek risale olan Mektubat ile bakışıp durduk. Kavga etmiş aşıklar gibiydik. Gece yarısı kitabın derinliklerine dalmış, çok anlamasam da “Bu adamlar bu kitaba bu kadar düşmansa bu kitapta vardır bir şeyler.” diyerek okumaya başlamıştım. Kavgalı iki aşığın barışması gibi…
Ömrüm boyunca da Risaleleri okumaya, anlamaya, tefekkürüme vesile/bahane etmeye çalıştım.
Allah rahmet etsin, Türkçe hocamız o gün bana iki iyilik yaptı:
Risale-i Nur kitaplarını ciddiyetle, tefekkürle okumamın yolunu açtı.
Önce yazımı çok beğenerek, sonra da başını belaya sokacak tehlikeli şeyler yazıyorsun diyerek beni ömür boyu yazmanın kollarına bıraktı.
O gün bugündür Risale-i Nur okumak ve tehlikeli şeyler yazmak hayatımın iki vazgeçilmezi oldu.
Olaydan sonra Risale haricinde başka başka kitaplar okuma merakım arttı. İlk defa kendi param ile Dale Carnegie’nin bir kitabını almıştım. O kitabı aşk ile nasıl sıkı sıkı kapladığımı, döne döne, çize çize, üstüne yaza yaza okuduğumu unutamam. Sonraları harçlıklarımın çoğu kitaba gitmeye başlamıştı.
İlk romanımı da lise yıllarımda bir deftere yazmıştım. Devlet görevlisi olan rahmetli babam bir gün yazdığım romanı bulmuş, biraz okumuş, tehlikeli olduklarını hemen keşfetmiş ve tankların gölgesinde ben evde yokken romanımı sobaya atıvermişti.
İlk romanım bizi ısıtmak gibi bir işe yaramıştı.
O gün bu gündür okumaya ve yazmaya devam ediyorum.
Ortaokul öğretmenimi haklı çıkarmak için tehlikeli şeyler düşünüyor ve karalıyorum.
Rutinin, sıradanın, tekrarın, alışılmışın, olağanın, kabul görmüşlerin dışını keşfetmeye çalışıyorum.
Hira’nın ötesini, korkularımızın anlamını, insan olmanın sırlarını merak ediyorum.
Okumak ve yazmak benim için bir varoluş nedeni.
Yazarken mutluyum, yazarken umutluyum, yazarken varım ve buradayım. Okuyarak ve yazarak sürekli kendimi iyileştirmeye, canlandırmaya, geliştirmeye çalışıyorum.
Okumak, düşünmek ve yazmak; sevgisizliğin, robotlaşmanın, başı eğik yaşamanın, susmanın dayatıldığı coğrafyalarda ruhun başkaldırısıdır.