Hazret-i Ali’nin (ra) müslüman oluşu
Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) Hazret-i Hatice (ra) validemizle beraber namaz kılıyordu. Coşkun duygularla bu beraberliğe şahit olan Hazret-i Ali (ra) efendimiz ibadetin bitiminde “Bu yaptığınız nedir?” diye Peygamberimiz’e (asm) sordu.
Peygamberimiz (asm) “Ey Ali, bu Allah’ın dinidir. Lât ve Uzza’ya tapınmaktan sakın. Zira onların insana ne bir faydası ne de bir zararı dokunur. Seni bir olan Allah’a iman etmeye davet ediyorum” dedi.
Arşı ferşe bağlayan tılsımlı şimşekler arasında yaşadığı medcezirle bir an duraksayan Hz. Ali (ra) küçük şaşkın bir çocuğun ruh haliyle bu büyük teklif karşısında yutkunarak şöyle dedi:
“Ya babam Ebû Talib! Ne der buna? Ona sormadan nasıl cevap verebilirim ki… Hem sizin bu yaptıklarınızı ben daha önce ne işittim ne de gördüm.”
Resûl-ü Ekrem Efendimiz (asm) aşikarane tebliğ etmek zamanı olmadığı için bir tahayyür içinde kalan Hz. Ali’ye (ra) dedi ki:
“Ey Ali! Söylediklerimi istiyorsan yap, istemiyorsan yapma. Yapmayacak olursan da gördüklerini gizli tut. Bu gördüklerini ve işittiklerini de kimseyle paylaşma!”
Güvenilir olmayı önemseyen Hazret-i Ali (ra) bu bahsi kimseye açmamaya söz verdi. Kısacık hayatının en önemli anlarını yaşıyordu. Eve geldi. O gece bir türlü bitmek bilmedi. Derin düşünceler uykuyu unutturmuştu.Güneşin tuluu ile aydınlanan ruhunu Resûlullah’ın (asm) huzuruna bıraktı. Edeple haykırmaya başladı.
“Allah, beni yaratırken Ebû Talib’e mi sordu ki ben de O’na kulluk etmek için gidip Ebu Talib’e danışayım” diyerek İslam ile müşerref oldu.
Bu kararı verdiğinde Hazret-i Ali (ra) henüz on yaşındaydı.
Ali Nesin’in ateist oluşu
Küçük yaşlarda halasını namaz kılarken gören Ali Nesin halasını takliden namaz kılmaya başladı. Bu yaşlarda Allah’ın olmaması gerektiğini düşünürken aynı zamanda Allah’ın nasıl olduğunu da merak ediyordu. Bu hercümerc duygularla üç gün namaza devam eden Ali Nesin dördüncü gün tekrar namaza duracakken kendi kendine “Yok! Olamaz. Böyle bir şey olamaz ben inanmıyorum” dedi ve bu fikrini uzun süre kimseyle paylaşmadı.
Aradan üç dört yıl geçmişti. Ali Nesin bir gün çalışma masasında işleri ile meşgul olan babasına “Baba, Allah’a inanıyor musun?” dedi. Babası “Önce sen söyle bakalım, sen Allah’ın var olduğuna inanıyor musun?” dedi. Korkarak “Hayır ben inanmıyorum” dedi Ali Nesin. Verdiği cevap karşısında babasının kendisini döveceğini zannediyordu. Fakat babası “Ben de inanmıyorum yalnız sen bu düşünceni olur olmadık yerlerde söyleme ayıptır” dedi.
Bu şekilde inanç tarzı belirginleştiğinde Ali Nesin de on yaşlarındaydı.
İki Ali’nin ortak haykırışı
“Dikkat edin! Canınızın karşılığı ancak Cennet’tir. O hâlde canınızı ancak Cennet karşılığında satınız!” diye haykıran Hazret-i Ali (ra) yaratıcısını buldu ve sonra yaratıcısından beka istedi.
Peygamberimiz (asm) de “Allah, İbrahim’i (as) dost edindiği gibi beni de dost edindi. Cennet’te benim köşküm ile İbrahim’in (as) köşkü karşı karşıyadır. Ebû Talib’in oğlu Ali’nin köşkü ise İbrahim’in köşkü ile benim köşküm arasındadır. Ey iki dost arasında bulunan sevgili” diye onu beka ile tebşir etti.
Ali Nesin de İzmir Selçuk’taki Matematik köyünde; bilimsel maksatlı çalıştaylar, dersler, seminerler düzenlemenin yanında bunlara ilaveten felsefe ve sanat gibi sosyal derslerin de talim edildiği muazzam bir gayretin mimarı olması hasebiyle o da bir şeyler istiyordu.
Kendisine, şimdi kabul edilecek bir dileğin olsa ne isterdin diye sorulduğunda “Babam, beş dakikalığına gelse yaptıklarımı bir görse ne yapmışım ne etmişim. Tek istediğim bu olurdu” dedi.
Ali Nesin sizce ne istiyor? Beka istediğini fark ediyor mu? Hisleriyle haykırdığı beka isteğini duyuyor mu? Babasını Ali Nesin’in yanına beş dakikalığına kim gönderebilir? Lütfen bunu akil biri anlatır mı?
Fakat Hazret-i Ali (ra) ve Ali Nesin’in ortak bir haykırışı da yok değildi. İkisi de sazlıklarda bir sır olduğunu düşünüyorlar.